19 Şubat 2016

Doğacaktır Sana Va'dettigi Günler Hakk'ın...

Hainler ve düşmanlar dört bir yandan saldırıyor Kudretli ülkemizin yıkılmaz surlarına.

Dıştan gelen saldırılar düşmandan olduğundan etkisi sınırlı kalsa da; İçten satılmışların, ecdadına, nimetlerinden yararlandığına, kendine kucak açanlara yaptıkları hainlikler ayrı bir can yakmakta, canana ızdırap katmakta.

Allah'tan geçmişin en büyük miraslarından olan bu hainlik konusundaki tecrübelerimiz bizi daha bir dayanıklı kılmakta ve daha bir az etkilenir yapmakta.

Çok şükür ki öyle sağlam kökleri olan, öyle yıkılmaz bağları olan, inançlı ve gözü pek bir milletiz ki bizi toptan yıkacak, elden ayaktan düşürecek ne bir düşman var ne de bir silah bu dünyada.

Yapılan her saldırı, kurulan her tuzak ile içten içe salınan kahpe hainlikler her seferinde daha da güçlenmemize ve yenilmez olmamıza yol açıyor. Her mikrop kendi antikorunu üretip bir daha ki sefere daha büyük bir güçle karşılarına dikilmekteyiz.

Düşmanların ve içimizdeki hainlerin umutları azaldıkça, takatleri kalmadıkça daha bir şirazeden çıkmış, daha kahpece yollarla saldırmaktalar üzerimize. Ama nafile!

Bu girdaptan çıkıp, şaha kalkınca hiç biri kalmayacak ortalıkta. Bize lazım gelen sadece buna olan inanç ve sımsıkı bir arada bulunmak. Biz içerden sarıldıkça çember genişleyecek ve dalgalar yayılacak ummana.

Yıkılmaz, baş edilmez bir güç olacak, etrafımızda bir olanlarla, bu kadim bu erdemli ve bu vicdanlı toprak.

Ve son bir söz, yeni şahlanışımızın karanlıktan aydınlığa çıkışında:

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettigi günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.


18 Şubat 2016

Ankara Yılmaz Ankara Yıkılmaz

Ankara!
Güneş doğacak yakında
Yakacak tüm kahpelikleri
Bozacak tüm çığ sütleri

Ankara!
Güneş doğacak yakında
Parlayacak tüm karanlıklar
Kuruyacak tüm bataklıklar

Ankara!
Güneş doğacak yakında
Yılmayacak yağız toylar
Yıkılmayacak Hak yolunda olanlar

Ankara!
KORKMA!
Dalgalanır göklerde al sancak
Sarar tüm arşı onunla
Bu iman dolu inanç

Ankara Yılmaz
Ankara Yıkılmaz

15 Şubat 2016

Ya Erdoğan Ters Köşe Yaparsa!

Ak Parti’de değişim ve yenilenme süreci egolarına yenik düşen veya kişisel beklentileri öne çıkanlarca yavaşlatılıp, yolundan saptırılmaya çalışılıyor.

İlk dönem sarsıntılarında ve devamında 3 dönem uygulamaları nedeni ile önemli ölçüde bir değişim ve yenilenme yaşayan partide şu an farklı bir durum mevcut.

Ak Parti’nin varlığını kendi varlıkları ile eşleştiren çekirdek kadrodan bir grup şiddeti ve hızı gittikçe artan bir biçimde partinin surlarına salvolar yaparak dikkat çekmeye çalışmakta. Kullandıkları mecralar, yöntemler ve dil gidişatın pekte hayırlı olacağını göstermiyor.

Partiyi kendi zimmetlerinde olan bir varlıkmış gibi düşünen bu kesim, “eğer bana yar olmazsa başkasına da yar etmem” mantığı ile hançerlerinin ucunu göstermekteler. Bunu kimi açıktan yapmakta kimi ise sinsice altan alta.

Partinin kurulcuları oldukları ve her türlü başarıda, imkânda kendi paylarının olduğunu her ortamda dile getiren bu kişiler, iş partinin ve hükümetin başarısız, istenmeyen veya hatalı olarak dile getirilen icraatlarında hiçbir yükümlülük kabul etmemektedirler.

En basiti Haziran seçimlerindeki istenilmeyen sonucun kendilerinin dışlanmasına ve bu yarışta yer almamalarına bağlayıp, tüm sorumluluğu partiyi bu şekilde seçimlere sokanlarda bulanlar; Kasım seçimleri sonrası alınan beklenmedik başarılı sonuçlardan sonra ise bu partiyi kendilerinin kurduğunu ve bu başarıda da onların paylarının yüksek olduğunu dillendirdiler.

Her nedense bu zamana kadar ki tüm kumpaslar, bu hain planlar Tayyip Erdoğan’a yapılırken kendileri bu şekilde partilerine ve partilerinin liderine sahip çıkmıyorlardı. Her an ortaya çıkacak farklı durumlar için kendilerine uygun pozisyonlar alıyorlardı.

Parti kurulması için gerekli olan yasal sayıda kişiler her daim var olan bir durumdur. Tabii ki onlarda bu partinin kuruluşunda bir şekilde bulunmaları gerekli idi. Ancak! Onlar olmasa da mutlaka başkaları olacaktı. Ama Sayın Erdoğan olmasa idi, bu partide, bunlarda şu anki durumda olmayacaktı, bunu kabul edemiyorlar. Belki de çoğu O ESKİ siyasetçiler gibi milletçe siyasetten silinip, anılarda kalan isimlerden olacaklardı.

10 Şubat 2016

Açıklamalı Utanç Tutanakları ve Malum Kafaların Erdoğan Düşmanlığının Acınası Halleri

Erdoğan nefreti ile gözü dönmüş kesimin açıkça vatan hainliğine varan davranışları ve eylemleri artık zeka ve algılama sorunlarını da açıkça göz önüne seriyor. Kendi verdikleri haberde bile açık açık lafı bi taraflarında anlayıp, nefret gözlükleri ile baktıklarında nasıl bir zeka seviyesine düştüklerini son patlattıkları şamatada daha bir net görüyoruz.

Tüm dünyanın görmezden geldiği, kendi hesap kitap ve politikalarına göre ölçüp, biçtikleri bir ortamda; Bugün bu yaygaraları kopartan insan müsveddelerinin, şiddetle karşı çıkıp engellemek ve karşı kamuoyu oluşturmak için kendilerini paraladıkları bir ortamda, Türkiye, Erdoğan’ın önderliğinde tüm kapıları ve tüm imkânları seferber ederek açtığı Mülteciler konusunda bırakın bir satır eleştiriyi, övmek ve şükranları sunmak için ne yapılsa yetersiz ve kifayetsizdir.

Bir taraftan bu insanların mülteci konumuna gelmesine neden olanları bombaları, insanlık dışı uygulamaları için destekleyip, eleştirmeyeceksin diğer yandan Türkiye’ye laf deme aptallığına övgü bekleyeceksin.

Bir yandan bu çaresizlerin denizlerde, yollarda ölmesine, sürünmesine ve akla hayale gelmeyen zorluklarla karşılaşmalarına ses çıkarmayıp, çözümler üretmeyip kenarda kalıp, Türkiye’ye akıl vereceksin, tüm vicdansızlığın ve akılsızlığınla beraber!

Denizlerde göçmen botlarını batıranları, sınırlara duvar ören, dikenli tel çekenleri, Ülkesine girebilen mültecilerin mallarını yasa çıkararak ellerinden alanları, hatta bunların vurulmalarını savunanları görmeyecek, Türkiye’ye laf edeceksin! Hadi oradan Şam Şeytanları, Karanlık dünyaların mahlûkatları.

Şimdi malum tarafları ile okuyup, karanlık dünyalarında yorumlayıp bizlere de marifetmiş gibi sundukları bu tutanaklara bi bakalım. Nesi zorlarına gitmiş? Nesi Erdoğan’a zarar vereceğiz diye sevindirmiş onları diye. (Anlamak için parantez içlerinde kısa açıklamalar ile Tercümeleri de düştük kendi adımıza.)

Tusk: İki yılda 3 milyar euro ödenmesi için anlaştık ama Davutoğlu’nun yılda 3 milyar istediğini öğrendim.

Erdoğan: İki yıl için 3 milyar euro verecekseniz, konuşmaya gerek yok. AB’nin parasına muhtaç değiliz. Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarını açıp mültecileri otobüslere doldururuz. Yunanistan'a kriz sırasında 400 milyar euro verildi. Bu paranın bir kısmıyla Suriye’de güvenli bölge kurup mülteci sorununu tamamen çözebilirdik. (Delikanlıca verdiği sözün arkasında durarak karşı tarafın şikayetini yok etmiş ve gerçekleri açık sözlülükle bildirmiştir. Bu 400 Milyar kaç kişinin faydasına kullanılmış acaba? 400 milyarı veren bir birlik 3 milyar ile yüz binlerce insan hayatını kurtaracak bir yükümlülükten neden kaçar! Bunu görüp sorgulayamamış bizim nefret esaretinde olanlar)

Juncker: Türkiye dört yılda 8 milyar euro harcadı... (Demek 8 milyar Euro harcamışız ve hiçbir hesap kitap içinde olmadan. Pazarlık yapmadan. Bunu da görmemişler!)

