10 Şubat 2016

Açıklamalı Utanç Tutanakları ve Malum Kafaların Erdoğan Düşmanlığının Acınası Halleri

Erdoğan nefreti ile gözü dönmüş kesimin açıkça vatan hainliğine varan davranışları ve eylemleri artık zeka ve algılama sorunlarını da açıkça göz önüne seriyor. Kendi verdikleri haberde bile açık açık lafı bi taraflarında anlayıp, nefret gözlükleri ile baktıklarında nasıl bir zeka seviyesine düştüklerini son patlattıkları şamatada daha bir net görüyoruz.

Tüm dünyanın görmezden geldiği, kendi hesap kitap ve politikalarına göre ölçüp, biçtikleri bir ortamda; Bugün bu yaygaraları kopartan insan müsveddelerinin, şiddetle karşı çıkıp engellemek ve karşı kamuoyu oluşturmak için kendilerini paraladıkları bir ortamda, Türkiye, Erdoğan’ın önderliğinde tüm kapıları ve tüm imkânları seferber ederek açtığı Mülteciler konusunda bırakın bir satır eleştiriyi, övmek ve şükranları sunmak için ne yapılsa yetersiz ve kifayetsizdir.

Bir taraftan bu insanların mülteci konumuna gelmesine neden olanları bombaları, insanlık dışı uygulamaları için destekleyip, eleştirmeyeceksin diğer yandan Türkiye’ye laf deme aptallığına övgü bekleyeceksin.

Bir yandan bu çaresizlerin denizlerde, yollarda ölmesine, sürünmesine ve akla hayale gelmeyen zorluklarla karşılaşmalarına ses çıkarmayıp, çözümler üretmeyip kenarda kalıp, Türkiye’ye akıl vereceksin, tüm vicdansızlığın ve akılsızlığınla beraber!

Denizlerde göçmen botlarını batıranları, sınırlara duvar ören, dikenli tel çekenleri, Ülkesine girebilen mültecilerin mallarını yasa çıkararak ellerinden alanları, hatta bunların vurulmalarını savunanları görmeyecek, Türkiye’ye laf edeceksin! Hadi oradan Şam Şeytanları, Karanlık dünyaların mahlûkatları.

Şimdi malum tarafları ile okuyup, karanlık dünyalarında yorumlayıp bizlere de marifetmiş gibi sundukları bu tutanaklara bi bakalım. Nesi zorlarına gitmiş? Nesi Erdoğan’a zarar vereceğiz diye sevindirmiş onları diye. (Anlamak için parantez içlerinde kısa açıklamalar ile Tercümeleri de düştük kendi adımıza.)

Tusk: İki yılda 3 milyar euro ödenmesi için anlaştık ama Davutoğlu’nun yılda 3 milyar istediğini öğrendim.

Erdoğan: İki yıl için 3 milyar euro verecekseniz, konuşmaya gerek yok. AB’nin parasına muhtaç değiliz. Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarını açıp mültecileri otobüslere doldururuz. Yunanistan'a kriz sırasında 400 milyar euro verildi. Bu paranın bir kısmıyla Suriye’de güvenli bölge kurup mülteci sorununu tamamen çözebilirdik. (Delikanlıca verdiği sözün arkasında durarak karşı tarafın şikayetini yok etmiş ve gerçekleri açık sözlülükle bildirmiştir. Bu 400 Milyar kaç kişinin faydasına kullanılmış acaba? 400 milyarı veren bir birlik 3 milyar ile yüz binlerce insan hayatını kurtaracak bir yükümlülükten neden kaçar! Bunu görüp sorgulayamamış bizim nefret esaretinde olanlar)

Juncker: Türkiye dört yılda 8 milyar euro harcadı... (Demek 8 milyar Euro harcamışız ve hiçbir hesap kitap içinde olmadan. Pazarlık yapmadan. Bunu da görmemişler!)

Erdoğan: Biz o parayı kamplara harcadık. Kızlarım mülteci kampına gitti, ağlayarak döndü. (BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri) Gutteres daha iyi kamp görmediğini söyledi.

Tusk: Kamplar iyi ama Yunanistan’a Euro Bölgesi’ni kurtarmak için kredi verildi, böyle karşılaştırmalar yapmamalısınız. (Euro bölgesi her ne ise mültecilerden daha mühim olduğu anlaşılıyor! Topu topu bu Euro bölgesi yardımının %2 bile değil söz konusu tutar!)

Erdoğan: Bu da Schengen’le ilgili, o da bir Avrupa projesi.

Tusk: AB zor durumda, Paris saldırısından sonra Schengen Anlaşması iptal edilebilir. Bu yüzden sizinle anlaşmak istiyoruz. (Anlaşmak isteyen onlar! Bunu da görmüyorlar!)


Erdoğan: Anlaşma olmazsa mültecileri nasıl durduracaksınız, öldürecek misiniz? (Erdoğan olayı görmüş ve doğrudan soruyu sormuş. Böyle bir soru ancak vicdanından şüpheli olanlara sorulur. Bu soruyu da nereleri ile okumuşlarsa nasıl da savrulmuşlar uzaklara bizim nefret tutsağı olanlar. )

Tusk: AB kendini daha az çekici yapabilir ama istediğimiz çözüm bu değil. (Kıvırarak Alttan ısıtmalı cevap. Ne demek daha az çekici olmak! Bi taraflarına sarımsak mı sürecekler? Yoksa akşam yemeğinde soğan mı yiyecekler? Daha az çekici olmak adına!)

Erdoğan: AB, Türkiye kıyılarında boğulan bir çocuktan fazlasıyla karşılaşır. 10 ila 15 bini bulur. Nasıl başa çıkacaksınız? Paris’teki saldırılar yoksulluk ve dışlanmışlıkla ilgili. Bunlar cahil insanlar, Avrupa’da terörist olmayı sürdürecekler. (Daha nasıl anlatılabilir durum böyle basit ve yalın bir dilden başka. Bunu da anlamadılarsa boşa tüm çabalar.)

Juncker: Schengen dağılırsa Türkiye AB’ye vize muafiyetinden faydalanamaz. 5 Ekim anlaşmasına uyulmazsa başka çözümler aramak zorunda kalırız. İlerleme raporunu Türkiye’deki seçimlerin sonrasına ertelediğimizi hatırlatırım. Bu yüzden eleştirildik. (Sizinde Schengen’nizinde canı cehenneme! Alenen tehdit ve rüşvet! Utanmazlık zırhı altında her türlü yalan, dolan kandırmaca bedava nasılsa! Neyin ilerlemesidir bu acaba! Sürekli GERİ GİDEN bir avrupada!)

Erdoğan: Erteleme AKP’nin seçimleri kazanmasına yardım etmedi. Zaten rapor da bir hakaretti. Bu raporu kim hazırladı? Nasıl böyle şeyler yazarsınız? Bu gerçek Türkiye değil, gerçeği öğrenmek için bana hiç gelmediniz. (Fırça dozuna geçen konuşmada burasını da mı görmedi bizim nefret tutsağı olanlar)

Juncker: Siz istediniz diye raporu erteledik. Avrupa’yla uzlaşmak istediğinizi sanmıştım, şimdi kendimi kandırılmış hissediyorum. (Orada olsa bir mendil uzatır ve sırtını sıvazlardık, yalandan zırlama diye milletin ortasında)

Erdoğan: Bize verdiğiniz tek bir sözü tuttunuz mu? (Al sana tek cümlelik kapak!Adam olana çok ağır bir laf!)

Juncker: Kaynaklar toplanıyor, müzakereleri ve vize muafiyetini hızlandırmaya çalışıyoruz. (Kıvır kıvırabilirsen!)

Erdoğan: AB Türkiye için hiçbir şey yapmadı. Para Türkiye değil mülteciler için. Üstelik üyelik öncesi fonlarımızdan kullanıyorsunuz. Tek bir fasıl da açılmadı. Dalga geçiyorsunuz. (Bu da cilası! Okkalı tokattan sonra….)

Juncker: Türkiye bu 53 yıl boyunca bir demokrasi değildi. (Şaşkınlık ile afallama ve saçmalama faslına geçiş. Burada Sayın Erdoğan yanılmış galiba! Tek tek olsa da Fasıllar açılıyor galiba!)

Erdoğan: Almanya ve Britanya da değildi, büyük bir savaşa da yol açtılar. Yunanistan, Portekiz, İspanya da değildi. (Fasıl:1 Batı Demokrasisi tarihi)

Juncker: Çok yoğun çalışıyoruz, Brüksel’de sizi prensler gibi ağırladık. (Yeter Allah aşkına bu kadar vurma. Zaten çok fazla çalışıyoruz, üstümüze gelmeyin bu kadar. Hem size nasılda yalakalık yapmıştık Brüksel’de! Onun da mı hatırı yok Tayyip Baba!)

Erdoğan: Prens gibi mi? Tabii ki, ben bir üçüncü dünya ülkesini temsil etmiyorum... (Prens gibi mi J J J  )

Juncker: AB hiç 28 artı 1 zirvesi yapmadı ama Türkiye için hazırız. (Sizin için ne taklalar attık be…. Göz yaşları sular seller gibi…. )

Erdoğan: Ben de öyle yapardım ama bunu yüzüme vurmayın. Juncker’ın böyle konuşması saygısızlık. AB Türkiye’yi istemiyor diye düşünüyorum. Öyleyse açıkça söyleyin, rahatlayalım. (Aferim size. Doğru olanı yapmışsınız. Ama yapılan ikramların teşhiri ayıba ve görgüsüzlüğe kaçar. Şimdi eve git dinlen ve bir daha düşün bu olanları)

Tusk: 29 Kasım’a dek anlaşmalıyız, böyle tartışmayı sürdüremeyiz. Üye ülkeleri mülteciler için para vermeye ikna etmek kolay değil. (Abi beni böyle ellerim boş gönderme eve. Valla çoluk çocuk yoluma bakıyorlar. Bi ümit bi ışık ver gari bana!)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder