Bülent Arınç en olmadık anda
ortaya çıkıp, en beklenilmedik bir biçimde, beraber aynı yola baş koyduk,
beraber çileli zamanlarda kol kola tamamına göğüs gerip, bu zorluklar altında
beraber parti kurduk dediği insanlara saldırmayı huy edindi.
Bunu da kendisine
has bir hak olarak gördüğünü ve bu hak gibi ayrıca kendisine dürüstlük ve
gerçekleri açıklama payesini biçtiğini de ifade etti.
Siyasette Ak Partide olduğu
süre boyunca toplum nezdinde en sevilmeyen ve en çok tepki çekene aktörlerden
biri olduğu bilinen bu Karanlık Çınar, o dönemlerde Partinin rüzgarı ve
çaktırmadan hançerlemeye çalıştığı kişi tarafından bu kadar sene taşındı ve o
zamanın kurban isteyen sistem çarklarına feda edilmedi.
Görev aldığı dönemlerde
devletin en mahrem yeri olan kozmik odaya onun adı üstünden girildiğini
hatırlamakla beraber, aklımızda yapmış oldukları konusunda kalanlar pek çok
değil, pekte hoş değil. Birilerini zorda bırakan, alakalı alakasız sivri
demeçler ile her koltuk boşaldığında bir ayağı önde “Ben mi?” şeklindeki
bekleyişleri olmuştur.
Hiçbir zor zamanda dava
arkadaşım dediği ve pek çok konuda kendi kendine payeler verdiği zor anlarda,
top yekun saldırılarda cephede onu gören olmadı. Ne 24 Nisan Muhtırasında, ne
Gezi saldırılarında, ne de 17/25 Aralık Küresel kumpasta! Hele bir 07 Haziran
seçimleri öncesi ve sonrası duruşu var ki kelimeler kafi gelmez böyle dostluğa,
böyle ağabeyliğe ve böyle aynı davaya baş koyulmaya. Bunu ancak kendi
anlatabilir, vicdanı konuş dediği uygun bir zamanda. Nede olsa gerçekler söz
konusu olduğunda, zaman o kadar da mühim değil onun nazarında.
Son günlerde yine ortalığa
çıkmaya ve gerçekleri açıklamaya iten vicdanı canlanmış olmalı ki ortalığı epey
karıştırdı yine uygunsuz bir anda. Bir yazı yazmayı düşünmememize rağmen,
sınırsız konuşma yetkisi ile kendini donatmış olan bu Karanlık Çınar, kendine
cevap verildiğinde birden farklı bir moda girip, etrafına çekirgelerini de
toplayınca dikkatimizi celp etti.
O kadar ki her dediği kendi
içinde çelişki barındıran ve savunucularınca da aynı benzer çelişkiler doğunca
onların ağzından bu konuya bir iki satır ile katkıda bulunmak durumunda kaldık.
Öncelik
ile şu cümlesi ile başlayalım:
Eski Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisi hakkındaki sözlerine
Twitter üzerinden cevap verdi. Arınç üç sayfalık açıklamada,
"En azından geçmiş günlerin
hatırına nefsinize uyarak samimiyetsiz kişilerin tahriki ile hareket
etmeyin" dedi.
Ona aynı cümleler ile şu karşı
soruyu sunalım
"Geçmiş günlerin hatırını bile hiçe sayıp nefsinize
uyarak hangi samimiyetsiz kişilerin tahriki ile hareket ettiniz?"
Geçmiş günlerin hatırı sizin için bir çizgi değil midir?
Nefsinize uyarak samimiyetsiz kişilerin tahriki ile
hareket etmek size mi caiz sadece?
Sayın Cumhurbaşkanı'mızın, bugün medyada yer alan açıklamalarını okudum.
Kendileriyle polemiğe girmek, tekzip etmek ve bu konuyu devam ettirmek şahsına
karşı büyük bir saygısızlık olur, ki böyle bir niyetim de yoktur.
“Sayın Cumhurbaşkanı'mızın, Kendileriyle polemiğe
girmek, tekzip etmek ve bu konuyu devam ettirmek şahsına karşı büyük bir
saygısızlık olur ki böyle bir niyetim de yoktur.” Diyen bir kişi başlattığı kaçıncı polemik ve benzeri
devamları ile “büyük saygısızlık” diye tanımladığı bu davranışları niçin sürdürür?
Ancak, gerek özel, gerekse siyasi hayatında tek sermayesi dürüstlüğü ve
güvenilirliği olan zatımı "dürüst olmamakla" itham ettiği için birkaç
cümle ile cevap vermek isterim.
Kendi kendinize hayatın her alanında “Tek sermayesi
dürüstlük ve güvenirliliği olan zat” payesini vermek ne kadar tatmin edici bir
durumdur? Bu konuda, bu kadar zaman kol kola, omuz omuza zor yolları aştığınız ve
her türlü biçimde övüp, saygı sunduğunuz birinden (Kendi ifadenizle: Zat-ı alinizle 30 yılı aşkın dava arkadaşlığımız ve dostluğumuz var.
Sevgiyle, dayanışma ve sabırla, çile çekip, bedeller ödeyerek bugünlere geldik. Siz benim rahmetli annemin 5.
oğluydunuz. Evlatlarım rahmetli Mehmet Fatih, Ayşenur ve Mücahid'in Tayyip
amcasıydınız. Bütün ağabeylerim sizi benden çok daha fazla severdi.) aksi bir eda duymak, içinizde bir şüphe oluşturmadı
mı?
"Samimiyetsiz Kişilerin
Tahriki İle Hareket Etmeyin"
Ben, sizlerle birlikte olduğum süre içinde nefsime çok ağır gelen şeylere
davam ve partim adına, zatınıza büyük bir hüsn-ü zan ve lidere itimat düsturu
ile sabrettim. Sizin yükünüzü paylaşmaya, her türlü zorlukta yardımcı olmaya ve
gizli açık tehlikelerden de korumaya çalıştım. Siz de lütfen bu sevgi ve dava
arkadaşlığı adına, en azından geçmiş günlerin hatırına nefsinize uyarak
samimiyetsiz kişilerin tahriki ile hareket etmeyin.
Madem o kadar fedakar, o kadar cefakar bir yol
arkadaşlığınız var, neden sürekli olarak en kritik anlarda bu hançerler
sırtında hüsn-ü zan ve lidere itimat
düstürü bağlı olunan da? O mu çok vefasız, anlayışsız yoksa hançer mi nefsine
teslim olmuş bir vicdansız elde tutulmakta?
Nerde Vicdan Nerde Gerçekler ve
Nerde O susmayan Cengâver?
‘Efendim POAŞ davası şöyleymiş’ ben
ilgilenmem. Ben RTÜK’ten sorumluydum. Benimle ilgili olan kısımlarında onların
yayın organlarında bir haksızlık görmedim. Ceza vermişliğimiz çok olabilir,
dizilerinden dolayıdır.
Sen ki bir partinin tabelasını asan ön saftaki
kurucularından olacak, Hükümet sözcüsü, Başbakan yardımcısı, Meclis Başkanı vd
olup BEN POAŞ’la İLGİLENMEM diyeceksin!
O zaman bunca zamandır niye bu konuşmalar, bu imalar? Bu durumda, Sen bak sadece Fatmagül’ün
edepli yaşama kavuşmasına demezler mi sana!
Biliniz ki, hiç bir gerçek "Neden şimdi?" sorusunun muhatabı
değildir. Ve biliniz ki, geçmişte de, bulunduğu her makamda, üstlendiği her
görevde hakikati söylemekten asla geri durmamış birine "Neden şimdi, neden
kamuoyu önünde?" diye sormak geçmişten bihaber olmak demektir.
Neden şimdi diye sormak saçmalık tabii ki bu durumda?
Mutlaka zamansal olarak bir şeylere uygunluk olmalıdır bu çıkışlarda. Neden
POAŞ… Ve daha bir sürü ilgilenmediğiniz konuda da var. Ama bu sorular cevap
bulmayacak böyle Karanlık Çınar dallarında. Çünkü tüm cevaplar Çınarın karanlık
gölgelerinde bir muamma ve hiçbir şeye yanıt bulunamaz gölgelerin olduğu
dünyalarda
Programdan sonra, belki de aldıkları talimatla "eski çınarı
yıkmak" hevesiyle manşetlerden, tv programlarından, gazete köşelerinden,
sosyal medya ve diğer mecralardan şahsıma yönelik başlatılan linç kampanyası,
heves sahiplerinin kursaklarında kalabilir. Zira tez canlı bazı
arkadaşlarımızın iddiaları ile gerçekler arasında pamuk ipliği kadar bile bir
bağ yokken bu kampanya yine size döner ve cümle alem size güler.
Unutulmamalıdır ki, yıkmaya çalıştığınız çınarın gölgesinde, güneş görmemiş
daha birçok hakikat gölgeleniyor.
Daha bir cümle ötede “Ve biliniz ki, geçmişte de,
bulunduğu her makamda, üstlendiği her görevde hakikati söylemekten asla geri durmamış birine "Neden şimdi,
neden kamuoyu önünde?" diye sormak geçmişten bihaber olmak demektir.” Diye
siz “Gölgesinde güneş görmemiş birçok hakikatı” HAKKATEN nasıl saklayabiliyor,
güneşten gölgeye kaçırabiliyor musunuz? Bu cümlenizde iki talihsizlik mevcut
değil mi? Kendini inkâr ve Birilerine şantaj iması? Ah kör olası gerçekler, en
zorda maskeler altında gizlenebiliyorlar değil mi! Maskelerse eninde sonunda
düşüp, güneşe yenilen gölgeler değil mi azizim?
Hiçbir açıklamayı birileri için anlam ifade etsin diye yapmadım, yapmam.
Aklım, vicdanım neyi emrediyorsa o şekilde konuşurum. Tövbeyi arınma, özür
dilemeyi erdem bilirim ve gerekliliğine inanıyorsam hiç çekinmeden yaparım.
Allah' a inanan insanların, kendilerini tövbe ve af makamında görmelerini ise
hayretle karşılarım.
Yukarıda ki falsolu cümleden sonra böyle yalpalamalı
bir gidiş normal. Bunca cürcüna, bunca ağır abi edaları ile ayar veren
konuşmalar demek bir anlam ifade
etmiyormuş? Anlamsız konuşmalar vicdanının emri imiş. Olayın içinde bir de
EMİR var demek. Söyle diyince söylüyormuş bu ANLAMSIZ CÜMLELERİ….
Bla bla bla…. Gırla şamata gırla ANLAMSIZ EDA….. Yakışıyor mu geçmiş günlerin
hatırına bile riayet etmeden yapılan, “büyük
saygısızlık” olarak isimlendirdiğiniz bu tarz davranışlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder