29 Haziran 2015

Ne olursanız olun ama önce insan olun

Bütün dertlerimiz bitmiş, bütün ayrılıklarınız giderilmiş gibi bir de karşımıza bunlar çıktı. Sanki karışan eden varmış gibi, kör göze parmak sokar gibi ülkeyi tahrik için ellerinden geleni yapıyorlar.

Ne yapıyorsanız yapın, bize ne! Ama bir haltlar karıştırıyorsunuz diye, ortalıklarda davul zurna ile dolaşıp biz yapıyoruz heeee heeee diye milletin damarına basmanın alemi ne.....

SAYGI DUYMADAN SAYGI BEKLEMEK hangi çizgisiz kafaya ait acaba. Hiç mi ar damarınız, edep ve haya duygunuz yok. 

Genel tanım olarak Müslüman bir ülke olarak adlandırılıp ta Müslümanların bu kadar hakir görülüp, bu kadar ezilip ve bu kadar sessiz kaldığı bir ülke yoktur herhalde. 

Ne kadar azınlık, ne kadar uç grup varsa Müslümanlığa ve Müslümanlara saldırmakta. Hiç bir ibadetine hiç bir kutsalına saygı yok. Daha düne kadar başörtüsü diye toplumdan dışlanan milyonlarca kadın kurban edilirken hiç birinizin sesi çıkmıyor hatta bu zulmü yapanlardan oluyordunuz. 

Ne zaman ramazan ayı gelse ne zaman Kurban zamanı gelse her türlü lâfebeliği, hakaret, saptırma haber gırla gider. Sonrada kalkıp üç beş bilemeden 5000/10.000 kişi için milyonları tahrik/tahkir edip edepsizce hak diye ortalığı karıştırırsınız. 

Bu son yürüyüşte bunların sonuncusu. Kendi saçmalıkları için mübarek kavramları slogan edip, mübarek ayda milletin sabrını sınamak. Hem de hiç bir SAYGI hiç bir karşı EMPATİ  kurmadan....

Bu kadar zorlama, bu kadar azma fazla..... Bu azınlık grupların bu memlekete yaptığı zulmün duracağı zamanlarda gelir. Ve o zaman, hiç bir zaman göstertemediğiniz hoş görünün, arın, edebin, saygının kırıntılarına muhtaç kalırsınız.

Toplumsal hayatı etkileyen her şey belli bir saygı ve edep içerisinde yapılırsa makuldür. Diğeri taşkınlığa, azgınlığa girer ki hiçte hoş olmaz...... İnsan önce kendini bilmeli ki haddini aşmasın......



26 Haziran 2015

Başardın! Başaracaksın!

Başarı, hazzını yaşamayacak kadar kısa sürede olumsuzluklarını peşinde getiren bir külfettir. Başarının sağlandığı alan ve etkilediği kişi sayısı çoğaldıkça külfeti de o kadar artar, ağır hale gelir.

Hele ki BAŞARI süreklilik kazanıp, kayıp edenler ümitsizliğe kapıldığında tüm kurallar yıkılır. Ne ahlak kalır, ne yasa ne sevgi ne de saygı. Hazımsızlık, ümitsizlik, çaresizlik kayıp edenlerin her türlü yollara başvurarak BAŞARANIN zulmünü arttırırlar. Bide üstüne kazanana oluşan NEFRET yüklendi mi artık her yol mubahtır bunlara.

Ülkemizde bu süreç daha hızlı gelişir ve daha şiddetli ve kuralsız olur. Geleneksel bir kötü huyumuzdur. Binlerce yılı bulan tarihimizde bu kötü huyumuzdan gördüğümüz huy kadar hiç bir şey zarar vermemiştir bize. Öyle bir göz dönmesi, öyle bir akıl tutulması yaşarız ki yaptığımız kötülükleri, seviyesizlikleri, hainlikleri göremez, idrak edemez bir halde yıkarız, yakarız, atarız, satarız, asarız, keseriz. Bilmeyiz ki ne yaparsak kendimize ederiz.

Bu acımasız ve şirazeden çıkmış saldırılar şu an Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a yapılmaktadır. Öyle bir noktaya gelmiş ki ne akıl, ne vicdan, ne mantık, ne insaf, ne vatan, ne can ne de canan kalmış bizi doğru yolda tutan.

Cumhurbaşkanlığı bu devletin en üst makamıdır. Devleti ve milleti temsil eder. Ama sanki bu makam Erdoğan'ın şahsi makamıymış gibi, bu makamda aynı fütursuz saldırılara uğramaktadır.

Bunun tek sebebi Erdoğan'ın BAŞARDIKLARI ve BAŞARACAKLARIDIR. En önemli başarısı MİLLETİN GÖNLÜNDEKİ SULTAN SARAYIDIR.

Sayın ERDOĞAN milletin gönlüne yerleşmiş bir liderdir. Öyle ki bu SULTANLIK sadece ülkemizle sınırlı kalmayıp dünyanın dört bir yanındaki garibanların, ezilenlerin ve sahipsizlerin gönüllerinde yer bulmaktadır. İşte bundandır ki sadece ülkemizden değil dünyanın dört bir yanından saldırılar tüm vahşiliği, tüm seviyesizliği ve tüm mantıksızlığı ile acımasızca sürmektedir. ERDOĞAN’IN başarıları kalıcı hale gelip, yenilmezlik inancı artıkça bu saldırıların dozu ve kapsamı da artmaktadır.

25 Haziran 2015

Utanmazlar! Utanmayacaklar!

Neye kime hizmet ettiği belli olmayan, ancak HESAP KİTAP yapmaktan bi haber olduğu aşikâr ortada bir oda tamamı ile uydurma bir konu ile ASLI İŞİ olduğu anlaşılan Cumhurbaşkanlığı makamına saldırdı.

30 Kişilik bir guruba verilen yemeğin bedelini 1 trilyondan yüksek bir rakamla hesaplayıp bunu kendince afiş etti. Ve adı gazeteci olan, türü gazete olan pek çok kişi ve kurum bunu gerçekmiş gibi BALLANDIRA BALLANDIRA manşetlerine çıkarıp, en basit türü ile DEMAGOJİNİN dibine vurdular.

Görevi, yemini, insanlara haberleri doğru ve tarafsız bir şekilde vermek olanlar hiç utanmadan bu saçmalık ötesi Uydurma Kara propagandaya alet oldular. Bir öğünde kişi başı 30.000TL geçen bir yemek yenildiği YALANINI utanmadan köpürttüler.

Bunlar NE YİYİP NE İÇİYORLAR bilinmez ama kıyak bir kafa yaptıkları ortada. Yoksa böyle saçmalık ötesi bir hesap ile edep dışı bir iftirayı böyle açıkça dillendirip, ortalıkta dolaşamazlardı. Bizim tahminimiz bunları bu hale getiren tek şey ERDOĞAN NEFRETİ.... Öyle güçlü bir tesiri var ki hiç bir şey yiyip içmelerine gerek yok. Bu NEFRET onlara her şeyi yaptırabilecek etkide.

Bu haberler, bu iftiralar üzerine açıklama yapmak durumunda kalan ERDOĞAN şu şekilde seslendi; Tabii ki onlar bu açıklamaları okumayacaklar bile. Çünkü gerçeği kendileri zaten biliyorlar. Onlar yeni bir iftira, yeni bir uydurma peşinde arayışlara uğraşlara dalacaklar. Bu yoğun koşuşturmadan Zamanları olmadığından UTANMA/HİCAP işi de ERDOĞAN’A ve bizlere kalacak.

Bilindiği gibi, bu iftardan yansıyan bir fotoğraf karesi üzerinden çok alçakça, ahlaksızca, tamamen yalana ve iftiraya dayalı bir kampanya başlatıldı.

Bir oda mensubu çıkıp, iftarda kullanılan servis malzemelerinin, masanın ki o masa şu anda benim oturduğum masadır, sandalyelerin, masa örtüsünün, çiçeklerin, vazoların ve yemeğin toplam maliyetinin 1 milyon liranın üzerinde olduğunu iddia etti. Yani eski rakamla 1 trilyon.

Kalem kalem verilen bu rakamların tamamı da yalandır, yanlıştır, tüm iddialar iftiradan ibarettir.

Sizin şahsınızda bu akşam, ekranları başında bizi izleyen tüm vatandaşlarıma sesleniyorum. Hicap duyuyorum, ama anlatmak durumundayım.

24 Haziran 2015

Gerçek Haber Yayalım: Masaları yememişler!

Dün manşetlere düşen bir haber bizleri epey şaşırmıştı. HESAP-KİTAP uzmanı mimarlar Cumhurbaşkanlığının Diyanet İşleri Başkanlığına verdiği (Diyanet işleri tamamen tesadüf!Eminim ki bilerek seçmemişlerdir!!!) iftar yemeğinin maliyetini çıkarmışlar.

Üşenmemişler tek tek her şeyi hesaplayarak 29 kişiye 6.5 milyon TL lik iftar yemeği haberine kaynak oluşturmuşlardı. Onlar kadar HESAP- KİTAP yapamadığımızdan bir türlü bahsedilen AKLA ZİYAN rakamı bulamamıştık. Ama pes etmemiş sonuna kadar gitmiştik.

Sonunda misafirlerin masa sandalye, tabak çanak ne varsa yedikleri zannına kapıldık! Yine de hesabı tutturamadık! Olay daha vahim boyutlardaymış, meğersem misafirler o kadar açlarmış ki sarayın bir kısmına da yiyerek masrafı 6.5 milyona çıkarmışlar.

Bir karabasan gibi üstümüze çöken bu sonuç, akşam üstü Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan aşağıdaki açıklama ile yerini rahatlamaya bıraktı. Açıklama şu şekilde;

Cumhurbaşkanlığı tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve beraberindeki heyete dün verdikleri iftar yemeğinin maliyeti konusunda, Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin iddiaları ile ilgili açıklama yapıldı.

Açıklamada, “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez ve beraberindeki heyete dün verdikleri iftar yemeğinin maliyeti konusunda, Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yönelik tezviratlarıyla dikkati çekme uğraşındaki bir meslek kuruluşunun ileri sürdüğü rakamlar tümüyle gerçek dışıdır. Cumhurbaşkanlığının kendi imkânlarını, kendi personelini ve kendi mutfağını kullanarak konuklara verdiği bir iftarın yalan ve tezvirat eşliğinde kara propaganda malzemesi olarak kullanılması, kamuoyunu yanıltma amacıyla yapılan bir algı operasyonundan başka bir şey değildir" denildi.

23 Haziran 2015

Mimarlar Odası'nın muhteşem iftar hesabı

Mimarlar odası işi gücü bırakmış, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın peşine takılmış. Yaptığı her şeyin maliyetini çıkarıp vatandaşın hakkını koruyup, bol bol takdir alıyorlar. Bir ara bu işten fırsat bulduklarında mimarlıkla ilgili işlerde yapacaklarmış.

Bir heves bir heves ki sormayın. Nasıl dört işlem çıkarıyorlar akla hayale aykırı. Maşallah zekâ küpüler. Üşenmemişler Diyanet işleri başkanı ve din adamı misafirleri toplam 29 kişi için 87.000TL civarı yemek masrafı çıkarmışlar.

Hocalar o kadar açıkmışlar ki, tabak takımını, çatalı, bıçağı, ekmek altı suplayı, bardakları Allah ne verdiyse yemişler! Doğal olarak ta iftarın maliyeti yükselmiş. Olmuş 1.008.020TL . Kuruşu kuruşuna hesaplamışlar.

Ayrıca bu da kesmemiş onları! Açlar ya! Saatlerce yememişler ya. Üstüne tatlı olarak Masadaki vazo grubunu, MASAYI, KOLÇAKLI SANDALYELERİ, Hollanda’dan gelen gülleri de yemişler. Çok masraflı anlayacağınız.

Sonrada kendileri için hazırlanmış KİŞİ BAŞI SADECE 80TL tutan yemeği yemişler. Tabii başta o kadar abur cubur yerlerse olacağı budur. Yemeğe yer kalmamış.

Her şey iyi hoşta Keşke İYİ KAİLTE porselen altın şeritli, logolu tabakları yemeselerdi! Onlar sayın Gül'den hatıra idi. Neyse ki ucuz atlatmışız! Allah'tan sarayı yemeye başlamamışlar!

Biz Mimarlar odasının yalancısıyız. Onlar böyle bir iftar maliyeti çıkarmışlar.

Keşke bu çalışmaları devlet kurumlarında kasa kasa dağıtılan ithal içkilerde de, pahalı kokteyllerde de, ve diğer yemeklerde de yapsalardı.

Keşke boş vakitlerinde Ankara'nı gecekondu sorununa çare bulsalardı. Keşke Ankara'nın Hava kirliliğine mani olsalardı. Keşke Ankara'ya Metro gelmesine vesile olsalardı. Keşke  3/5 Araçla kilitlenen Ankara trafiğine anahtar bulabilselerdi.

Tüm hesabı anladık. Tüm bunları misafirlerin yediğini bizde yedik te! Anlamadığımız Haberde ki başlık oldu. Ak sarayın 6.5 milyonluk iftar sofrası...? Acaba! Sarayın bir kısmını da yediler mi yoksa?

Ramazan Mesajı: Yalan, dolan, iftira,ar, namus,ölçü,saygı, terbiye hiç bir ikbale, hiç bir husumete, hiç bir art niyete feda edilemez. Bunların eksik olduğu hiç bir kişiye, hiç bir kuruma itibar edilmez. Allah islah etsin denilir, yola devam edilir.





21 Haziran 2015

Babalardır Hasret Kalan Evlatlarına

Yıllarca anneler günü kutladıktan sonra, babalar geliverdi akıllara ve Haziran ayının ikinci Pazar günü layık görüldü onlara. Baba olmak taçlandırıldı sözde bu akımla.

Baba olmak nedir acaba? Bir yük müdür? Bir keyif midir? Şefkat midir? Öfke midir? Güç müdür? Destek midir? Dost mudur? Düşman mı?

Bizce baba olma, sabırdır tek kelime ile. Zor zamanlarda bir kapı gibi ayakta durmak, güzel anlarda geri durmaktır. Coşkun nehirler gibi kabaran yürekle sevip, taş gibi ciddi durmaktır. Kılına zarar gelmesini istemezken, canını yakan tokadı atmaktır.

Baba olmak zor bir zanaattır. Baba olmak hislerini dizginlemek ve o role kendi feda etmektir. O rolde genellikle otoriter, evin yükünü çeken, kuralları işleten, büyüdükçe evlat ona set çekendir. Baba olmak evlat büyüdükçe yıkılacak bir hedef haline gelmektir. Baba olmak zamanla yıkılıp geçilecek olmaktır. Baba olmak içinin yangınını içinde boğmak, onu söndürecek olan gözyaşlarını kurutmak demektir.

Baba olmak en güzel evlatların küçüklüklerinde tadılan bir duygudur. Evlatlar büyüdükçe baba olmak zorlaşır ve zamanla babaya en büyük acıları tattıran isyanların yaşandığı üzücü zamanlara geçilir.

İşte o zamanlardır babalar ile evlatların ayrı düşmesi ve babaların hasret kalma hikayesi. Evlat büyüdükçe baba bir hedef haline gelir. Kendi rüştünü ispat etme, kendi ayakları üstünde diklenme anında baba yıklıp geçilir. Şanslı babalar bu süreci daha yumuşak atlatır ve sessizce yol verir evlatlarına, içleri kor alevler gibi yanarak.

Baba olmak evlatları büyüdükçe hırpalanan demektir. Baba olmak evlatları büyüdükçe onlara hasreti de büyüye demektir. Baba olmak içindeki fırtınaları dışarıya yansıtmamak demektir. Baba olmak gurur adına evlatlara sırt dönmektir.

Baba olmak zamanında yük taşımak demektir. Baba olmak zamanla yük olmaktır.

Baba olmak velhasıl külfetli bir iştir.

Ve baba olmak kıymeti yokluğunda anlaşılan, sevgisi arkasından söylenen olmaktır.

Baba olmak sadece saygı beklemek ve boynuna sıkıca sarılan evlatlar istemektir

20 Haziran 2015

Nefis bir Nefs-i emmare

Müslümanların normal zamanlarda uğradıkları saldırılar, hakaretler, küçük görmeler ve iftiralar yetmezmiş gibi, özel zamanlarda bunlar misli ile artış gösterir. Özellikle Ramazan ayı ve Kurban zamanı inanılmaz bir medya saldırısı başlar.

Konuları saptırma, kötü örnekleri köpürtüp aslını bozma, uydurma haberler sunma, sahte/cahil alim isimleri ile gündem yaratma gibi.

Malum ramazan geldi ya yine bu saldırılar artı. Direkt veya doğrudan farklı maskeler altında doğrundan inananları rencide eden ve İslam'ı zayıflatmayı amaçlayan olaylar, yayınlar dört bir yanımızı sardı.

İlk başlangıç Ramazan programlarına çıkan ve yüksek ücret alan hocalara karşı itibar yıkma savaşları ile başladı. Sanki inananlar bir iş ve işin karşılığı ederi kadar ücretle çalışamazmış gibi; Sanki piyasa koşulları gereği oluşan değerleri hak edemezmiş gibi bir karalama. Çalışmak Müslüman’a yasak mı? Ederi ücreti almak Müslümana haram mı? Bu hocaların belli bir rayting getirisi var ve bu kanallar bu işten para kazanmıyorlar mı? Saçmalığın ve ikiyüzlülüğün daniskası bir konu işte.

Amaç hocalar değil tabii! Amaç hocaların aldığı da değil tabii! Asıl niyet İslamiyet'i ve inançları sarsmak. Söz diyenleri susturmak, ekranlardan kovmak. Çünkü bu programlar çok fazla izleniyor ve çok fazla kişiye ulaşıyor. Çoğunluğu da bu eleştiriyi yapanların işine gelmeye şeyleri öğütlüyor. Amaç bu hocaları inandırıcılığını kırmak, itibarlarını ayaklar altına almak.

Sanki dünyanın dört bir yanında İsrail'de, Afrika'da, Çin'de, Budistlerin diyarında, Irak'ta, Suriye'de, Mısır'da Müslümanlar katledilmiyor, evrensel insani hakları ellerinden alınmıyor, çoluk çocuk kırıma uğramıyorlar.

Bu büyük kırımın sorumlusu da yine Müslümanlar gösterilip, bunu yapanlar masum vatandaş olarak tanıtılıyorlar. Müslüman’sa geridir, cahildir, tehlikelidir, saldırgandır her ne başına geliyorsa hakediyor mantığı işleniyor tüm kanallardan.

Dünde cehaletin, gaddarlığın ve saptırmanın en çiğ hali düştü ekranlara. Bir dizi oyuncusu pervasızca Müslümanlığı, orucu, inananları hedef alan gerçeğe aykırı bir mesaj atıyor Twitter'dan. Oruç tutmadık diye setimiz basıldı ve kafamıza kocaman mermer taşı atıldı diye. Yalannnnnnnn. Kocaman yalan. Kendi set ekibi tarafından yalanlanan ve kendilerinin verdiği pervasızca rahatsızlıktan kaynaklanan bir tartışma orada yaşanılan.

Ayıp yok, insana saygı yok, inanca saygı yok......

Nefis öyle tehlikeli, öyle zehirli bir şeydir ki insana yaptıramayacağı rezillik yoktur. Bunun için gücü kullanılır, arzuları kullanır, şöhreti kullanır, şımarıklığı kullanır.... Kullanmayacağı şey yoktur.

19 Haziran 2015

Romantik saftiriklikle iktidar olunamaz

Ekonomisi ve Siyasal sistemi tam anlamı ile çökmüş bir Ülke Yunanistan. Bir mucize olmadıkça, alacaklıları insafa gelmedikçe çok yakınca iflas bayrağını çekecek.

Aslında iflas çoktan gerçekleşmiş. Ancak alacaklıların yüksek çıkarları nedeni ile ödemeler bir takvime bağlanmaya çalışılıyor. Bunun anlamı halkın cefa çekmesi, Ülkenin varlıklarını kayıp etmesi demek.

Böyle sancılı ve acılı bir dönemde Ülkeyi bu hale getiren köklü partiler ortada yok. Sözde demokratik yollarla seçim kayıp edip, bu işi daha iyi halledeceğini iddia edenlere bırakmışlar. Hâlbuki işin aslı öyle mi?

Tüm dünyada büyük bir etki yaratan ve anlaşılmaz bir hız ve popülerlik ile ortaya çıkan ve İktidarı kazandığını sanan Romantik SYRIZA oluşumu farkında olmadan bu yükün altına atılmış durumda.

Aldıkları yapay gaz ile bir afra bir tafra ile girdikleri seçimlerde hükümeti kurma yetkisine kavuşan oluşum ne vaatlerde bulunmuştu, ne delikanlılıklarda bulunmuşlardı, daha unutmadık.

Ama zaman geçip te İktidar olmanın sorumluluğu omuzlarına çökünce işin rengini yavaş yavaş anlamaya başladılar.  Anladılar da! İş işten çoktan geçmişti bile. Artık bu göçükten bu ülkeyi çıkarmak, bu hafriyatı kaldırmak onların üzerinde.

Dünyanın neresinde görülmüş iktidarın yerleşiklerin elinden böyle kolayca alınması ve onların böyle sessizce kenara çekilmeleri? Ancak böyle bitik durumlarda, böyle enkaz dönemlerinde olacak bir şey değil mi?

SYRIZA’ın lideri Cipras bu işlerin öyle asıp kesmekle, boş delikanlılık çıkışmaları ile olmayacağını anlamış durumda. O ışıltılı dönem, o sahte zaferin coşkusu yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Gerçek dünyaya dönmeye başladıklarında İKTİDARIN karanlık yanını, zor yanını görüyorlar ve daha ilk raunda yelkenleri suya indiriyorlar.

17 Haziran 2015

Meseleleri Mesele Etmezseniz Ortada Mesele Kalmaz

17 Haziran 2015 tarihi ile Türk siyasetinde bir dönem kapandı. Ecevit, Erbakan, Demirel ve Özal isimleri bu dönemin köşe taşı olmuş, baskın siyasetçileri idi.

Her biri günahları ve sevapları ile aramızdan ayrılıverdiler. Son veda eden sayın Demirel oldu.

6 kere iktidarı kayıp etmiş 7 kere kazanmış bir siyasetçi olarak seveni de sevmeyeni de çok olacak tabi. Hele ki siyasetin en koyu ideolojiye bulandığı, darbelerin sıradan bir siyasal hal aldığı, idamların, yasakların, yoklukların, iç karışıklıkların yaşandığı O dönemler için beklenilen şeyler.

Sayın Demirel'in öne çıkan bir kaç özelliğini sıralarsak başta ŞAPKASI olmak üzere, hazır cevaplılığı, pratik çözümleri, Baba Lakabı ve çok sevdiği BARAJLARI diyebiliriz.

Sorunlara yaklaşımı sorunları görmezden gelme, üstünde durmama neticelerine varacak olan Laf ile hafife almalarıdır. Ama hayat onun dönemlerinde de tüm acımasız gerçekliği ile devam etmiş, insanlar tüm zorluklarına göğüs germek, katlanmak durumunda kalmışlardır.

Hem siyaset hem de günlük hayata onlarca kendine has deyiş bırakmış olan Demirel, ilk yola çıktıklarına, ilk peşinden sürüklediklerine ise kalp kırıklığı ve hüzün yaşatmıştır.

6 Kere gelip 7 kere gitmenin ve Evren gibi bir figürün dahi yargı önüne çıktığı bir zamanda bu fırtınalardan sorunsuz çıkmasının bir bedeli olmalı tabii ki! Bize kalırsa o bedel saf değiştirmekten başka bir şey değildir.  

Aynı yolun yolcusu olan pek çok Siyasi mevkidaşı idamlar ile, şüpheli ölümler ile, yasaklar ile, hapisler ile, arenadan çekilirken kendisinin böyle korunaklı ve hasarsız kalması anlamlı değildir.

Dediğimiz gibi herkes kendi sevabı ve günahı ile bu dünyadan göçüp gidiyor. Böyle zamanlarda ne kadar geçmişi deşsek te, ne kadar olumsuzlukları dile getirsek de anlamlı ve hoş değildir.

Geriye kalanlar için bol bol vakit vardır, her türlü fikir beyanı için. Onun için bazı şeyleri bazı zamanlarda öncelikli hale getirmemeli, kafaya takmamalıyız.

SAYGI öne çıkmalı. SAYGI çoğu sorunu en olur hali ile çözen bir anahtardır.

O nedenle Rahmetli DEMİREL’İN sözü ile diyoruz ki bazı zamanlar olur ki "Meseleleri Mesele Etmezseniz Ortada Mesele Kalmaz." Bugünde öyle günlerden biridir.

Gün yıllarını siyasete ve memleket idaresine vermiş bir faniyi yolcu etme günüdür. Millete ve devlete yakışır şekli ile. Gerisi tarihin ve zamanın vicdanıdır.

Hoşçakal Fötr Şapka, Hoşçakal Nükteli zamanlar, Hoşçakal Güniz sokak, Hoşçakal Binaaleyh, Hoşçakal BABA.....

16 Haziran 2015

Abdullah Gül Kaçak Güreşmekten Vazgeçmeli

Siyasette bin bir oyun vardır, her birisi birbirinden maharet gerektiren. Bu oyunlardır siyasete yön veren, kişilik yükleyen ve sonuca götüren.

Oyunlar ne kadar ahlaki, medeni ve oyun kuralları içinde olursa, sonuçları da o kadar hayırlı olur. Siyaset kuralları dahilinde, adilce oynandığında hem oynayanlara hem de insanlığa yarar sağlar. Berbat, kuralsız ve ilkesiz oyunlar hayatın cehenneme çevirir, siyasetten yaka silktirir.

Bakın dünyaya! Çok uzağa değil.... Irak, Libya, Suriye, Mısır, İtalya, Yunanistan ve daha niceleri.... Siyasetin çizgi dışı oyunları nedeni ile kördüğümler, yoksulluklar, savaşlar, ölümler ve insanlığı UTANCA düşüren kaotik yapılar.... Tamamı siyasetin kirli ve kural tanımaz gizli ajandalarının eseri......

Allah'a şükür Türkiye SADECE ve SADECE MİLLETİN NETAMETİ, SABRI ve AKLI ile bu tuzaklardan, bu felaketlerden uzak kalabilmekte. İnşallah bundan sonrada bu böyle devam eder.

Bizlerin bu konulardaki temel düsturu, her ne türlü siyasi kavga olursa olsun, ülkeyi yönetmeye her kim namzet olursa olsun yeter ki ülkenin temel dinamiklerini bozmasın, devletin yapısını yıkmasın, kardeşlik akdini anlamsız kılmasın. İktidar kavgası dünyanın var oluş gerçeklerindendir. Bu tarih boyu süregelen bir kavgadır. Dileğimiz bu kavganın kendi mecrasında kuralına uygun verilmesidir.

Abdullah Gül "Kardeşlik hukuku" ile çok şık bir şekilde Cumhurbaşkanlığı'na uğurlanmış ve görevi boyunca da, aynı yolda omuz omuza yürüdüklerince desteklenmiştir.

Ama gerek Cumhurbaşkanlığı gerekse sonrası dönemde bizce hoş olmayan ve siyaset etiğine aykırı bir tarza bürünerek, "Kardeşlik Hukuku" dışına taşmıştır.

Bizce "Kardeşlik Hukuku" denilen kalıp bozulabilir, ortadan kaldırılabilir, farklı istikametlere gidilebilir, hatta karşı karşıya gelinebilir. Hepsi doğal ve kabul edilebilir. Ancak altan alta, gizliden gizliye bu yapının altı oyulursa, küçük ve gizli tuzaklarla kardeşe sıkıntılar çıkartılırsa kabul edilemez ve tüm geçmiş hatırları yeknesak eden bir davranış olur.

Özellikle gün yüzüne çıkan ve bizlerin dışarıdan görebildiği bu ayrışma, Gezi olayları sırasında olmuştur. Demokrasiye, millet egemenliğine inanların katiyen kabul edemeyeceği ve bu sisteme ihanet olabilecek bir açıklama ile ilk önemli yanlış yapılmıştır. "Sayın Gül'ün "Sandık Her şey değildir" açıklaması hem demokrasiye, hem millet iradesine hem de Kardeşim dediğine büyük bir darbe indirmiştir.

"Kardeşlik" zor zamanlarda hiç bir şey düşünmeden, hesap kitap yapmadan kardeşinin yayında yer almaktır. Kardeşlik zor zamanlarda kırgınlıkların, beklentilerin bir kenara bırakılıp tüm varlığın ile yardımına koşmaktır.

Maalesef ki Sayın Gül bu hukuk ile bağlı olduğu ifade edilen bir ilişkide ERDOĞAN’I HEP YALNIZ BIRAKMIŞTIR. Hatta ve hatta böyle zamanlarda küçük ve saklı salvolar ile zorluklar çıkartmıştır.

Sayın Gül'ün en doğal hakkı olan eleştirmek, farklı düşünmek ve hatta farklı yollara yürümek değildir bizi rahatsız eden.

Bizi rahatsız eden Gül'ün safhını açıkça belli etmemesi, kardeşlik hukuku gereği olan kardeşe desteği sunmaması, kardeşin en zor anlarında ona taş atanlardan olması ve kaçak güreşe meyilli olması. Ağzındaki BAKLAYI bir türlü çıkarmaması.

Siyaset mertçe ve ilkeli yapıldığından yararlıdır. Eğer ki Kardeşlik hukuku var ise, düşürülmeye çalışılan kardeşe sırt verilir, el verilir, tuzakları konusunda göz kulak verilir. Mücadelenin en ateşli yerinde moral motivasyon bozucu, güçten düşürecek davranışlardan kaçınılır.

Sen ki çok sancılı ve zorlu bir süreçten geçip, tartışmalı bir dönemde Cumhurbaşkanlığı makamında Kardeşinin göğüs germesi ve ön cephede mücadele vermesi ile kabul edilir ve bir süre sonra rahat bir biçimde görevini sürdürebilmişsin.

Şimdi halkın %52'nin oyu ile hiç bir şüpheye yer bırakmadan ve bunun için aylarca emek verip, miting alanlarından çıkarak gelen "Kardeşin" için yaptıklarına bakın.....

* Sandık her şey değil!!!!!
* Veda gününde Hanımının "Asıl intifadayı ben başlatacağım" beyanı.....
* 07 Haziran seçimlerinde ortadan kayıp olma
* 07 Haziran seçimleri sonrası köşe yazıları ile üstü kapalı mesajlar
* 07 Haziran sonrası yanında görevli bir gazetecinin anıları ile salvolar

15 Haziran 2015

Avrupa ülkelerini utanç içinde bırakan TÜRKİYE GERÇEĞİ

Çok geç kalan cılız bir açıklama olsa da, açıklamayı yapan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı olduğundan anlam kazanıyor. Bu açıklama, yapılacak olan ziyaretin hoş geçmesi için yapılmış bir kurnazlık mı içeriyor bilemeyiz, ama onca imkan ve yetkileri varken bu zamana kadar bir girişim yapılmaması akıl-vicdan açısından kabul edilebilir bir durum değil.

NTV.com.tr için kaleme alınan makaleyi burada paylaşmak ve bu konudaki İnsanlık ayıbını, TÜRKİYE'nin tek başına sürdürmeyi çalıştığı mücadeleyi daha çok kişi tarafından anlaşılır olmasını istiyoruz.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı Anne Brasseur 25 üyeden oluşan delegasyonla bugün ve yarın Türkiye'de misafir edilen 2 milyon Suriyelinin kaldığı mülteci kamplarını ziyaret edecek. Ziyaret öncesi ntv.com.tr için bir makale kaleme alan Brasseur, "Türkiye'nin Suriye ve Irak'tan gelen yaklaşık iki milyon mülteciyi ağırlayarak gösterdiği cömertlik, diğer Avrupa ülkelerini utanç içinde bırakmıştır" dedi.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı Anna Brasseur'in Suriyeli 2 milyon mültecinin Türkiye'de misafir edilmesiyle ilgili görüşleri şöyle:

"Birkaç hafta önce Suriye sınırındaki Elbeyli mülteci kampını ziyaret ettiğimde gördüklerimden çok etkilenmiştim. Komşu Suriye'deki savaşın sefaleti içinde doğmuş çocukların oyun oynarken heyecanla gülüşlerini gördüm. Meslek öğrenen ve yeni iş imkânlarını keşfeden gençler gördüm. Kendilerine haysiyet ve saygıyla davranılan özürlü ve yaşlı mülteciler gördüm.

Türkiye'nin bugün Suriye ve Irak'tan yaklaşık 2 milyon mülteciye sığınak olmak için gösterdiği çaba etkileyicidir. Yaklaşık 260 bini çeşitli kamplarda, 1.5 milyondan fazla da ülkenin değişik kentlerinde yerel nüfus içinde yaşayan Suriyeli mültecilerle, Türkiye, dünyanın en fazla mülteci ağırlayan ülkesi haline gelmiştir. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne göre mülteciler yüksek standartlarda ağırlanmıştır. Türkiye 5.5 milyar dolar gibi önemli bir miktar harcamıştır ki bu, diğer ülkelerin katkılarının yanında çok yüksek bir rakamdır.

Türkiye ve Türk halkı tarafından gösterilen cömertlik diğer Avrupa ülkelerini utanç içinde bırakmıştır. Bazı Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin mülteciler için kota sistemini reddettikleri ve göçmen karşıtı söylemin yükselişte olduğu bir dönemde Türkiye, sağladığı insani yardımla haklı olarak gurur duyabilir.


"Türkiye Artan Bu Yükü Tek Başına Taşımamalı"

Fakat Türkiye'nin bu artan yükü daha fazla ve tek başına taşıması beklenemez. Suriye'de savaş devam ettiğinden, yerlerinden edilen insanların sınır boyuna akını da devam ediyor. Sadece geçtiğimiz günlerde binlerce kişi gelmiştir. Şu ana kadar kayda değer bir sorun yaşanmadı, ancak bu durumun böyle devam edeceğinin güvencesi yoktur: Ülke şimdi ekonomik darboğazla karşı karşıya olup, yeni bir durum yaratan seçimlerden yeni çıkmıştır.

12 Haziran 2015

Plajdaki Çocuklar Hukuka Uygun Öldürülmüşler

7 Temmuz 2014 günü Gazze sahilinde futbol oynayan 4 çocuk kamera kayıtları açık bir biçimde SAVAŞ UÇAKLARINCA vurularak öldürülmüştü.

İsrail Askeri Savcılığı, Gazze sahilinde futbol oynayan 4 çocuğun ölümüyle ilgili davayı "Herhangi bir suçun tespit edimediği" gerekçesiyle kimseye ceza vermeden kapattığı belirtildi.

İsrail Ordusu'ndan yapılan yazılı açıklamada, Gazze sahilinde futbol oynayan 4 çocuğun ölümüyle ilgili davanın cezai soruşturma sonrasında "Pilotlar hukuka uygun hareket etti" gerekçesiyle kimseye ceza vermeden kapatıldığı belirtildi.

İsrail ordusunun, futbol oynayan 4 çocuğu öldürdüğü kameralara da saniye saniye yansımıştı. Bekar ailesinden olan çocukların yaşları 9 ile 12 arasında değişiyordu.

Bu konuda tek satır yazmayan ve bundan dolayı VİCDANLARI KARARANLAR olur diye bu haberi paylaşalım. İçleri rahat olsun ve VİCDANLARI FREE olsun. Cenabı hak onların içindeki ÇOCUK, ÇİÇEK, BÖCEK SEVGİSİNE zeval vermesin. (radikal blog yazı tercihleri kast edilen grup)

Derin bir nefes çekip, normal hayatlarına ve normal hassasiyetlerine dönsünler. Görüldüğü gibi kamuya açık plajda top oynarken uçakla vurulan 4 çocuğun ölümü Hukuk denilen sarsılmaz yapıya uygunmuş. Hukuk deyince akan sular durur.


Demek TEK SATIR yazmadan durabilmişler.... Demek HUKUKA uygunmuş..... Demek çocuklar.....

25. Uluslararası Mantık Olimpiyatları BİRİNCİLİK sorusu

Yoğun bir seçim maratonunu geride bıraktık. En nihayetinde Kömürcü, makarnacı, bidon kafalı, göbeğini kaşıyanların iktidarını büyük bir güç birliği içinde yıktık :) (eğlenceli ve komik yazılar kategorisinde olması babında gülücük koyma isteğine mani olamadık.)

Ülkemiz en sonunda ELİT, OKUMUŞ, AKLISELİM, VATANPERVER, FAKİR FUKARAYI SEVEN, EMEKLİYİ VE ASGARİ ÜCRET İLE GEÇİNENİ DÜŞÜNÜNLERİN birliği sayesinde bunlara uygun bir iktidar oluşturuverdiler GARİ...

Ha bi de çok demokratik, adil bir seçim oldu. (kışşt kışttt kargalar....kıkırdayıp durmayıp tepemde...Külahıma pisleyeceksiniz, kişt...)

Artık biraz farklı konulara dalalım dedik. Hazır Akıllıların öne çıktığı bir andayız, bizde bugün AKIL ile ilgili bir şeyler yazalım dedik.

Hem eğlenelim hem de eğlendirelim değil mi?

Seçim gündeminde araya karışmış olabilir. Geçen memleketin birinde MANTIK olimpiyatları yapıldı. Orada birbirinde zeki, kültürlü, kendinden emin AKILLAR yarıştı. Yarışlarda birbirinden çekişmeli, şaşırtmalı, müsabakalar oldu. Tabiri caizse akıl akıldan üstündür denebilecek onlarca çekişmeye şahit olundu.

Tüm bu zorlu yarışmalar neticesinde finale 4 ekip kaldı. Bizimde ilgimizi çeken ve yazıya konu edilende bu final ile ilgili. Finalde tek bir soru soruldu. Ancak garip bir biçimde soruyu üç takımın bildiği, diğer takımın ise kayıp ettiği duyuruldu.

11 Haziran 2015

Yeni Türkiye Yolunda İKİNCİ YARI Başladı mı?

07 Haziran 2015 seçimlerinde AK Partinin en belirgin sloganı "YENİ TÜRKİYE YOLUNDA İKİNCİ YARI BAŞLIYOR"du. Seçimler tamamlandı ve görüldü ki AK Parti tek başına iktidar olma gücünü alamadı.

Tüm planlar, tüm kurgular bir anda boşa çıktı. Hüzünler, sevinçler ve ortak olarak öylece olduğu yerde dona kalmalar yaşandı. Bırakın İKİNCİ YARIYI maç başlamıyordu bu durumda. Tribünler, oyuncular ve saha bu donukluğu yaşıyordu.
Kısa süreli bir şoktan sonra her taraftan yeni duruma alışma ve normale dönme koşuşturmacısı başlıyordu. Oyun bir an önce başlasın gayesi ile girişimler planlanıyordu.

Bu planlar bir anlam kazanması için maçı başlatacak olan düdüğün çalınması gerekiyordu. Düdükte güçlü olanda idi. O güçlü de yenilmeye, yıkılmaya çalışılan ve her seferinde dim dik ve daha da güç kazanan ERDOĞAN'dan başkası değildi.

ERDOĞAN O düdüğü dün üfledi bir anda. Bize göre Baykal görüşmesi ERDOĞAN'ın İKİNCİ Yarının başlaması için çaldığı düdükten başkası değildi.

Hatırlayın İlk düdüğe de bu ikilinin ilk görüşmesi ile üflenilmişti.

Sert ve yorucu geçen ilk yarının ardından kısa bir mola iyi gelecek gibi oyuna. Bu arda dinlenmesi gereken dinlenecek, sakatlanan iyileşecek, formdan düşen çıkacak, kulübede bekleyen yetenek fırsat bulacak.

Görünen O ki bu mola kısa sürecek. Baykal Erdoğan görüşmesi ile İKİNCİ YARI başladı. Oyunun soğumaması ve izleyicinin sıkılmaması adına mola kısa tutuldu. Hızlı bir kadro ve taktik değişimi ile bizi hızlı ve heyecanlı bir ikinci yarı bekliyor. Kondisyonu, taktiği, yedek kadrosu, taraftarı ve en önemlisi koçu iyi olan bu maçı götürecek. Burada önemli olan moral motivasyon, mental dayanıklılık ve bir arada takım oyunu oynayabilmek.

10 Haziran 2015

Hey Seni Yerler....Yerler....Seni Rezil eder bu G Yediler....

Uzun zamandır, böyle bir acınası tebessüm belirmemişti yüzümüzde. İçimizi burkan ve yüzümüzü kızartan bir ACI TEBESSÜM.

Dün akşamdan beri haber bültenlerine düşen bir haber bugünde gazetelerde manşet idi. OBAMA IRAK BAŞBAKANINI GÖRMEZDEN GELDİ.

"ABD Başkanı Barack Obama'nın Almanya'daki G7 Zirvesi'nde Irak Başbakanı Haydar İbadi'yi görmezden gelmesi tepki çekti.

ABD Başkanı Obama’nın G7 Zirvesi’nde IŞİD'le mücadeledeki en yakın müttefiki olan Irak Başbakanı İbadi’ye karşı takındığı tavır büyük eleştiri topladı.

Sputnik'te yer alan habere göre, Obama, G7 Zirvesi’nin yapıldığı Elmau Sarayı’nın bahçesinde İtalya Başbakanı Matteo Renzi ve Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Cristine Lagarde ile konuşurken yanına gelip selam vermeye çalışan Irak Başbakanı Haydar El İbadi’yi açıkça görmezden geldi."

Hem video hem resimli hali ile tüm dünyaya OBAMA'nın İBADİ'yi iplemediği servis edildi. Irak'ın Başbakanı İBADİ sessizce ürkek bir ceylan gibi OBAMA'nın kıyısına kadar gelip, köşede bir uca kıvrılı verdi. Ne OBAMA'nın ne de, Yanında büyük bir İŞTAHLA muhabbete daldıklarının kılını kıpırdatamadı bu ÜRKEK ADIMLAR.

Olacağı bu işte! Sana senin düzenini, devletini büyük bir marifetmiş gibi yıktırırlar. Sonrada seni böyle süklüm püklüm bir halde bir kenarda tutarlar. Bu halinize ŞÜKREDİN..... En azından hala oralara kadar gidip, meramınızı anlatabilme şansına sahipsiniz.

Alın size DEMOKRASİ.... Alın size DİKTATÖRÜ YIKMAK..... Alın size SADDAM'ın sarayı. Alın size PETROL'ün Gazabı. Alın size OSMANLININ Ahı...

Nasılda DEMOKRATSINIZ! Ne kadar da MÜREHREFSİNİZ! Ne kadar da GÜÇLÜ BİR DEVLETSİNİZ! ABD olmasa bunların hiç birine eremeyecektiniz. Saddam'ın gaddar rejimi altında ezilecek bu günlere hasret kalacaktınız. Ne kadar da şanslısınız!

(Bazen kelime oyunları garip sonuçlar verebiliyor. Mesela bu G7'LERİ, Garibanları Yediler şeklinde düşünmke gibi...)

9 Haziran 2015

Siyasal Tatmin

08 Haziran 2015 sabahı herkes farklı bir güne uyandı. Kimine karabasan gibi kimine ise tatlı bir rüya gibi geldi, o kısacık süre. Ortak nokta ŞOK olarak adlandırabiliriz.

Her açıdan eleştirsek de, ülkemiz demokratik olarak üst seviyede bir seçim kültürüne ve seçim sonrası olgunluğa erişmiş durumda.

Ancak bu seçimler farklı bir dünyaya kapı açtı. Hatta kapıları açtı diyebiliriz. Bir anda farklı gerçeklerin parlak ışıkları üzerimize hücum etti. Hepimizin gözleri, ışık huzmeleri ile tutulmuş durumda. Çoğunluğumuz gerçeklerden tamamen uzak, yapay bir dünyadayız.

Öfkemizde, sevincimizde, üzüntümüzde, sabun köpüğünde bir süre. Çok yakında gerçekler ile yüzleşeceğiz. Bir birimiz ile yüz yüze geleceğiz.

Bu seçimler ile birikmiş olan hınçlar, öfkeler, kırgınlıklar, küskünlükler ve de en önemlisi AKP'nin yenilemez olduğuna yönelik birikmiş kötü enerji belli oranlarda yok olup gidecek. Etrafımızı saran yapaylıklar doğal hallerine kavuşacak.

Tüm bunlara literatürde bir karşılık bulmak zor. Bize göre buna bir isim bulmak gerekirse bir kaç öneri akla geliyor: Geçici/sanal/yalan Siyasal rahatlama, toplumun gazını alma vb. Ama  bunu en güzel anlatan ve bir kavram olarak tam anlamı ile kapsayan (pek hoş durmasa da) "Siyasal Mastürbasyon."dur.

Aslında gerçekte olmayan kazanımlar, zaferler, kayıplar, var olan. Ama kısa süreli olsa da YENMEK, İKTİDAR OLMAK hissi ile ulaşılan bir rahatlama söz konusu.

Bu seçim sonrası oluşan rahatlamanın sağlayacağı toplam fayda ile marjinal faydası birbirine çok yakıdır. Kalıcı uzun süreli bir durum yoktur aslında. Bu tanım genel bir kavram olarak düşünülmekte ve bu konudaki tanımlama eksikliğine uygun olduğu düşünülmektedir.

Bu geçici rahatlama, keyif alma geçtikten sonra, pek çok tarafta pişmanlıklar, suçluluk duygusuna kapılma, kendinden utanma yaşanacaktır. Ve gerçek dünyanın dayanılmaz ağırlığı yüzümüze çarpacaktır. Eğer bu tarz rahatlama süreklilik kazanır ve gerçek dünyaya dönmeye yardımcı olmazsa zamanla faydasız bir yola sürekler. Ama gerçek dünyaya dönmeye bir fırsat olarak kullanılırsa maksimum faydaya da ulaşabilir.

Bizce bu seçimler, sürekli kayıp etme psikolojisi ile moral motivasyon açısından düşük olanlarda bir rahatlama; Uzun süredir önde gitmenin konforu ile biriken düşmanlıkları taşımaktan yorulan iktidar içinse bir duraklama, dinlenme ve kendine gelme imkanı doğurmuştur.

8 Haziran 2015

Kazanan 4 parti kayıp eden bir ÜLKE

Seçim nihayet bitti.

Sonunda bizi yönetmemesi için bir seçim yaparak pek çok kişinin kendinden geçercesine istediği bir sonuca ulaştık. Artık kimse bizi yönetemiyor.

Bir parti dışında hiç bir partinin İKTİDAR olma gibi bir iddiası olmayan seçimde, gerçek anlamda bir İKTİDAR çıkmadı.

Bu sonuç ile Dört parti de SEÇİMİ KAZANDI. Kayıp eden bir parti yok. Bu şekilde ne şiş yandı ne kebap. Oh ne ala!

Bundan sonra daha refah dolu, daha üretken, daha kalkınmış bir ülke olacağız. Hepimizin kafası rahat. Hiç birimiz yarın ne olacak diye düşünmüyoruz. Bizleri bu yola itenler ne kadar mutlu ne kadar mutlu bir bilseniz.

Bizler de onların bu mutluluğunu görürünce içimizin yağları eriyor. Yeter ki onlar mutlu olsun.

Ama daha dün bir bugün iki olmadı... İlk manşeti de gördük ya gözümüz arkada kalmaz artık. "BİZİ BEKLEYEN KAOSTAN NASIL ÇIKARIZ"

Ne kaosu yahu! Bu bizim için nimet, kurtuluş be... Biz bu günleri özlemişiz.... Bize zaten bu vaat edilmemiş miydi? Bu ülkeyi kimse YÖNETEMEYECEK!

Sizce KAOS diye nitelendirilen şey daha düne kadar gümbür gümbür KURTULUŞ REÇETESİ diye sunulmuyor muydu? KAOS'ta nerden çıktık. Biz dünden daha iyi olmayacak mıyız? Sözünüz bu değil miydi?

Sonuçta Dört parti kazandı. Baraj yıkıldı ve barajın suları öyle bir üstümüzden geçti. Ve biz artık KAOS sorununu çözecek kadar mutlu ve güçlüyüz.

Yaşasın demokrasi, yaşasın özgürlük!

Allah bizi bu duruma getirenleri bildiği gibi yapsın. Ne istiyorlarsa onu versin....


Bizim yaşayacaklarımızın bin mislini onlara nasip etsin.... Bize fazla mutluluk, fazla refah, fazla konfor ne hacet..... Bizler bir hırka bir lokma ile yaşar gideriz.....