15 Temmuz 2016 tarihi
bir milat. Olmayacak her ne varsa, hepsinin olduğu bir zaman.
Kahramanlığın da,
hainliğin de; Korkaklığın da, cesaretinde; Doğrunun da, yanlışın da; Beklenenin
de, beklenmeyenin de; Ciddiyetin de, absürtlüğün de; İnancın da, inançsızlığın
da tepe sevilerinin olduğu gün.
Şimdi yaralar sarılmaya,
tedbirler alınmaya çalışılıyor. Şok tam olarak atlatılmış değil. Kolay kolay da
atlatılacak gibi durmuyor. Özellikle ihanetin açmış olduğu gönül yarası uzun
yıllar taşınacak gibi.
Bu noktaya gelene kadar
tüm kurumlarımız, kuruluşlarımız, ileri gelenlerimiz o kadar hayati hatalar, o
kadar mesleki körlükler yaptılar ki; Deyim yerindeyse bu zamana gelen yolları
kendi elleri ile döşediler diyebiliriz.
Temelinde Ahlak, inanç,
değer ve eğitim bozukluğundan kaynaklanan bu girişim, kök salıp, filiz verip
palazlanması için uygun şartları buldu. İşte bu şartları oluşturan belli başlı birkaç
geçmiş hikaye.
Ön yargılar ile, hatalı
kavram tanımları ile, meslek/ideoloji körlükleri ile slogan, sembol ve kişisel
katıntılar ile kararlar alıp, uygulamalar yaptılar. Mantığa, ahlaka, ,inanca,
hukuka, insana, doğaya ne kadar ters yanlış, hata ve kasıt var ise göz yumulup,
doğrudan veya zimmen destek oldular.
Şimdi bu kapsam da hatırımızda
kalan ve insan kaynağımızı, toplumsal yapımızı dejenere ederek bugün ki
yapılanmayı ortaya çıkan başlıca olaylara bir göz atalım.
- Ders kitaplarında bile bulunan bir Şiiri okudu diye daha belediye başkanı iken Erdoğan'ı, hukuku, evrensel değerleri, mantığı ayaklar altına alarak mahkûm etmek ve tüm siyasi yaşamını bitirmek. O gün yetkili, etkili her kim ve kurum var ise Hukukun bu şekilde ayaklar altına alınmasına ve insanların akılları ile dalga geçilmesine karşı dursalardı; Böyle hegemonya altında, sipariş ile kararlar alan kitap dışı, akıl dışı bir Hukuk sistemi oluşamazdı. Ve yıllarca bu bozuk sistemin aldığı kararlara toplumun büyük bir çoğunluğu da sessiz kalmazdı.
- Ak parti kapatma davası, açılma nedeni, açılma delilleri ile akla fikre ziyan, hukuki, siyasi ve toplumsal dayanağı olmayan yine sipariş bir dava idi. Aynı biçimde Huku düzeninin dinamiklerini, kendi gerçeklerini, etik değerlerini yıkan bu davaya karşı çıkmamakla bugün ki Hukuk düzeninin temelleri atılmış oldu.
- Yıllarca başörtülü öğrenci kabul eden okullara nereden geldiği belli olmayan inorganik korkularla yasak getirip, insanların onurunu, geçmişini, geleceğini al aşağı eden bu karara karşı çıkılsa idi; Şimdi ki hiç bir inancı, doğrusu olmayan yıkıcı nesli egemen kılmazdık. Başörtüsünü şekilci yapay bir bakış ile zülüm aracına dönüştürüp, insanların inanç dinamiklerini sarsarak, şu an ki takkiyeci, yalancı ve şekilden şekle giren inançsız zalimler gurubunu doğurduk. Demek ki insan dışı ile değil için ile bir değerdir. Bizler önce kendimizi kandırıp, sonrada bu gurubun kandırmasına zemin hazırladık. Kim bilir okul sıralarından zorla, hakaretler ile sökülüp atılan, hayalleri, gelecekleri alaşağı edilen gerçek inananların döktükleri içten gelen göz yaşlarının ahıdır bu bozuk ekip. Bu yaşadıklarımız belkide o günkü zalimliklerin diyetidir.
- 28 Şubat, 27 Nisan ve daha pek çok yapay, uydurma ve zorlama hareket, karar, tehdit, uygulamalara hep beraber karşı durulsa idi, bu kadar bozulan, kendinden, içindekilerden bi haber kurumlarımız olmazdı. Bu kadar aklı dışı, inanç dışı, bilim dışı kararlar alan, davranışlar yapan robotik insanlar bu görevlere ulaşamazdı. Tüm bu akıl dışı gelişmeler olurken, bu kurumların sorumluları böyle kör, böyle etkisiz, böyle çaresiz kalmazlardı.
- Peygamber ocağı diye adlandırıp, namaz kılan, oruç tutan vb mensuplarını sorgusuz sualsiz atan; Dini gün, resmi gün demeden görevi ile hiç alakası olmadığı halde şarap kadehlerini milletin gözüne sokanları laik ve Atatürkçü olduğunu sananlar;Seçilmiş hükumete saygısızlığı bir hak ve güç gösterisi sananlar bu kadar orduya hakim kılınırsa bu yaşanılanlarda en basit şekli ile ilahi bir son değil midir? Demek ki ramazan da şarap içmekle ordu Atatürkçü ve laik olmuyor;Aksine böyle kör, sağır ve dilsiz bir hale geliyormuş demek. Bunlara zamanında dur diyebilsek, bu kadar haini yetiştirip, orduyu onlara teslim etme noktasına gelmezdik her halde. Hiç bir şey başaramasak bile, en azından içinde Allah Korkusunu yerleştirip, ihaneti, Vatanı bombalamayı ve sivilleri katletmeyi Vicdanlarında engellerdik.
- Cumhuriyet mitingleri, Gezi olayları, 17/25 Aralık, MİT Tırları gibi temel olaylarda birbirimizden uzaklaşmayıp, cepheleşmeyip, fırsatçılık yapmayıp, Önce Vatan ve Devlet güvenliği deyip bir olabilse idik; Bu kadar bi haber bir birine hançer sallayan olmaz; Gerçek düşmanı görür ona karşı tek yürek olabilirdik.
- Saygısızlığı, Küfrü, iftirayı, hakareti siyasi bir argüman, dil ve toplumsal bir iletişim aracı olarak benimsemeyip; Hangi görüşten olursak olalım öncelikle insan olmamız ve onur taşımamız sebebi ile Saygı çizgisini aşmasak idik;Bu kadar rezil kaset olayları, kumpaslar vd sessiz kalmaz, inanma noktasına varmazdık. O zaman şantaj, iftira, kumpasla makamlar da el değiştirmez, kişilerde bu hainlere kolay kolay boyun eğmezdi.
- Gecesini, gündüzünü tüm ömrünü bu Millete vakfeden Erdoğan her türlü hile hurda, suikast,ihanet,tuzak ile mücadele ederken;Memlekete kattıkları, getirdiği nokta ayan beyan ortada iken;Dışarıdan, karanlık odaklardan üflenen "Hırsız", "Diktatör" gibi aleni yalanlara bel bağlayıp ona cephe açanlar, düşman belleyenler; Şimdi Tüm ülkeyi, geleceğimizi çalanları ve Tankla, Tüfekle, helikopter ve uçakla bizleri yerle bir eden gerçek hırsız ve diktatörü gördüler. Keşke önce görselerdi..
Evet daha nice temel olay ve
gelişmede, ana kurumlarımızı yıkan, değerlerini boşaltan, inançlarını sarsan
konularda ne yazık ki günlük bakış açıları, küçük çıkarlar nedeni ile göz yumup,
engel olmadık. Hatta çoğu zaman yıkan taraf yanında yer alıp, bilerek veya
bilmeyerek destek olduk.
15 Temmuz 2016 günü "O" meşhur geminin içinde olduğumuzu hissettik ve alabora olmadan son bir çaba ile "ONU" sarıp, sarmalayıp korumaya aldık. Hayırlısı Allah'tan diyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder