Erdoğan nefreti ile gözü
dönmüş kesimin açıkça vatan hainliğine varan davranışları ve eylemleri artık
zeka ve algılama sorunlarını da açıkça göz önüne seriyor. Kendi verdikleri
haberde bile açık açık lafı bi taraflarında anlayıp, nefret gözlükleri ile
baktıklarında nasıl bir zeka seviyesine düştüklerini son patlattıkları şamatada
daha bir net görüyoruz.
Tüm dünyanın görmezden
geldiği, kendi hesap kitap ve politikalarına göre ölçüp, biçtikleri bir
ortamda; Bugün bu yaygaraları kopartan insan müsveddelerinin, şiddetle karşı
çıkıp engellemek ve karşı kamuoyu oluşturmak için kendilerini paraladıkları bir
ortamda, Türkiye, Erdoğan’ın önderliğinde tüm kapıları ve tüm imkânları
seferber ederek açtığı Mülteciler konusunda bırakın bir satır eleştiriyi, övmek
ve şükranları sunmak için ne yapılsa yetersiz ve kifayetsizdir.
Bir taraftan bu
insanların mülteci konumuna gelmesine neden olanları bombaları, insanlık dışı
uygulamaları için destekleyip, eleştirmeyeceksin diğer yandan Türkiye’ye laf
deme aptallığına övgü bekleyeceksin.
Bir yandan bu
çaresizlerin denizlerde, yollarda ölmesine, sürünmesine ve akla hayale gelmeyen
zorluklarla karşılaşmalarına ses çıkarmayıp, çözümler üretmeyip kenarda kalıp,
Türkiye’ye akıl vereceksin, tüm vicdansızlığın ve akılsızlığınla beraber!
Denizlerde göçmen
botlarını batıranları, sınırlara duvar ören, dikenli tel çekenleri, Ülkesine
girebilen mültecilerin mallarını yasa çıkararak ellerinden alanları, hatta
bunların vurulmalarını savunanları görmeyecek, Türkiye’ye laf edeceksin! Hadi oradan
Şam Şeytanları, Karanlık dünyaların mahlûkatları.
Şimdi malum tarafları
ile okuyup, karanlık dünyalarında yorumlayıp bizlere de marifetmiş gibi
sundukları bu tutanaklara bi bakalım. Nesi zorlarına gitmiş? Nesi Erdoğan’a
zarar vereceğiz diye sevindirmiş onları diye. (Anlamak için parantez içlerinde
kısa açıklamalar ile Tercümeleri de düştük kendi adımıza.)
Tusk: İki yılda
3 milyar euro ödenmesi için anlaştık ama Davutoğlu’nun yılda 3 milyar istediğini
öğrendim.
Erdoğan: İki yıl
için 3 milyar euro verecekseniz, konuşmaya gerek yok. AB’nin parasına muhtaç
değiliz. Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarını açıp mültecileri otobüslere
doldururuz. Yunanistan'a kriz sırasında 400 milyar euro verildi. Bu paranın bir
kısmıyla Suriye’de güvenli bölge kurup mülteci sorununu tamamen çözebilirdik. (Delikanlıca
verdiği sözün arkasında durarak karşı tarafın şikayetini yok etmiş ve
gerçekleri açık sözlülükle bildirmiştir. Bu 400 Milyar kaç kişinin faydasına
kullanılmış acaba? 400 milyarı veren bir birlik 3 milyar ile yüz binlerce insan
hayatını kurtaracak bir yükümlülükten neden kaçar! Bunu görüp sorgulayamamış
bizim nefret esaretinde olanlar)
Juncker: Türkiye
dört yılda 8 milyar euro harcadı... (Demek 8 milyar Euro harcamışız ve hiçbir hesap
kitap içinde olmadan. Pazarlık yapmadan. Bunu da görmemişler!)
Erdoğan: Biz o
parayı kamplara harcadık. Kızlarım mülteci kampına gitti, ağlayarak döndü. (BM
İnsan Hakları Yüksek Komiseri) Gutteres daha iyi kamp görmediğini söyledi.
Tusk: Kamplar
iyi ama Yunanistan’a Euro Bölgesi’ni kurtarmak için kredi verildi, böyle karşılaştırmalar
yapmamalısınız.
(Euro bölgesi her ne ise mültecilerden daha mühim olduğu anlaşılıyor! Topu topu
bu Euro bölgesi yardımının %2 bile değil söz konusu tutar!)
Erdoğan: Bu da
Schengen’le ilgili, o da bir Avrupa projesi.
Tusk: AB zor
durumda, Paris saldırısından sonra Schengen Anlaşması iptal edilebilir. Bu
yüzden sizinle anlaşmak istiyoruz. (Anlaşmak isteyen onlar! Bunu da görmüyorlar!)
Erdoğan: Anlaşma
olmazsa mültecileri nasıl durduracaksınız, öldürecek misiniz? (Erdoğan olayı görmüş ve
doğrudan soruyu sormuş. Böyle bir soru ancak vicdanından şüpheli olanlara
sorulur. Bu soruyu da nereleri ile okumuşlarsa nasıl da savrulmuşlar uzaklara
bizim nefret tutsağı olanlar. )
Tusk: AB
kendini daha az çekici yapabilir ama istediğimiz çözüm bu değil. (Kıvırarak Alttan
ısıtmalı cevap. Ne demek daha az çekici olmak! Bi taraflarına sarımsak mı
sürecekler? Yoksa akşam yemeğinde soğan mı yiyecekler? Daha az çekici olmak
adına!)
Erdoğan: AB,
Türkiye kıyılarında boğulan bir çocuktan fazlasıyla karşılaşır. 10 ila 15 bini
bulur. Nasıl başa çıkacaksınız? Paris’teki saldırılar yoksulluk ve
dışlanmışlıkla ilgili. Bunlar cahil insanlar, Avrupa’da terörist olmayı
sürdürecekler. (Daha
nasıl anlatılabilir durum böyle basit ve yalın bir dilden başka. Bunu da
anlamadılarsa boşa tüm çabalar.)
Juncker: Schengen
dağılırsa Türkiye AB’ye vize muafiyetinden faydalanamaz. 5 Ekim anlaşmasına
uyulmazsa başka çözümler aramak zorunda kalırız. İlerleme raporunu Türkiye’deki
seçimlerin sonrasına ertelediğimizi hatırlatırım. Bu yüzden eleştirildik. (Sizinde Schengen’nizinde
canı cehenneme! Alenen tehdit ve rüşvet! Utanmazlık zırhı altında her türlü
yalan, dolan kandırmaca bedava nasılsa! Neyin ilerlemesidir bu acaba! Sürekli
GERİ GİDEN bir avrupada!)
Erdoğan: Erteleme
AKP’nin seçimleri kazanmasına yardım etmedi. Zaten rapor da bir hakaretti. Bu
raporu kim hazırladı? Nasıl böyle şeyler yazarsınız? Bu gerçek Türkiye değil,
gerçeği öğrenmek için bana hiç gelmediniz. (Fırça dozuna geçen konuşmada burasını da
mı görmedi bizim nefret tutsağı olanlar)
Juncker: Siz
istediniz diye raporu erteledik. Avrupa’yla uzlaşmak istediğinizi sanmıştım,
şimdi kendimi kandırılmış hissediyorum. (Orada olsa bir mendil uzatır ve sırtını
sıvazlardık, yalandan zırlama diye milletin ortasında)
Erdoğan: Bize
verdiğiniz tek bir sözü tuttunuz mu? (Al sana tek cümlelik kapak!Adam olana çok ağır
bir laf!)
Juncker: Kaynaklar
toplanıyor, müzakereleri ve vize muafiyetini hızlandırmaya çalışıyoruz. (Kıvır kıvırabilirsen!)
Erdoğan: AB
Türkiye için hiçbir şey yapmadı. Para Türkiye değil mülteciler için. Üstelik
üyelik öncesi fonlarımızdan kullanıyorsunuz. Tek bir fasıl da açılmadı. Dalga
geçiyorsunuz. (Bu
da cilası! Okkalı tokattan sonra….)
Juncker: Türkiye
bu 53 yıl boyunca bir demokrasi değildi. (Şaşkınlık ile afallama ve saçmalama
faslına geçiş. Burada Sayın Erdoğan yanılmış galiba! Tek tek olsa da Fasıllar
açılıyor galiba!)
Erdoğan: Almanya
ve Britanya da değildi, büyük bir savaşa da yol açtılar. Yunanistan, Portekiz,
İspanya da değildi. (Fasıl:1
Batı Demokrasisi tarihi)
Juncker: Çok yoğun
çalışıyoruz, Brüksel’de sizi prensler gibi ağırladık. (Yeter Allah aşkına bu
kadar vurma. Zaten çok fazla çalışıyoruz, üstümüze gelmeyin bu kadar. Hem size
nasılda yalakalık yapmıştık Brüksel’de! Onun da mı hatırı yok Tayyip Baba!)
Erdoğan: Prens
gibi mi? Tabii ki, ben bir üçüncü dünya ülkesini temsil etmiyorum... (Prens
gibi mi J J J )
Juncker: AB hiç 28
artı 1 zirvesi yapmadı ama Türkiye için hazırız. (Sizin için ne taklalar
attık be…. Göz yaşları sular seller gibi…. )
Erdoğan: Ben de
öyle yapardım ama bunu yüzüme vurmayın. Juncker’ın böyle konuşması saygısızlık.
AB Türkiye’yi istemiyor diye düşünüyorum. Öyleyse açıkça söyleyin,
rahatlayalım. (Aferim
size. Doğru olanı yapmışsınız. Ama yapılan ikramların teşhiri ayıba ve
görgüsüzlüğe kaçar. Şimdi eve git dinlen ve bir daha düşün bu olanları)
Tusk: 29
Kasım’a dek anlaşmalıyız, böyle tartışmayı sürdüremeyiz. Üye ülkeleri
mülteciler için para vermeye ikna etmek kolay değil. (Abi beni böyle ellerim
boş gönderme eve. Valla çoluk çocuk yoluma bakıyorlar. Bi ümit bi ışık ver gari
bana!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder