31 Ağustos 2016
Halkın Gücünün Üstünde Bir Güç Ben Tanımadım Bugüne Kadar
15 Temmuz 2016 gecesi tarihin en kalleş ve en kanlı
ihanetlerinden biri, tarihin en şanlı ve en kahraman direnişi ile bir Diriliş
Destanına dönüştü. Tek hain ve tek kahraman vardı. Tek hain bu örgüt etrafında
birleşen, aynı amaca doğrudan veya dolaylı hizmet eden herkesi kapsarken; Tek
kahraman ise Erdoğan'ın liderliğinde memleketine sahip çıkan Türk Milletinin
safında yer alan herkesti.
Bu şanlı ve bu destansı direnişi ilk önce "Sokağa
Çıkma, oyuna gelme, Bu bir Tiyatro, Bu başkanlık için bir oyun vb"
yalanlarla, yönlendirmeler ile kırmaya çalışanlar başarılı olamayınca; Sonrası
bu hareketi, bu Memlekete sahip çıkışı paylara bölerek ve asıl pay sahiplerini
küçümseyerek dağıtmaya çalıştılar.
Bunu yapanların kullandıkları en akıl dışı ve en
utanmaz argüman ise bizleri çıldırtmaya ve bu kadar da aymazlık olmaz dedirten
şu saçmalıktır: Ordunun tamamı darbeye karışmadı. Eğer laik, Atatürk'çü kesim
darbeye destek verseydi kimse buna engel olamazı. Karargâhların önüne çekilen
iş makineleri, çöp kamyonları mı tankları durduracaktı. Bu yapılan darbeye
karışmayan askerleri rencide etti"
Ahmet kayanın "Başım belada"şarkısında
söylediği gibi;
Nerden baksan ahmakça.
Birincisi darbeye katılmamak başlı başına bir artı,
bir övünç kaynağı değil ki! En hafifi ile bir utanç kaynağıdır bu. Bir Türk
askeri nasıl olur da memleket elden giderken kenar da durup olup biteni izler.
Onun bir görevi bir hissiyatı yok mudur? Bahsedilen o darbeye katılmayan
çoğunluk neden engellemek için vazifesini yapmamıştır. Darbe gecesi pek çok vatansever
asker kendi canını ortaya koyarak darbeciler ile mücadele etti. Pek çoğu şehit
veya gazi oldu. Bazıları milletin gönlüne taht kurup kahraman oldu. Şimdi bu
böbürlenenler ve halka meydan okuyanlar hangi tarafta görüyorlar kendilerini.
3. bir saftalar mı?
İkincisi bu argümanda doğrudan bir tehdit ve meydan
okuma vardır. Bu argümanı ortaya koyanlar öncelikle taraflarının halkın yanı
olmadığını ve bir
26 Ağustos 2016
Yavuz Sultan Selim Köprüsü: Uzat Elini Bir Asır İleriye
Çok zor bir işi tüm zorluklarını göğüsleyerek, tüm tehlikelerini bertaraf ederek tamamlamanın gururunu
yaşıyoruz. Hayırlısı ile 26 Ağustos 2016 tarihinde kullanıma açılacak.
Bu köprü ile yedi düvele karşı bin bir
çeşit oyuna, tuzağa, hileye galip geldik. Mahkemeler, Odalar, birlikler,
dernekler ile başlayan engellemeler, Gezi Olayları ile gayri nizamı bir hal
adlı. 17/25 Aralıkta hepten kendilerini ve niyetlerini belli ederek
hırsızlık/yolsuzluk kılıfı altında ülkemizi çalmaya/milletimizi imarsız yolsuz
bırakmaya çalıştılar. Ne kadar Ülkemiz için büyük proje yapan iş adamı var onlara
saldırdılar. Hiç biri olmayınca, tarihimizin en utanç dolu, en gaddarlık dolu
darbesi ile tüm Milleti topla tüfekle, tankla uçakla teslim almaya çalıştılar.
Milletimizin tek silahı olan yıkılmaz
inancı ile, sabır taşlarını paramparça ederek tüm bu hayasız akınları püskürtüp
bertaraf ettik. Bu konuda o kadar maharet kazanıp, o kadar mahir olduk ki akşam
darbe püskürtüp sabah işe gittik; Hiç şaşmadan yüz binlerce Silahlı Polis, Asker
arasından, anında hangisi hain hangisi kahraman ayır eder hale gelip;Hainleri
pataklayıp derdest edip, Kahramanları omuzlayıp beraberce operasyonlar yaptık.
Yetmedi daha bir ay geçmeden Milletini bombalamış, tanklarla üstünden geçmiş,
Yöneticilerinin, amirlerinin canına kast etmiş hainlerden temizlenmeye çalışılan
ordu ile bir anda Cerablus denilen terör yuvasına göstere göstere girip
temizliğe başladık.
Tüm bunları düşününce yaklaşık 3 yılda bir
köprüyü bitirmek çocuk oyuncağı gelmeli bize. Aslında da öyle. Aynı anda
dünyanın sayılı hava alanlarından birini, birkaç büyük köprüyü, yer altı tüp
geçitlerini ve daha onlarca büyük yatırımı çekirdek çıtlar gibi bitirmekte,
üstüne darbeler bastırıp, ekonomiyi büyütmekte ve dışarıya operasyonlar
yapmaktayız. Bu sırada her türlü alçak terör saldırılarına, suikast girişimlere
karşı koyup, kurumlarımızın içinden yüz binleri bulan hainleri temizlemekteyiz. Ayrıca aralara 3-5 büyük seçim serpiştirip, bazılarını tekrarlayıp, hiç bir duraklama yapmadan ayak üstü bir kaç hükumeti yıkıp, yenilerini kurmayı da eklemiş bulunmaktayız!
Tüm bunları bir kişiye sadece düzgünce yaz
desek, olmaz der bu akıl alır bir şey mi diye itiraz eder. Bizse unuttuklarımız
hariç bunları aynı anda yapmaktayız.
Şöyle ki bir kişi düşünün; Gözü açık, uyuşturulmadan kalp, safra, beyin her ne organı varsa ameliyat olup, aynı anda vücuttaki kirli kanı değiştirirken; Diğer yandan da işini gücünü sürdürüp, kolu komşuya da yardım etmekte...
Şöyle ki bir kişi düşünün; Gözü açık, uyuşturulmadan kalp, safra, beyin her ne organı varsa ameliyat olup, aynı anda vücuttaki kirli kanı değiştirirken; Diğer yandan da işini gücünü sürdürüp, kolu komşuya da yardım etmekte...
Bir de üstüne dost ve müttefik
bellediklerimizden bırakın bir geçmiş olsunu, kolay gelsini, başarılı olsunu; Her
türlü belden altı ile, en hayasızcası ile, en düşmanvari biçimi ile saldırılara
uğramakta, eleştirilmekte, önüne engeller çıkarılmakta ve utanmazca tehditler
edilmekte iken.
İnanılmaz ama gerçek! Tamamı ile gerçek! Eksiği fazlası ile var, fazlası zerresi kadar yok! Tüm bu yaptıklarımızın tek tuhaf ve anlaşılmaz tarafı; Yaşanılan ve yapılan bu akıl almaz şeyleri normalmiş gibi hiç istifimizi bozmadan karşılıyor olmamız ve şaşkınlığa düşmemenizdir.
İnanılmaz ama gerçek! Tamamı ile gerçek! Eksiği fazlası ile var, fazlası zerresi kadar yok! Tüm bu yaptıklarımızın tek tuhaf ve anlaşılmaz tarafı; Yaşanılan ve yapılan bu akıl almaz şeyleri normalmiş gibi hiç istifimizi bozmadan karşılıyor olmamız ve şaşkınlığa düşmemenizdir.
19 Aralık 2015 tarihli “Köprü Kurmak:Yavuz Sultan Selim Köprüsü” isimli yazımızın giriş kısmına şöyle yazmıştık:
“Köprü BAĞ demektir. Köprü kurmak zor ve
meşakkatlidir. İrade ister, güç ister ve en önemlisi sabır ister. Köprü kurma
isteği, ekseriyetle karşısında, Köprü yıkma isteğini de bulur. İki isteğin
çatışması güç mücadelesidir aslında. Gücü aklı ile kullanan bu mücadeleyi
kazanır daima.”
Sonrasında da köprünün son tabliyesinin
konulması sonrası 07 Mart 2016 tarihinde yazdığımız "Gücü aklı ile kullanan kazandı!Kazanacak" isimli yazıda bunu belirtip, şöyle yazmıştık:
Çok şükür ki köprüler kuran ve milletimizi geçmişi ile
geleceği arasında sağlam bağlar ile bağlamaya çalışan, ülkemizin aklıselim
tarafı bir zaferini daha muhteşem Yavuz Sultan Selim köprüsü ile taçlandırdı.
Bu vesile ile köprünün hayırlara vesile olmasını
temenni eder; Başta iradesini, cesaretini, inancını ve aklını bu işe adayarak,
önündeki her türlü engeli yıkıp geçen Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’a; Bu yolda ona yoldaş olan, çalışması, enerjisi ve engin
ufku ile böyle muazzam bir eserin ortaya çıkmasında büyük pay sahibi olan
Ulaştırma bakanımız Sayın Binali Yıldırım’a ve diğer tüm ilgililere,
çalışanlara şükranlarımızı sunar, teşekkürlerimizi iletiriz.
Allah(c.c) bu yolda inancımızdan, sabrımızdan,
çalışkanlığımızdan ve aklıselim oluşumuzdan eksiklik vermesin deriz, darısını
diğer büyük projelerin başına olmasını dileriz.
Bu temenni
ve duygular ile Yavuz Sultan Selim Köprüsünün hayırlı uğurlu olmasını diler,
Milletimizin böyle güçlü köprüler ile bir olup geleceğe sağlam bağlar kurmasını
temenni ederiz.
25 Ağustos 2016
21 Ağustos 2016
Bu Bin Yıllık Bir Kavga: Bir Olalım Bin Yılı Kazanalım
Biz böyle bir milletiz.
Onlarca devlet kuran, onlarcasını yıkanız. İyi yönleri kadar kötü yönleri de
güçlü olanız. Kahramanlar kadar hainlerinde yetiştiği topraklarız. Hem çorak, hem verimliyiz. Kavga etmeyi çok seven, sukutun kıymetini bilmeyenleriz. O nedenle
onlarca ermiş, yüzlerce derviş yüceltmişiz. Yeseviler, Yunuslar, Hacı
Bektaşiler, Mevlanalar ve daha niceleri.
Bu topraklarda Düşmana
hiç lüzum kalmamış, kendi hainlerimizden ötürü. Elmanın kurdu gibi yetişmiş
durmuş içimizde. Her zayıf düştüğümüzde, her yenilenmeyişlerimizde yemiş
bitirmişler içten içe bizi.
Yine büyük hainlerin gün
yüzüne çıktığı, yine bizi yıkmak için, dış etkenlerle birlikte saldırdığı bir
dönemdeyiz. En sinsi, en yıkıcı ve en acımasızlarından biri ile karşı
karşıyayız. Ne kadar iç ve dış düşman varsa tek merkezden farklı
cephelerden saldırı altındayız.
Bu öyle güçlü ve yok edici bir saldırı ki; Bir an bile tereddütte düşmeden, bin bir parçaya bölünmeden tek yürek, tek
bilek olup, önce kararlıca durdurup, sonra yıkmak için bu bloğu, bir an önce saldıran pozisyonuna
geçmeliyiz.
Saldıranların hedefi,
planı ve komuta merkezleri belli ve koordinelidir. Hedef Erdoğan üzerinden tüm
milletimizdir. Farklı farklı cephelerden gelse de saldırılar, tek hedefe yönelik ve
tek merkezden idarelidir.
Şimdi ayrı, gayrı
düşünmeden tek bir bilek olmalı, tek bir yürek olmalı tüm vatan sathını
savunmalıyız. Düşürülmek istenen, Liderimiz Erdoğan'ın etrafından bir şüphe olmadan birleşmeliyiz.
Bu savaşta cephede
olanlara sağlam bir sırt olmalı, her türlü kahpe fitneye, fesata, küçük hesaplara
meyil vermeden tek nefes olmalıyız. Vatan için tüm varlığını ortaya koyanlara
tüm imkânlarımız ile güç kuvvet vermeliyiz. Onları namerde muhtaç kılmamalıyız.
İyisi ile kötüsü ile Sevabı ile günahı ile tek olmalı, bir olmalıyız.
Amaç bizleri binlerce
parçaya bölmek. Amaç bizleri bir güç olmaktan çıkarıp, yıllarca sürecek ezilen
bir zümreye dönüştürmek. Bu tuzağa düşersek 7 kuşak öteye, gelecek nesillerimiz
kurban ederiz, bu uğursuz, bu alçak ve bu kudurmuş saldırılara.
Unutmayalım; Bu
saldırılar Erdoğan'a değil, bu Vatana; Bu direnen Sadece Erdoğan değil, tüm
vatan; Kazanırsa sadece Erdoğan değil, tüm Vatan kazanıp şahlanacak, tarihin
engin vadilerinde gururla; Yenik düşerse sadece Erdoğan değil, tüm Vatan kayıp
edecek ve onlarca yıl sürüklenip, ezilip, yok olma mücadelesi verecektir nesiller boyu milletimiz.
O nedenle bu saatten
sonra sen ben olmamalı. Kişisel kavgalar, kırgınlıklar, çekişmeler olmamalıdır.
Bu saatten sonra en fazla ikiye ayrılabilir bu millet: Biri hainler sahtı, biride vatanseverler sahtı diye. Kurtuluş için, güçlü ve bağımsız bir
ülke için başka şansımız bulunmamaktadır.
Bu saatten sonra hepimiz
Erdoğan; Erdoğan hepimizdir. Rengimiz, dilimiz, dinimiz, ne olursa olsun, biz rengârenk bin bir tende, bin bir tatta tek bilek, tek yürek bir milletiz.
Öncelikli tek
hedefimiz bu devleti bu topraklarda egemen kılmak ve Memleketin tapusunu tüm
ipotekleri kaldırarak üzerimize almaktır. Sonrası bu cennet topraklarda
binlerce farklı yola, binlerce farklı biçimde yayılır, binlerce yıl sürecek
kavgaları, eğlenceleri, üzüntüleri, mutlulukları yaşarız. Memleket bizim değil
mi?
Hadi bininci kez bir
daha gösterelim bunu tüm dünyaya. Öyle bir gösterelim ki bin yıl daha dönüp yan
gözle bakamasınlar Anadolu’ya.
20 Ağustos 2016
19 Ağustos 2016
Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa
Ah Çaresizlik! Vah Sahipsizlik!
Dünya acımasız, vicdansız, açgözlü gaddarların elinde oyuncak olmuş. Kuralları da, yasaları da kendileri koyup, kendileri uygulayıp, kendileri bozmaktadırlar. Koca dünya bir avuç zümrenin elinde tutsaktır. İşlerine geldiğinde ota böceğe dünyayı ayaklandıran bu kara zümre ülkeleri, nesilleri geleceği yakıp, yıkıp yok ederken aynı maharetle milyarları sus pus etmektedirler.
Dünya acımasız, vicdansız, açgözlü gaddarların elinde oyuncak olmuş. Kuralları da, yasaları da kendileri koyup, kendileri uygulayıp, kendileri bozmaktadırlar. Koca dünya bir avuç zümrenin elinde tutsaktır. İşlerine geldiğinde ota böceğe dünyayı ayaklandıran bu kara zümre ülkeleri, nesilleri geleceği yakıp, yıkıp yok ederken aynı maharetle milyarları sus pus etmektedirler.
İşte böyle bir çaresizliğin, böyle bir sahipsizliğin en can alıcı resimlerinde bir bugünlerde düştü basın yayın ürünlerine. Suriyeli Ümran sessiz bir çığlık ile paramparça etti milyarlarca suskun münzeviyi.
Öyle çaresiz, öyle ümitsiz bir çığlık ki bu onca felaket, onca acı duruma karşın sus pus etmiş bu taş kesmiş küçük Ümran’ı.
Sanki tüm dünyanın taş kesmişliği Ümran'da hayat bulmuş gibi.
Daha ne kadar taş kesip susacak insanlık bu kara zümrenin esaretine, eziyetine ve insanlığı bitirişine! Daha kaç Ümran böyle taş kesip lal olacak acıların çaresizliği, insanlığın yalnız bırakmışlığı nedeni ile!
Keşke milletler birleşmese de, böyle büyük gaddarlıklar, böyle vicdansız kıyımlar sahipsiz kalıp, kılıf bulamayıp yer yüzünden yitip gitse.
Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa; Ümran bir çığlık atsa "anneeee" diye! Kim bilir annesi nerede?
Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa; Ümran ağlasa hıçkıra hıçkıra "canım acıyor" diye?
Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa; Ümran böyle taş kesip bizi çaresizliğimizin utancına mahkûm kılmasa!
Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa; Bu vicdansızlığın utancını daha fazla yaşamasak.....
Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa; Bu vicdansızlığın utancını daha fazla yaşamasak.....
11 Ağustos 2016
Böyle Bir Nesil Nasıl Yetişti
Anlık, Günlük acil tüm
tepkiler, tedbirler, uygulamalar bir yana asıl üzerinde Milletçe durup
düşünüp,; Hakiki, samimi tespitlerden bulunup; Kalıcı ve etkili çözümler
bulmamız gereken TEMEL SORUNUMUZ budur.
Biz kendi ellerimizle
böyle nesiller yetiştirmekte ve onlarla mücadele ile yıllarımızı, nesillerimizi
heba etmekteyiz. Bu Nasıl bir MİLLİ sistemidir?
Ne zaman ki bu sistem
bizim olur ve biz tamamı ile özgürce bu sisteme hükmeder ve Vatansever, Şuurlu,
Düşünen, bilen, saygılı, sorgulayabilen, değerbilen inançlı nesiller
yetiştirebilirsek, İŞTE O ZAMAN BAĞIMSIZLIĞIMIZA KAVUŞMUŞ OLACAĞIZ.
10 Ağustos 2016
Bırakın Şu “Fakir ve Zeki Çocuktuk” masalını
Tarihin en hain en sinsi
yapılanmasının 40 yıllık uzun oyunu, 15 Temmuz 2016 günü yaptığı en adi
kalkışma ile sahne buldu.
En hainlerin, En
zekilerin, En sinsilerin en büyük oyunu dünyamızın en kahraman en yürekli ve en
vatansever milleti tarafından en umulmadık biçimde ters yüz edilip, rezil rüsva
bir hale sokuldu.
Oyun bozulup, hainlerin
gerçek yüzleri bir bir ortaya çıkıp cezalarını çekmeye başladıkça hepsinin
ortak ifadesi “Çok fakir ama zeki çocuktuk”
klişesi. Sanki tüm bu hainliğin, tüm bu
ihanetin, tüm bu nankörlüğün ve de tüm bu Ahmaklığın tek sebebi “Fakirlik” ve “Zeki”
olmak….
Hâlbuki bunun tek bir
nedeni var o da “kanı bozukluk”. Altına nefs, para, makam, hırs gibi zayıflık musibetlerini
koyabiliriz.
Bizlerde bu ülkenin benzer
şartları altında bir yaşam mücadelesi verdik. Bizlerde onlar kadar fakir ve
onlar kadar zeki idik. Çok şükür onlar gibi kanı bozuk, onlar gibi hain çıkmadık.
Bizde bilirdik bedava
ders almayı, bedava karın doyurmayı, bedava yurtta kalmayı. Ama az olsun
helalinden olsun dedik; Dertsiz aşım ağrısız başım dedik. Olduğu kadar
öğrendik, olduğu kadar yedik, olduğu kadar başımızı bir çatı altına emanet
ettik.
8 Ağustos 2016
Tehlike Neden Mi Devam Ediyor?
15 Temmuz 2016 tarihi,
olacağı bir şekilde tahmin edilen; Ancak bu kadar alçakça ve bu kadar haince
olacağı akla gelmeyen bir darbe girişimin başladığı tarih. Aynı şekilde
akla/mantığa gelmeyen, tahmin edilemeyen bir Cesaretle, kahramanlıkla bastırıldığı
tarih.
Bu şekilde açık ve
ortaya saçılmış bir kalkışma sonrası adına dost/Müttefik dediğimiz riyakar ve
açık düşmanlarımızca bu kadar açık ve hayasızca yalnız bırakılıp, darbeyi
bastırdığımız için tehditlere maruz kaldığımız konusu ortada duran kocaman bir
gerçektir.
Bu kez alenen,
anladığımız kadarı ile Düşmanlarımız kendilerini saklama gereği görmemiş ve
niyetlerini açıkça belli etmişlerdir. Bunun en büyük nedeni ise 15 Temmuzun
beledikleri gibi sonuçlanacağına olan sarsılmaz inançları ve akıllarının
almadığı bir biçimde bastırılmasının yarattığı ağır tahribattır. Şu an
şuursuzca davranmalarının nedeni, beyinleri “error” vermiş ve tepkileri
kontrolsüz bir refleks halini almış olmasındandır.
Yoksa bunların en uzman
oldukları şey yalandan demokrat olmaları, yalandan destek beyanlarında
bulunmaları ve arkadan oyunlarını oynamaya devam etmeleridir. Ancak öyle bir tokat yediler ki, felekleri
şaştı ve ne yaptıklarını bilmeyen bir duruma geldiler. Toparlanmaları ve eski
sahte yüzlerine bürünmeleri zor olacak.
Diğer yandan bunca zaman
geçmesine rağmen hala pozisyonlarını değiştirmemeleri, kuyruklarını
bacaklarının arasına kıstırıp kapımıza gelmemeleri ve hala üst tondan
konuşmalarının bir nedeni olmalı:
2 Ağustos 2016
15 Temmuz 2016 Hiç Yaşanmayabilirdi
15 Temmuz 2016 tarihi
bir milat. Olmayacak her ne varsa, hepsinin olduğu bir zaman.
Kahramanlığın da,
hainliğin de; Korkaklığın da, cesaretinde; Doğrunun da, yanlışın da; Beklenenin
de, beklenmeyenin de; Ciddiyetin de, absürtlüğün de; İnancın da, inançsızlığın
da tepe sevilerinin olduğu gün.
Şimdi yaralar sarılmaya,
tedbirler alınmaya çalışılıyor. Şok tam olarak atlatılmış değil. Kolay kolay da
atlatılacak gibi durmuyor. Özellikle ihanetin açmış olduğu gönül yarası uzun
yıllar taşınacak gibi.
Bu noktaya gelene kadar
tüm kurumlarımız, kuruluşlarımız, ileri gelenlerimiz o kadar hayati hatalar, o
kadar mesleki körlükler yaptılar ki; Deyim yerindeyse bu zamana gelen yolları
kendi elleri ile döşediler diyebiliriz.
Temelinde Ahlak, inanç,
değer ve eğitim bozukluğundan kaynaklanan bu girişim, kök salıp, filiz verip
palazlanması için uygun şartları buldu. İşte bu şartları oluşturan belli başlı birkaç
geçmiş hikaye.
Ön yargılar ile, hatalı
kavram tanımları ile, meslek/ideoloji körlükleri ile slogan, sembol ve kişisel
katıntılar ile kararlar alıp, uygulamalar yaptılar. Mantığa, ahlaka, ,inanca,
hukuka, insana, doğaya ne kadar ters yanlış, hata ve kasıt var ise göz yumulup,
doğrudan veya zimmen destek oldular.
Şimdi bu kapsam da hatırımızda
kalan ve insan kaynağımızı, toplumsal yapımızı dejenere ederek bugün ki
yapılanmayı ortaya çıkan başlıca olaylara bir göz atalım.
- Ders kitaplarında bile bulunan bir Şiiri okudu diye daha belediye başkanı iken Erdoğan'ı, hukuku, evrensel değerleri, mantığı ayaklar altına alarak mahkûm etmek ve tüm siyasi yaşamını bitirmek. O gün yetkili, etkili her kim ve kurum var ise Hukukun bu şekilde ayaklar altına alınmasına ve insanların akılları ile dalga geçilmesine karşı dursalardı; Böyle hegemonya altında, sipariş ile kararlar alan kitap dışı, akıl dışı bir Hukuk sistemi oluşamazdı. Ve yıllarca bu bozuk sistemin aldığı kararlara toplumun büyük bir çoğunluğu da sessiz kalmazdı.
1 Ağustos 2016
15 Temmuz 2016: Darbe Anı
O akşamın öne çıkan her
ne varsa temel olarak iki ayrıldı. Davranışlar, tepkiler, düşünceler. Bu iki
temel ayrıma göre bir şekilde ak ile kara belli oldu. Öyle ki zaman bile ikiye
ayrıldı. Gelecek ikiye ayrıldı. Bir asra bedel uzun gecede tüm her şey BİR AN
içinde oluverdi.
Öncelikle darbenin
duyulması ile verilen ilk tepkiler de bu görülebiliyor. Bu işin içinde olanlar,
doğrudan veya dolaylı bilenler, arzu edenler içten içe kaynayan bir sevinç
dalgası ile ellerini ovuşturmaya, yüzlerine berbat bir gülümseme kondurmaya ve
bir sonraki adım için kendi adlarına olacakları canlandırmaya başladılar.
Bu işe karşı olup tahmin
edenler dahil, bilmeyenler, beklemeyenlerin ilk tepkisi: Şaka mı yapıyorsun!
Dalgamı geçiyorsun! Dalga geçmenin sırası mı? oluyor. Yapılan kalkışma akla,
mantığa o kadar aykırı, o kadar absürd ki bu işin olabileceğini en iyi bilecek
olan Genel kurmay başkanı, Cumhurbaşkanı dahil, olay başladığı halde bile böyle
tepkiler veriyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)