31 Ağustos 2016

Hangi Saftasınız? (3)


Hangi Saftasınız? (2)


Hangi Saftasınız? (1)


Halkın Gücünün Üstünde Bir Güç Ben Tanımadım Bugüne Kadar

15 Temmuz 2016 gecesi tarihin en kalleş ve en kanlı ihanetlerinden biri, tarihin en şanlı ve en kahraman direnişi ile bir Diriliş Destanına dönüştü. Tek hain ve tek kahraman vardı. Tek hain bu örgüt etrafında birleşen, aynı amaca doğrudan veya dolaylı hizmet eden herkesi kapsarken; Tek kahraman ise Erdoğan'ın liderliğinde memleketine sahip çıkan Türk Milletinin safında yer alan herkesti.

Bu şanlı ve bu destansı direnişi ilk önce "Sokağa Çıkma, oyuna gelme, Bu bir Tiyatro, Bu başkanlık için bir oyun vb" yalanlarla, yönlendirmeler ile kırmaya çalışanlar başarılı olamayınca; Sonrası bu hareketi, bu Memlekete sahip çıkışı paylara bölerek ve asıl pay sahiplerini küçümseyerek dağıtmaya çalıştılar.

Bunu yapanların kullandıkları en akıl dışı ve en utanmaz argüman ise bizleri çıldırtmaya ve bu kadar da aymazlık olmaz dedirten şu saçmalıktır: Ordunun tamamı darbeye karışmadı. Eğer laik, Atatürk'çü kesim darbeye destek verseydi kimse buna engel olamazı. Karargâhların önüne çekilen iş makineleri, çöp kamyonları mı tankları durduracaktı. Bu yapılan darbeye karışmayan askerleri rencide etti"

Ahmet kayanın "Başım belada"şarkısında söylediği gibi;
Nerden baksan tutarsızlık,
Nerden baksan ahmakça.

Birincisi darbeye katılmamak başlı başına bir artı, bir övünç kaynağı değil ki! En hafifi ile bir utanç kaynağıdır bu. Bir Türk askeri nasıl olur da memleket elden giderken kenar da durup olup biteni izler. Onun bir görevi bir hissiyatı yok mudur? Bahsedilen o darbeye katılmayan çoğunluk neden engellemek için vazifesini yapmamıştır. Darbe gecesi pek çok vatansever asker kendi canını ortaya koyarak darbeciler ile mücadele etti. Pek çoğu şehit veya gazi oldu. Bazıları milletin gönlüne taht kurup kahraman oldu. Şimdi bu böbürlenenler ve halka meydan okuyanlar hangi tarafta görüyorlar kendilerini. 3. bir saftalar mı?

İkincisi bu argümanda doğrudan bir tehdit ve meydan okuma vardır. Bu argümanı ortaya koyanlar öncelikle taraflarının halkın yanı olmadığını ve bir

26 Ağustos 2016

Gücünle Gurur Duy TÜRKİYE!


Yavuz Sultan Selim Köprüsü: Uzat Elini Bir Asır İleriye

Çok zor bir işi tüm zorluklarını göğüsleyerek, tüm tehlikelerini bertaraf ederek tamamlamanın gururunu yaşıyoruz. Hayırlısı ile 26 Ağustos 2016 tarihinde kullanıma açılacak.

Bu köprü ile yedi düvele karşı bin bir çeşit oyuna, tuzağa, hileye galip geldik. Mahkemeler, Odalar, birlikler, dernekler ile başlayan engellemeler, Gezi Olayları ile gayri nizamı bir hal adlı. 17/25 Aralıkta hepten kendilerini ve niyetlerini belli ederek hırsızlık/yolsuzluk kılıfı altında ülkemizi çalmaya/milletimizi imarsız yolsuz bırakmaya çalıştılar. Ne kadar Ülkemiz için büyük proje yapan iş adamı var onlara saldırdılar. Hiç biri olmayınca, tarihimizin en utanç dolu, en gaddarlık dolu darbesi ile tüm Milleti topla tüfekle, tankla uçakla teslim almaya çalıştılar.

Milletimizin tek silahı olan yıkılmaz inancı ile, sabır taşlarını paramparça ederek tüm bu hayasız akınları püskürtüp bertaraf ettik. Bu konuda o kadar maharet kazanıp, o kadar mahir olduk ki akşam darbe püskürtüp sabah işe gittik; Hiç şaşmadan yüz binlerce Silahlı Polis, Asker arasından, anında hangisi hain hangisi kahraman ayır eder hale gelip;Hainleri pataklayıp derdest edip, Kahramanları omuzlayıp beraberce operasyonlar yaptık. Yetmedi daha bir ay geçmeden Milletini bombalamış, tanklarla üstünden geçmiş, Yöneticilerinin, amirlerinin canına kast etmiş hainlerden temizlenmeye çalışılan ordu ile bir anda Cerablus denilen terör yuvasına göstere göstere girip temizliğe başladık.

Tüm bunları düşününce yaklaşık 3 yılda bir köprüyü bitirmek çocuk oyuncağı gelmeli bize. Aslında da öyle. Aynı anda dünyanın sayılı hava alanlarından birini, birkaç büyük köprüyü, yer altı tüp geçitlerini ve daha onlarca büyük yatırımı çekirdek çıtlar gibi bitirmekte, üstüne darbeler bastırıp, ekonomiyi büyütmekte ve dışarıya operasyonlar yapmaktayız. Bu sırada her türlü alçak terör saldırılarına, suikast girişimlere karşı koyup, kurumlarımızın içinden yüz binleri bulan hainleri temizlemekteyiz. Ayrıca aralara 3-5 büyük seçim serpiştirip, bazılarını tekrarlayıp, hiç bir duraklama yapmadan ayak üstü bir kaç hükumeti yıkıp, yenilerini kurmayı da eklemiş bulunmaktayız!

Tüm bunları bir kişiye sadece düzgünce yaz desek, olmaz der bu akıl alır bir şey mi diye itiraz eder. Bizse unuttuklarımız hariç bunları aynı anda yapmaktayız. 

Şöyle ki bir kişi düşünün; Gözü açık, uyuşturulmadan kalp, safra, beyin her ne organı varsa ameliyat olup, aynı anda vücuttaki kirli kanı değiştirirken; Diğer yandan da işini gücünü sürdürüp, kolu komşuya da yardım etmekte...

Bir de üstüne dost ve müttefik bellediklerimizden bırakın bir geçmiş olsunu, kolay gelsini, başarılı olsunu; Her türlü belden altı ile, en hayasızcası ile, en düşmanvari biçimi ile saldırılara uğramakta, eleştirilmekte, önüne engeller çıkarılmakta ve utanmazca tehditler edilmekte iken.

İnanılmaz ama gerçek! Tamamı ile gerçek! Eksiği fazlası ile var, fazlası zerresi kadar yok! Tüm bu yaptıklarımızın tek tuhaf ve anlaşılmaz tarafı; Yaşanılan ve yapılan bu akıl almaz şeyleri normalmiş gibi hiç istifimizi bozmadan karşılıyor olmamız ve şaşkınlığa düşmemenizdir. 

19 Aralık 2015 tarihli “Köprü Kurmak:Yavuz Sultan Selim Köprüsü” isimli yazımızın giriş kısmına şöyle yazmıştık:

“Köprü BAĞ demektir. Köprü kurmak zor ve meşakkatlidir. İrade ister, güç ister ve en önemlisi sabır ister. Köprü kurma isteği, ekseriyetle karşısında, Köprü yıkma isteğini de bulur. İki isteğin çatışması güç mücadelesidir aslında. Gücü aklı ile kullanan bu mücadeleyi kazanır daima.”

Sonrasında da köprünün son tabliyesinin konulması sonrası 07 Mart 2016 tarihinde yazdığımız "Gücü aklı ile kullanan kazandı!Kazanacak" isimli yazıda bunu belirtip, şöyle yazmıştık:

Çok şükür ki köprüler kuran ve milletimizi geçmişi ile geleceği arasında sağlam bağlar ile bağlamaya çalışan, ülkemizin aklıselim tarafı bir zaferini daha muhteşem Yavuz Sultan Selim köprüsü ile taçlandırdı.

Bu vesile ile köprünün hayırlara vesile olmasını temenni eder; Başta iradesini, cesaretini, inancını ve aklını bu işe adayarak, önündeki her türlü engeli yıkıp geçen Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a; Bu yolda ona yoldaş olan,  çalışması, enerjisi ve engin ufku ile böyle muazzam bir eserin ortaya çıkmasında büyük pay sahibi olan Ulaştırma bakanımız Sayın Binali Yıldırım’a ve diğer tüm ilgililere, çalışanlara şükranlarımızı sunar, teşekkürlerimizi iletiriz.

Allah(c.c) bu yolda inancımızdan, sabrımızdan, çalışkanlığımızdan ve aklıselim oluşumuzdan eksiklik vermesin deriz, darısını diğer büyük projelerin başına olmasını dileriz.

Bu temenni ve duygular ile Yavuz Sultan Selim Köprüsünün hayırlı uğurlu olmasını diler, Milletimizin böyle güçlü köprüler ile bir olup geleceğe sağlam bağlar kurmasını temenni ederiz.

21 Ağustos 2016

Bu Bin Yıllık Bir Kavga: Bir Olalım Bin Yılı Kazanalım

Biz böyle bir milletiz. Onlarca devlet kuran, onlarcasını yıkanız. İyi yönleri kadar kötü yönleri de güçlü olanız. Kahramanlar kadar hainlerinde yetiştiği topraklarız. Hem çorak, hem verimliyiz. Kavga etmeyi çok seven, sukutun kıymetini bilmeyenleriz. O nedenle onlarca ermiş, yüzlerce derviş yüceltmişiz. Yeseviler, Yunuslar, Hacı Bektaşiler, Mevlanalar ve daha niceleri.

Bu topraklarda Düşmana hiç lüzum kalmamış, kendi hainlerimizden ötürü. Elmanın kurdu gibi yetişmiş durmuş içimizde. Her zayıf düştüğümüzde, her yenilenmeyişlerimizde yemiş bitirmişler içten içe bizi.

Yine büyük hainlerin gün yüzüne çıktığı, yine bizi yıkmak için, dış etkenlerle birlikte saldırdığı bir dönemdeyiz. En sinsi, en yıkıcı ve en acımasızlarından biri ile karşı karşıyayız. Ne kadar iç ve  dış düşman varsa tek merkezden farklı cephelerden saldırı altındayız.

Bu öyle güçlü ve yok edici bir saldırı ki; Bir an bile tereddütte düşmeden, bin bir parçaya bölünmeden tek yürek, tek bilek olup, önce kararlıca durdurup, sonra yıkmak için bu bloğu, bir an önce saldıran pozisyonuna geçmeliyiz.

Saldıranların hedefi, planı ve komuta merkezleri belli ve koordinelidir. Hedef Erdoğan üzerinden tüm milletimizdir. Farklı farklı cephelerden gelse de saldırılar, tek hedefe yönelik ve tek merkezden idarelidir.

Şimdi ayrı, gayrı düşünmeden tek bir bilek olmalı, tek bir yürek olmalı tüm vatan sathını savunmalıyız. Düşürülmek istenen, Liderimiz Erdoğan'ın etrafından bir şüphe olmadan birleşmeliyiz.

Bu savaşta cephede olanlara sağlam bir sırt olmalı, her türlü kahpe fitneye, fesata, küçük hesaplara meyil vermeden tek nefes olmalıyız. Vatan için tüm varlığını ortaya koyanlara tüm imkânlarımız ile güç kuvvet vermeliyiz. Onları namerde muhtaç kılmamalıyız. İyisi ile kötüsü ile Sevabı ile günahı ile tek olmalı, bir olmalıyız.

Amaç bizleri binlerce parçaya bölmek. Amaç bizleri bir güç olmaktan çıkarıp, yıllarca sürecek ezilen bir zümreye dönüştürmek. Bu tuzağa düşersek 7 kuşak öteye, gelecek nesillerimiz kurban ederiz, bu uğursuz, bu alçak ve bu kudurmuş saldırılara.

Unutmayalım; Bu saldırılar Erdoğan'a değil, bu Vatana; Bu direnen Sadece Erdoğan değil, tüm vatan; Kazanırsa sadece Erdoğan değil, tüm Vatan kazanıp şahlanacak, tarihin engin vadilerinde gururla; Yenik düşerse sadece Erdoğan değil, tüm Vatan kayıp edecek ve onlarca yıl sürüklenip, ezilip, yok olma mücadelesi  verecektir nesiller boyu milletimiz.

O nedenle bu saatten sonra sen ben olmamalı. Kişisel kavgalar, kırgınlıklar, çekişmeler olmamalıdır. Bu saatten sonra en fazla ikiye ayrılabilir bu millet: Biri hainler sahtı, biride vatanseverler sahtı diye. Kurtuluş için, güçlü ve bağımsız bir ülke için başka şansımız bulunmamaktadır.

Bu saatten sonra hepimiz Erdoğan; Erdoğan hepimizdir. Rengimiz, dilimiz, dinimiz, ne olursa olsun, biz rengârenk bin bir tende, bin bir tatta tek bilek, tek yürek bir milletiz.

Öncelikli tek hedefimiz bu devleti bu topraklarda egemen kılmak ve Memleketin tapusunu tüm ipotekleri kaldırarak üzerimize almaktır. Sonrası bu cennet topraklarda binlerce farklı yola, binlerce farklı biçimde yayılır, binlerce yıl sürecek kavgaları, eğlenceleri, üzüntüleri, mutlulukları yaşarız. Memleket bizim değil mi?

Hadi bininci kez bir daha gösterelim bunu tüm dünyaya. Öyle bir gösterelim ki bin yıl daha dönüp yan gözle bakamasınlar Anadolu’ya. 

19 Ağustos 2016

Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa

Ah Çaresizlik! Vah Sahipsizlik!

Dünya acımasız, vicdansız, açgözlü gaddarların elinde oyuncak olmuş. Kuralları da, yasaları da kendileri koyup, kendileri uygulayıp, kendileri bozmaktadırlar. Koca dünya bir avuç zümrenin elinde tutsaktır. İşlerine geldiğinde ota böceğe dünyayı ayaklandıran bu kara zümre ülkeleri, nesilleri geleceği yakıp, yıkıp yok ederken aynı maharetle milyarları sus pus etmektedirler.

İşte böyle bir çaresizliğin, böyle bir sahipsizliğin en can alıcı resimlerinde bir bugünlerde düştü basın yayın ürünlerine. Suriyeli Ümran sessiz bir çığlık ile paramparça etti milyarlarca suskun münzeviyi. 

Öyle çaresiz, öyle ümitsiz bir çığlık ki bu onca felaket, onca acı duruma karşın sus pus etmiş bu taş kesmiş küçük Ümran’ı.

Sanki tüm dünyanın taş kesmişliği Ümran'da hayat bulmuş gibi.

Daha ne kadar taş kesip susacak insanlık bu kara zümrenin esaretine, eziyetine ve insanlığı bitirişine! Daha kaç Ümran böyle taş kesip lal olacak acıların çaresizliği, insanlığın yalnız bırakmışlığı nedeni ile!

Keşke milletler birleşmese de, böyle büyük gaddarlıklar, böyle vicdansız kıyımlar sahipsiz kalıp, kılıf bulamayıp yer yüzünden yitip gitse.

Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa; Ümran bir çığlık atsa "anneeee" diye! Kim bilir annesi nerede? 

Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa; Ümran ağlasa hıçkıra hıçkıra "canım acıyor" diye?

Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa; Ümran böyle taş kesip bizi çaresizliğimizin utancına mahkûm kılmasa!

Keşke Dünya Beşten Büyük Olsa; Bu vicdansızlığın utancını daha fazla yaşamasak.....

11 Ağustos 2016

Böyle Bir Nesil Nasıl Yetişti

Anlık, Günlük acil tüm tepkiler, tedbirler, uygulamalar bir yana asıl üzerinde Milletçe durup düşünüp,; Hakiki, samimi tespitlerden bulunup; Kalıcı ve etkili çözümler bulmamız gereken TEMEL SORUNUMUZ budur.

Biz kendi ellerimizle böyle nesiller yetiştirmekte ve onlarla mücadele ile yıllarımızı, nesillerimizi heba etmekteyiz. Bu Nasıl bir MİLLİ sistemidir?

Ne zaman ki bu sistem bizim olur ve biz tamamı ile özgürce bu sisteme hükmeder ve Vatansever, Şuurlu, Düşünen, bilen, saygılı, sorgulayabilen, değerbilen inançlı nesiller yetiştirebilirsek, İŞTE O ZAMAN BAĞIMSIZLIĞIMIZA KAVUŞMUŞ OLACAĞIZ.

10 Ağustos 2016

Bırakın Şu “Fakir ve Zeki Çocuktuk” masalını

Tarihin en hain en sinsi yapılanmasının 40 yıllık uzun oyunu, 15 Temmuz 2016 günü yaptığı en adi kalkışma ile sahne buldu.

En hainlerin, En zekilerin, En sinsilerin en büyük oyunu dünyamızın en kahraman en yürekli ve en vatansever milleti tarafından en umulmadık biçimde ters yüz edilip, rezil rüsva bir hale sokuldu.

Oyun bozulup, hainlerin gerçek yüzleri bir bir ortaya çıkıp cezalarını çekmeye başladıkça hepsinin ortak ifadesi “Çok fakir ama zeki çocuktuk” klişesi.  Sanki tüm bu hainliğin, tüm bu ihanetin, tüm bu nankörlüğün ve de tüm bu Ahmaklığın tek sebebi “Fakirlik” ve “Zeki” olmak….

Hâlbuki bunun tek bir nedeni var o da “kanı bozukluk”. Altına nefs, para, makam, hırs gibi zayıflık musibetlerini koyabiliriz.

Bizlerde bu ülkenin benzer şartları altında bir yaşam mücadelesi verdik. Bizlerde onlar kadar fakir ve onlar kadar zeki idik. Çok şükür onlar gibi kanı bozuk, onlar gibi hain çıkmadık.

Bizde bilirdik bedava ders almayı, bedava karın doyurmayı, bedava yurtta kalmayı. Ama az olsun helalinden olsun dedik; Dertsiz aşım ağrısız başım dedik. Olduğu kadar öğrendik, olduğu kadar yedik, olduğu kadar başımızı bir çatı altına emanet ettik.

8 Ağustos 2016

Tehlike Neden Mi Devam Ediyor?

15 Temmuz 2016 tarihi, olacağı bir şekilde tahmin edilen; Ancak bu kadar alçakça ve bu kadar haince olacağı akla gelmeyen bir darbe girişimin başladığı tarih. Aynı şekilde akla/mantığa gelmeyen, tahmin edilemeyen bir Cesaretle, kahramanlıkla bastırıldığı tarih.

Bu şekilde açık ve ortaya saçılmış bir kalkışma sonrası adına dost/Müttefik dediğimiz riyakar ve açık düşmanlarımızca bu kadar açık ve hayasızca yalnız bırakılıp, darbeyi bastırdığımız için tehditlere maruz kaldığımız konusu ortada duran kocaman bir gerçektir.

Bu kez alenen, anladığımız kadarı ile Düşmanlarımız kendilerini saklama gereği görmemiş ve niyetlerini açıkça belli etmişlerdir. Bunun en büyük nedeni ise 15 Temmuzun beledikleri gibi sonuçlanacağına olan sarsılmaz inançları ve akıllarının almadığı bir biçimde bastırılmasının yarattığı ağır tahribattır. Şu an şuursuzca davranmalarının nedeni, beyinleri “error” vermiş ve tepkileri kontrolsüz bir refleks halini almış olmasındandır.

Yoksa bunların en uzman oldukları şey yalandan demokrat olmaları, yalandan destek beyanlarında bulunmaları ve arkadan oyunlarını oynamaya devam etmeleridir.  Ancak öyle bir tokat yediler ki, felekleri şaştı ve ne yaptıklarını bilmeyen bir duruma geldiler. Toparlanmaları ve eski sahte yüzlerine bürünmeleri zor olacak.

Diğer yandan bunca zaman geçmesine rağmen hala pozisyonlarını değiştirmemeleri, kuyruklarını bacaklarının arasına kıstırıp kapımıza gelmemeleri ve hala üst tondan konuşmalarının bir nedeni olmalı:

15 Temmuz 2016 Safhımız


2 Ağustos 2016

15 Temmuz 2016 Hiç Yaşanmayabilirdi

15 Temmuz 2016 tarihi bir milat. Olmayacak her ne varsa, hepsinin olduğu bir zaman.

Kahramanlığın da, hainliğin de; Korkaklığın da, cesaretinde; Doğrunun da, yanlışın da; Beklenenin de, beklenmeyenin de; Ciddiyetin de, absürtlüğün de; İnancın da, inançsızlığın da tepe sevilerinin olduğu gün.

Şimdi yaralar sarılmaya, tedbirler alınmaya çalışılıyor. Şok tam olarak atlatılmış değil. Kolay kolay da atlatılacak gibi durmuyor. Özellikle ihanetin açmış olduğu gönül yarası uzun yıllar taşınacak gibi.

Bu noktaya gelene kadar tüm kurumlarımız, kuruluşlarımız, ileri gelenlerimiz o kadar hayati hatalar, o kadar mesleki körlükler yaptılar ki; Deyim yerindeyse bu zamana gelen yolları kendi elleri ile döşediler diyebiliriz.

Temelinde Ahlak, inanç, değer ve eğitim bozukluğundan kaynaklanan bu girişim, kök salıp, filiz verip palazlanması için uygun şartları buldu. İşte bu şartları oluşturan belli başlı birkaç geçmiş hikaye.

Ön yargılar ile, hatalı kavram tanımları ile, meslek/ideoloji körlükleri ile slogan, sembol ve kişisel katıntılar ile kararlar alıp, uygulamalar yaptılar. Mantığa, ahlaka, ,inanca, hukuka, insana, doğaya ne kadar ters yanlış, hata ve kasıt var ise göz yumulup, doğrudan veya zimmen destek oldular.

Şimdi bu kapsam da hatırımızda kalan ve insan kaynağımızı, toplumsal yapımızı dejenere ederek bugün ki yapılanmayı ortaya çıkan başlıca olaylara bir göz atalım.
  • Ders kitaplarında bile bulunan bir Şiiri okudu diye daha belediye başkanı iken Erdoğan'ı, hukuku, evrensel değerleri, mantığı ayaklar altına alarak mahkûm etmek ve tüm siyasi yaşamını bitirmek. O gün yetkili, etkili her kim ve kurum var ise Hukukun bu şekilde ayaklar altına alınmasına ve insanların akılları ile dalga geçilmesine karşı dursalardı; Böyle hegemonya altında, sipariş ile kararlar alan kitap dışı, akıl dışı bir Hukuk sistemi oluşamazdı. Ve yıllarca bu bozuk sistemin aldığı kararlara toplumun büyük bir çoğunluğu da sessiz kalmazdı.

1 Ağustos 2016

15 Temmuz 2016: Darbe Anı

O akşamın öne çıkan her ne varsa temel olarak iki ayrıldı. Davranışlar, tepkiler, düşünceler. Bu iki temel ayrıma göre bir şekilde ak ile kara belli oldu. Öyle ki zaman bile ikiye ayrıldı. Gelecek ikiye ayrıldı. Bir asra bedel uzun gecede tüm her şey BİR AN içinde oluverdi.

Öncelikle darbenin duyulması ile verilen ilk tepkiler de bu görülebiliyor. Bu işin içinde olanlar, doğrudan veya dolaylı bilenler, arzu edenler içten içe kaynayan bir sevinç dalgası ile ellerini ovuşturmaya, yüzlerine berbat bir gülümseme kondurmaya ve bir sonraki adım için kendi adlarına olacakları canlandırmaya başladılar.

Bu işe karşı olup tahmin edenler dahil, bilmeyenler, beklemeyenlerin ilk tepkisi: Şaka mı yapıyorsun! Dalgamı geçiyorsun! Dalga geçmenin sırası mı? oluyor. Yapılan kalkışma akla, mantığa o kadar aykırı, o kadar absürd ki bu işin olabileceğini en iyi bilecek olan Genel kurmay başkanı, Cumhurbaşkanı dahil, olay başladığı halde bile böyle tepkiler veriyor.