Erdoğan: Biz o parayı kamplara harcadık. Kızlarım mülteci kampına gitti, ağlayarak döndü. (BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri) Gutteres daha iyi kamp görmediğini söyledi.

Tusk: Kamplar iyi ama Yunanistan’a Euro Bölgesi’ni kurtarmak için kredi verildi, böyle karşılaştırmalar yapmamalısınız. (Euro bölgesi her ne ise mültecilerden daha mühim olduğu anlaşılıyor! Topu topu bu Euro bölgesi yardımının %2 bile değil söz konusu tutar!)

Erdoğan: Bu da Schengen’le ilgili, o da bir Avrupa projesi.

Tusk: AB zor durumda, Paris saldırısından sonra Schengen Anlaşması iptal edilebilir. Bu yüzden sizinle anlaşmak istiyoruz. (Anlaşmak isteyen onlar! Bunu da görmüyorlar!)

3 Şubat 2016

Büyük Saygısızlık ve Çınarın Gölgesindeki Hakikatler

Bülent Arınç en olmadık anda ortaya çıkıp, en beklenilmedik bir biçimde, beraber aynı yola baş koyduk, beraber çileli zamanlarda kol kola tamamına göğüs gerip, bu zorluklar altında beraber parti kurduk dediği insanlara saldırmayı huy edindi. 

Bunu da kendisine has bir hak olarak gördüğünü ve bu hak gibi ayrıca kendisine dürüstlük ve gerçekleri açıklama payesini biçtiğini de ifade etti.

Siyasette Ak Partide olduğu süre boyunca toplum nezdinde en sevilmeyen ve en çok tepki çekene aktörlerden biri olduğu bilinen bu Karanlık Çınar, o dönemlerde Partinin rüzgarı ve çaktırmadan hançerlemeye çalıştığı kişi tarafından bu kadar sene taşındı ve o zamanın kurban isteyen sistem çarklarına feda edilmedi.

Görev aldığı dönemlerde devletin en mahrem yeri olan kozmik odaya onun adı üstünden girildiğini hatırlamakla beraber, aklımızda yapmış oldukları konusunda kalanlar pek çok değil, pekte hoş değil. Birilerini zorda bırakan, alakalı alakasız sivri demeçler ile her koltuk boşaldığında bir ayağı önde “Ben mi?” şeklindeki bekleyişleri olmuştur.

Hiçbir zor zamanda dava arkadaşım dediği ve pek çok konuda kendi kendine payeler verdiği zor anlarda, top yekun saldırılarda cephede onu gören olmadı. Ne 24 Nisan Muhtırasında, ne Gezi saldırılarında, ne de 17/25 Aralık Küresel kumpasta! Hele bir 07 Haziran seçimleri öncesi ve sonrası duruşu var ki kelimeler kafi gelmez böyle dostluğa, böyle ağabeyliğe ve böyle aynı davaya baş koyulmaya. Bunu ancak kendi anlatabilir, vicdanı konuş dediği uygun bir zamanda. Nede olsa gerçekler söz konusu olduğunda, zaman o kadar da mühim değil onun nazarında.

Son günlerde yine ortalığa çıkmaya ve gerçekleri açıklamaya iten vicdanı canlanmış olmalı ki ortalığı epey karıştırdı yine uygunsuz bir anda. Bir yazı yazmayı düşünmememize rağmen, sınırsız konuşma yetkisi ile kendini donatmış olan bu Karanlık Çınar, kendine cevap verildiğinde birden farklı bir moda girip, etrafına çekirgelerini de toplayınca dikkatimizi celp etti.

O kadar ki her dediği kendi içinde çelişki barındıran ve savunucularınca da aynı benzer çelişkiler doğunca onların ağzından bu konuya bir iki satır ile katkıda bulunmak durumunda kaldık.

Öncelik ile şu cümlesi ile başlayalım:

Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisi hakkındaki sözlerine Twitter üzerinden cevap verdi. Arınç üç sayfalık açıklamada,

 "En azından geçmiş günlerin hatırına nefsinize uyarak samimiyetsiz kişilerin tahriki ile hareket etmeyin" dedi.

Ona aynı cümleler ile şu karşı soruyu sunalım

"Geçmiş günlerin hatırını bile hiçe sayıp nefsinize uyarak hangi samimiyetsiz kişilerin tahriki ile hareket ettiniz?"

Geçmiş günlerin hatırı sizin için bir çizgi değil midir?

Nefsinize uyarak samimiyetsiz kişilerin tahriki ile hareket etmek size mi caiz sadece?