23 Mayıs 2015

7 Haziran seçimlerine 7 noktadan bakış: EKONOMİ

07 Haziran 2015 genel seçimi ile ilgili belli başlıklar altında yapmayı planladığımız değerlendirmelerin ilkine EKONOMİ ile başlıyoruz.

Artık herkesçe kabul edilen ve geçmiş zaman seçimleri ile de tastiklenen bir durum var ki; O da, seçmenler için en öncelikli konu ekonomik kaygılar/beklentiler olduğudur. Yıllar süren ideolojik seçim dönemleri sonrası oy verenler gördü ki bu kısır döngü ne ülkeye ne de kendilerine fakirlikten başka bir şey katmıyor.

Her seçim sonrası kim gelirse gelsin, ülkeyi yönetirken tek acı gerçekle mücadele etmeye başlarlarken, ne ideoloji kalıyor ne de başka bir şey. Çoğunlukla bu mücadeleye dayanamayan hükümetler kısa ömürlü olup, erken seçimler ile yeni bir siyasi maceraya atılıyor ülke. Olan vatandaşa oluyor ve bu yönetememe ve seçim savurganlığının bedelini ödeyen hep kendi oluyordu. Bu kısır döngüden çıkmak için her yolu deneyen vatandaş sonunda aradığı çıkışı AK Parti yönetimi ile buluyordu.

Öyle ki hiç kimsenin ummadığı bir devrim ile tüm yerleşik/köklü partileri sağ sol demeden sandığa gömerek tarihin insafına teslim ederken; Ülke yönetimini de kayıtsız şartsız AK Partiye veriyordu. Bizce bu keskin/radikal tercihin tek nedeni Ekonomidir.

Dünya hızla sanayi döneminden bilgi ve uzay çağına giderken, ülkenin gecekondu çağında 3. sınıf geri kalmış bir ülke sınıfına gerilemesine yeter denmiştir, 2002 yılında. Gerçek anlamı ile millet egemenliğin kendinde olduğunu göstermiş ve karın doyurmayan siyasi tüm argümanları ve aktörleri hayatından çıkarmıştır.

Bu dönemlere bakıldığında ülkede ekonomik krizlerden bıkmış, siyasi kısır bir döngüde, umutsuzluk had safhada olan, gardı inmiş bir ülke vardı. Kimsede iş, aş ve eş umudu kalmamıştı. Ne yatırım, ne kalkınma ne gelecek konusu konuşulurdu. Çoğunluk ile imkânı olanlar yurtdışına çıkmayı, kalanlar ise var olan durumlarını muhafaza etmeyi, çoğunluk ise karnını doyurmayı düşünüyordu.Modern şehirleri olmayan, alt yapısı zayıf gecekondu egemenliğinde havasızlıktan boğulan, yolsuzluktan yolda kalan, susuzluktan boğazı kuruyan şehirler ve buranın umutsuz insanları vardı. Sağlık, eğitim, ,insanca yaşam öncelikli konular değildi.

AK Parti bu umutsuzluk içinde iktidarı teslim aldı. Çok çetin bir siyasi kavganın içinde öncelikli hedefleri ekonomiyi yoluna koymaktı.

En zor görünen bu konu, ne sihirdir ne keramet dercesine en kolay konuymuş gibi halledildi ve en avantajlı yanları haline geldi. Hayal bile edilemeyen enflasyon düşüşü ve sonrasında beraberinde kurda da istikrarı getirdi. Ekonomik uzun vadeli tahmin edilebilirlik kazandı. Bu faizleri düşürüp bir dengeye getirdi. Kredi faizlerinin düşmesi ve uzun vadeli öngörülebilirlik tüketimi ve dolayısı ile üretimi tetikledi. Bu ekonomik anlamda yüksek oranlı sıçramalar yapılmasına yol açtı.

Çarklar dönmeye başladıkça ekonomik adımlar büyüyerek, güvenle ve güçlüce atılmaya başlandı. Yerlerde sürünen ülke ayağa kalkmaya ve belli bir tempodan koşmaya başladı. Uzun soluklu bir büyüme dönemine girildi. Çeşitli yerel ve global ölçekli siyasi, ekonomik krizlere karşı çeviklik ve dayanıklılık kazanıldı. Bu, yaşanılan krizler ile test edildi ve başarılı atlatıldı.

Ekonomik olarak birikmiş, ertelenmiş tüm planlar yürürlüğe girdi. Hayali bile kurulamayan, çok uzak ufuklarda olan yatırımlar gerçekleşir oldu.

Bir zamanlar ödemez görünen ve konuşulması bile tabu olan pek çok kamu borcu ödenirken ekonomiye hiç bir olumsuz etki yansımıyordu. (Meşhur NEMA ödemeleri vb.). O kadar gürültü çıkarılmasına karşın IMF ile olan bağın koparılması hiç bir olumsuz etki yaratmıyordu.

Ekonomideki bu güçlü ve sağlam atılım beraberinde insanların yaşam kalitesini de yükseltip, beklenti ve taleplerini de gelişmiş ülke insanları gibi çağın getirdiklerine uygun hale getirmiştir.

Özellikle sağlık, ulaşım, konut alanındaki bilinen olumsuzluklar beklentiler ötesi çözümler ile giderilerek hükümete uzun süreli güçlü bir kredi sağlanılmasına neden olmuştur.

Nasıl yorum yapılırsa yapılsın AK Partinin bu kadar uzun süreli iktidarda kalmasına ve doğal yıpranma ve onlarca cephede savaşmasına karşın hala güçlü olmasında temel neden ekonomideki istikrar ve bunun insanların yaşamına kattığı pozitif değerlerdir.

Peki bu mucize nasıl gerçekleşmiştir. Bu kadar umutsuz ve verilerin bozuk olduğu bir ekonomide böyle muazzam düzelme nasıl mümkün olmuştur?

Ne bir enerji kaynağı, ne bir para eden yer altı kaynağı ne de babasının hayrına dünyanın zenginliklerinden bir destek alınmadığı bilinen bir gerçekken!

Bizce temel neden ekonominin verimlik ve etkinlik ilkelerinin uygulanması ve popülerliliğin terk edilmesi ile yıllarca boşa giden mevcut kaynakların asıl işlevselliğine kavuşturulması ile mümkün olmuştur. Özellik ile enflasyon ve kur oyunlarının giderilmesi ekonomiye sağlık ve canlılık getirmiştir. Sonrası ise kendi kendini tetikleyen ve büyüten bir süreç yaşanmıştır.

Bundan sonrası için denilebilecek olan ise yeni bir aşamaya geçilmesi zorunluluğudur. Ekonomi kendi rüştünü ispatlamış ve rayına girmiştir. Ancak aynı tempodan ve aynı mantalitede uzun süre gitmek zamanla durağanlığa ve hantallığa yol açabilir.

Bunu aşmanın en basit yolu katma değeri yüksek ürünleri üretebilir, kendi marka değeri yüksek firmaları çıkaran ve enerjiyi daha ucuza temin edebilir bir yapıdan geçiyor. Gördüğümüz kadar ile bu konuda alt yapı olarak ulaşım ve iletişim yatırımları hızla yapılmakta. Enerji konusunda uzun vadeli ve etki gücü yüksek bağlantılar kurulmakta. Özellikle savunma sanayinde daha belirgin olan yerli üretim, otomotiv, demir yolları, iletişim gibi ana sektörlerde de teşvik edilip, öncelikli konular haline gelmiştir.

Tabii ki tüm bunların bir anlam ifade edebilmesi için istikrar ve güvenli bir ülke olmamız gereklidir. Bunu hangi partinin sağladığı veya sağlayacağı seçmenin oyu ile belli olacaktır. Bizce de kim seçilirse seçilsin güçlü ve tek başına iktidar her açıdan önemlidir. Güçlü iktidarlar güçlü ve etkili politikalar üretip hayata geçirebilirler.

Yoksa iktidarı pamuk ipliğine bağlı tüm iktidarlar ya istifa yolunu seçer ve erken seçime gitmek durumunda kalırlar, ya da çeşitli güç odaklarına tavizler vererek onların gönlünü ettiğince iktidarda kalmaya çalışırlar.

Her iki durumda da kayıp eden daima ülke ve sıradan yaşam kavgası veren büyük halk çoğunluğu olur. O nedenle her kim iktidara talip oluyorsa bu gücü elde etme gayesinde olmalı ve argümanlarını ona göre hazırlamalıdır. Yoksa hiç bir vaadinin uygulanabilirliği ve inandırıcılığı olmaz. Daha seçime girmeden paylaşılmaya razı iktidar gücü hiç bir tarafa fayda getirmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder