29 Nisan 2016

Bu İşte Bilmemek AYIP... Öğrenmemek ise çok büyük KAYIP

Sorsan mesleğini büyük bir böbürlenme ve kendinden emin bir biçimde “Gazeteci/Haberci/Televizyoncu” der…

Yıllar boyunca bu işin cakasını satar, ekmeğini yer. Ekran karşısında bizleri oyalar. Şimdilerde bir kenarda sesi soluğu çıkmazken, yapacak bir iş bulamamış olacak ki yırtık dondan çıkar gibi çıkmış gündeme. Atsan atılmaz, satsan satılmaz!

Şimdi, bu konudaki tüm cahilliğini, vatan millet sevgisi ile kısmını bir kenara koyup, kendi kendini rezil etme modundaki çıkışını şu gözle bir değerlendirelim.

Bunu söyleyen bir gazeteci/sunucu/haberci/programcı! Adı ne ise o. İşi araştırmak, öğrenmek, merak etmek ve sunmak. Aşağıdaki cümle bu mesleği icra ettiğini ve meslek edindiğini iddia eden biri:

Hadi işsiz kalmanın vermiş olduğu sıkıntıları dışa vurmanın bir tezahürü olarak, Her gün program yapmamanın iyi taraflarını bulup, polyanacılık yapmana anlayış gösterebiliriz. 

Amma!

Bugüne kadar bilmemenin ayıbı yetmemiş gibi!
Bu mesleği yapan bir kişi nasıl,

Bilmemeyi
Merak etmemeyi
Araştırma yapmayacağını

iyi bir şeymiş gibi söyler! Bir teselli nedeni eder. Halbuki en başında, bu işi yapan için en büyük kederlerden biri bunların eksikliği olmalıdır.

Gazeteci/Haberci/TV işi yapan her kimse

BİLMELİ
MERAK ETMELİ
ÖĞRENMELİDİR

İşte Kut'ül Amare Zaferi

Bugün tüm yurtta çeşitli etkinliklerle anılacak Kut'ül Amare zaferinin önemi neydi?
İngiliz kuvvetleri ve müttefikleri ile Osmanlı kuvvetleri arasında geçen I. Dünya Savaşı'nın temel muharebelerinden biri. 1. Kut Muharebesi olarak da bilinir.

Osmanlı İngilizlerin Tamamını Esir Aldı

Dicle Nehri kıyısında Kut'ül Ammare şehri yakınlarında konuşlanmış İngiliz ve müttefiklerinin kuşatılmasıyla başlayan muharebe, kasabanın Osmanlı Ordusu tarafından ele geçirilmesi ve İngiliz birliklerinin tamamının esir alınmasıyla bitti.

Kut'ül Ammare, Dicle Nehri kıyısında Şattülarap kanalı ile birleşen Basra Körfezi'nin 350 km kuzeyinde, Bağdat'ın 170 km güneyinde bulunan bir kasabadır. 1915 yılı nüfus sayımına göre 6500 kişi bulunmaktaydı.

Selman-Pak'tan Sonra Geri Çekildiler

Tümgeneral Charles Vere Ferrers Townshend komutasındaki İngiliz 6. Poona Tümeni (Hint Tümeni) Bağdat'a ilerlemeye çalışırken 22-23 Kasım 1915'te Selman-ı Pak Muharebesi'ni (Ctesiphon) kazanamayarak geri çekildi ve 3 Aralık'ta Kut'a sığındı.

Kut'u Kuşattılar

Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun komutanlığına atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı.

11 Nisan 2016

Beşiktaş Vodofone Arena'ya Kavuştu

Beşiktaş çileli yılların sonunda muhteşem bir stadını açma onuruna büyük bir çoşku ile erişiyor. Haftalar öncesinden başlayan hazırlıklar bugünkü açılış maçı ile doruğa ulaşacak. Yönetiminden, oyuncusuna, çalışanından taraftarına kadar herkes pürneşe içinde bu güzel anı yaşıyor.

Bu zor ve zahmetli işin altına, olabilecek en dip noktada ve en umutsuz anda giren Fikret Orman başkanlığındaki yönetim olmak üzere bu yolda emek sarf eden, cefa çeken herkes bugünkü keyfi, coşkuyu tüm takdir ve şükran duygularını hak ederek kutlamalı. Allah (c.c) hepsinden razı olsun.

Her konuda olduğu gibi bu özel günde de Cumhurbaşkanımıza saldırmayı fırsat bilen aşağılık, insanlık dışı kesim bu anları da zehirlemeye ve bozmaya çalışsa da sosyal medya bataklığı dışında fos bir eda olarak kaldılar. Mutluluk, coşku ve eser o kadar büyük ki bunların alçaklığı karşısında bir gram bile bir toz zerresi kayıp etmedi.

Aşağıda bu muhteşem eser ile ilgili Beşiktaş’ın internet sitesinden aldığımız tanıtım bilgileri yer almaktadır. Tekrar hayırlı uğurlu olması dileği ile Vodafone Arena’ya merhaba diyoruz.

“23 Kasım 1947’de ilk karşılaşması ile kapılarını açan İnönü Stadyumu o günden günümüze Süleyman Seba, Hakkı Yeten (Baba Hakkı), Sanlı Sarıalioğlu, Rasim Kara, Rıza Çalımbay, Metin-Ali-Feyyaz ve daha birçok değerli isme ve bunun da ötesinde Beşiktaş ruhuna ev sahipliği yapmıştı.

2012-13 sezonunun 33. haftasındaki Gençerbirliği maçıyla İnönü Stadı’na veda eden Beşiktaş, Fikret Orman başkanlığındaki yönetimin yoğun çalışmaları sonucunda eski stadı yıkarak yerine kendi imkanlarıyla Vodafone Arena'yı inşaa etti.

6 Nisan 2016

Panama'da hiç kimse itibarını kaybetmez

Bir anda ortalığı PANAMA PAPERS fırtınası sardı. Çizimler, sloganlar, manşetler ve hedefler aynı anda karşımıza arz-ı endam buyurdular.

11 milyon olduğu ifade edilen evrakların içinden bir kolaj oluşturulup, bu kolaj ile belli başlı isimler hedef tahtasına konularak uluslararası bir linçe tutuldular.

Panama terzisi yeni bir kıyafet dikmekte ve boyunun ölçüsü alınacaklar afişlerde! Tüm dünya, bu bol şamatalı ve bol kargaşalı tanıtıma odaklandı. Dünyanın her yerinde aynı sloganlar, aynı sunumlar ve aynı isimler ile bol sıfırlı bir gala başladı.

Panama hakkında bildiklerimiz kısıtlı olsa da, bunlar bol sembolik ve bol yanılgılarla dolu bir kodlama ile mevcut beyinlerimizde.

Panama şapkasını biliriz ama aslında Kolombiya’ya özgüdür. Panama Terzisi’ni biliriz ama o da aslında ülkesi aleyhine çalışan hain bir ajandır. Panama bize göre geri kalmış bir Amerika kıtası ülkesidir, aslında Panama gelişmiş güzel bir ülkedir.

Şimdi ise PANAMA’nın Papersları meşhur. Kâğıtları olarak çevirsek de, evrakları olarak daha uygun olur diye düşünüyoruz. Aslında düşünme, bu papersların konusu değil. Olsun yine de bu özgürlüğümüzü kullanmak bize bir şey kayıp ettirmez, nasıl olsa memlekette beyin bedava değil mi?

Bu Paperslar ile, sözde büyük bir kara para aklama, vergi kaçırma, servet transferi gibi konularda, dünyanın dört bir yanından belli başlı kişi ve kuruluşlar deşifre edilerek, evrensel vicdana ve uluslararası hukuka havale edilmek isteniyorlar. İçinde devlet adamları, siyasetçiler, sporcular, sanatçılar, iş adamları ve daha nicelerinin olduğu, gizli, kirli ve sansasyonel para ilişkileri gün yüzene çıkarılıyor.

Bu işlerin kendisi gibi  ortaya çıkarılmaları da, gayri ahlaki ve yasal olmayan yollarla oluyor. Gizli olan belgeler sızdırılıyor. Biri çalıyor birileri de işleyip yayıyor. Yani anlayacağımız, bir hırsız öteki hırsızı ispiyonlamak için gizli belgelerini başka bir hırsıza çaldırıp ifşa ediyor.

Bizlerde safçasına birilerini taşlarken, birilerine de yol açıyoruz. Dünya kamuoyu olarak görevimiz bu. Neden, niçin gibi sorulara yer yok. Her şey apaçık ortada. Adamlar bizim için 11 milyon evrakı bir çırpıda yalayıp yutmuşlar ve ortaya kısa bir çalışma çıkarmışlar. Suçlular ve suçları belli….

Herkes gibi ABD Başkanı Barack Obama da, Panama belgelerine ilişkin, "Son birkaç günde Panama'dan çıkan belgelere ilişkin haberler, vergi kaçırmanın küresel bir sorun olduğunu bize hatırlattı. Bu sadece diğer ülkelere özgü bir sorun değil, açıkçası ABD'de aynı şeylerden çıkar sağlayan kişiler var." Şeklinde bir açıklama ile görüşünü belli etmiş.

On yıllardır bilinen bir konu! Dağ taş duydu, gördü ve kanıksadı! Bunların hatırına yeni geldi. Buna göz yumanlar ve şimdi bunun bir sorun olduğunu hatırlayanların sorumlulukları ne olacak? Obama konuyu hala bir suç olarak değil de sorun olarak tanımlıyor. O zaman bu sorun kimedir ve niyedir? Sorun olmaktan nasıl çıkar?

Ayrıca evrak çalmak ve yaymakta ayrı bir suç/sorun değil midir?  Bunu da gündemimize almak ve önemli bir sorun olduğunu anlamak için ne kadar zaman beklenecek. Gizli evrakları çalanlar ve yayanlar bir suç işlememiş mi sayılacaklar? Evrak çalmak ve yaymak legal bir konu mudur?????

Gibi onlarca soru beynimizi çalışmaya zorluyor. Allah(c.c) beynimize mukayet olmamıza yardımcı olsun. Yoksa bu kadar büyük sorunlarla kimseyi suçlamadan başa çıkmak zor olacak….

Dünyada belli başlı Vergi Cenneti (çoğunun aynı zamanda tatil cenneti olması da bir tesadüf müdür? Ya da cehennemlik suçların işlendiği yerlerin cennet olarak adlandırılması bir algı oyunu mudur?) olan kendileri küçük isimleri büyük ada devletçikleri olduğunu bilmeyenimiz yok. Buralarda nasıl vergi kaçırıldığı, nasıl paraların aklanıp sisteme katıldığı kanıksanan gerçekler. 

Peki, tüm bu bilinenler karşısında bu PANAMA PAPERSların hükmü ne! Daha düne kadar kabul gören, göz yumulan ve yokmuş gibi davranılan konular nasılda birden bire suç oldu ve deşifre edilerek bizlere havale edildi. 

Hem niye bize havale ediliyor ki! Daha düne kadar bu konular finansal teknik konular veya devletleri ilgilendiren vatandaş üstü şeyler değil miydi?

2 Nisan 2016

Kepazeliğin ve Alçaklığı Tepe Noktalarında Gezenler

Son zamanlarda medyada bir Cinsel istismar salgınıdır gidiyor. Nereye baksak birbirinden iğrenç olaylar, tüm ayrıntısı ile gözümüze sokuluyor.

Asıl dikkat çekeni ise bu manşetlerin peşi sıra, daha iğrenç ve kabul edilemez bir biçimde dine, kitaba, tüm kutsallara, muhafazakar olarak adlandırılanlara, hükümete/Erdoğan'a ve onlara yakın kuruluşlara, destekçilerine saldıranlar oldu. 

Olaylar, suçlular ve mağdurlar bir yana itilerek bu saydıklarımıza iftiralar, hakaretler ve sosyal linçler yapılmakta.

Olaylardan dolayı oluşan nefret, kin gibi duygular ve tepkiler, Bilinçli ve organize bir biçimde,  bu noktalara kanalize edilmekte.

Medeni toplumların tamamına yakınında bu ve benzeri olaylar olmakta, manşetlere taşınmakta ancak bu şekilde bir şeyleri yıkmak bir şeylere zarar vermek adına, daha da iğrenç bir hale getirilip, alçakça amaçlar uğruna böyle kepazece kullanılmamaktadır. Bunlar için sosyal, psikolojik ve ekonomik araştırmalar yapılıp, tedbirler alınmaktadır.

Benzeri ve daha da ağır vakalar, yakın geçmişte bile, Avustralya, Almanya, Arjantin, Amerika ve daha pek çok yerde dünya gündemine taşınacak büyüklükte etkiler yaratacak biçimde geldi. Hiç kimse bu şekilde alçak ve kepazece bir yönlendirme ve fırsatçılık yapmadı. Mağdurların rehabilitasyonuna, suçluların cezalandırılmasına ve benzerlerinin olmaması için alınması gerekli tedbirlerin üzerine yoğunlaştılar.

Ne yazık ki böyle iğrenç vakalar geçmişte olduğu gibi günümüzde de var. Ne yazık ki gelecekte de bir şekilde olacak. Toplumların görevi bu hastalıklı düşünceleri tedavi etmek, oluşmasını engellemek ve muhtemel kurbanları koruyabilmek için her türlü tedbiri almaktır.

Maalesef ki ülkemizde öyle kepaze, öyle alçak bir kesim var ki, ideolojileri, siyasi durumları ve çıkarları adına her türlü konuyu bu yolda malzeme olarak kullanıp kendilerine bir tatmin sağlamak gayesindedirler.

Bu tarz vakalar bir kaç senenin mahsulü değildirler. Toplumların, ailelerin bozulması ile yılları bulan bir çürümenin sonucudurlar. Bu batıda da vardır, doğuda da vardır. Gerekçeleri ve kendine has şartları farklı olsa da temelinde psikolojik ve kişisel bozukluklar ve hastalıklar yatmaktadır. Bu konunun ıslahı konusunda kişilere yönelik spesifik tedbirler kadar, toplumların genel dokusunda yönelik önlemlerde bir o kadar elzem ve şarttır.

Toplumları terbiye eden ve belli noktalara götüren belli başlı araçlar vardır. Gelenek, görenek, kamusal baskı, yaslar, medya, sanat ve inançlar bunların önde gelenidir.

Ne yazık ki geçmiş on yıllarda (60'lilerden sonra hızlanan) bir biçimde bu yapılar ve dokular sistematik bir biçimde bozularak gri alanlar oluşturulup, toplumlar karanlık dehlizlere ve krizlere sürüklenmiştir.