07 Haziran 2015 genel
seçimi ile ilgili belli başlıklar altında yapmayı planladığımız
değerlendirmelerin ilkine EKONOMİ ile başlıyoruz.
Artık herkesçe kabul
edilen ve geçmiş zaman seçimleri ile de tastiklenen bir durum var ki; O da,
seçmenler için en öncelikli konu ekonomik kaygılar/beklentiler olduğudur.
Yıllar süren ideolojik seçim dönemleri sonrası oy verenler gördü ki bu kısır
döngü ne ülkeye ne de kendilerine fakirlikten başka bir şey katmıyor.
Her seçim sonrası kim
gelirse gelsin, ülkeyi yönetirken tek acı gerçekle mücadele etmeye
başlarlarken, ne ideoloji kalıyor ne de başka bir şey. Çoğunlukla bu mücadeleye
dayanamayan hükümetler kısa ömürlü olup, erken seçimler ile yeni bir siyasi
maceraya atılıyor ülke. Olan vatandaşa oluyor ve bu yönetememe ve seçim
savurganlığının bedelini ödeyen hep kendi oluyordu. Bu kısır döngüden çıkmak
için her yolu deneyen vatandaş sonunda aradığı çıkışı AK Parti yönetimi ile
buluyordu.
Öyle ki hiç kimsenin
ummadığı bir devrim ile tüm yerleşik/köklü partileri sağ sol demeden sandığa
gömerek tarihin insafına teslim ederken; Ülke yönetimini de kayıtsız şartsız AK
Partiye veriyordu. Bizce bu keskin/radikal tercihin tek nedeni Ekonomidir.
Dünya hızla sanayi
döneminden bilgi ve uzay çağına giderken, ülkenin gecekondu çağında 3. sınıf
geri kalmış bir ülke sınıfına gerilemesine yeter denmiştir, 2002 yılında.
Gerçek anlamı ile millet egemenliğin kendinde olduğunu göstermiş ve karın
doyurmayan siyasi tüm argümanları ve aktörleri hayatından çıkarmıştır.
Bu dönemlere
bakıldığında ülkede ekonomik krizlerden bıkmış, siyasi kısır bir döngüde,
umutsuzluk had safhada olan, gardı inmiş bir ülke vardı. Kimsede iş, aş ve eş
umudu kalmamıştı. Ne yatırım, ne kalkınma ne gelecek konusu konuşulurdu.
Çoğunluk ile imkânı olanlar yurtdışına çıkmayı, kalanlar ise var olan
durumlarını muhafaza etmeyi, çoğunluk ise karnını doyurmayı düşünüyordu.Modern
şehirleri olmayan, alt yapısı zayıf gecekondu egemenliğinde havasızlıktan
boğulan, yolsuzluktan yolda kalan, susuzluktan boğazı kuruyan şehirler ve
buranın umutsuz insanları vardı. Sağlık, eğitim, ,insanca yaşam öncelikli
konular değildi.
AK Parti bu umutsuzluk
içinde iktidarı teslim aldı. Çok çetin bir siyasi kavganın içinde öncelikli
hedefleri ekonomiyi yoluna koymaktı.
En zor görünen bu konu,
ne sihirdir ne keramet dercesine en kolay konuymuş gibi halledildi ve en
avantajlı yanları haline geldi. Hayal bile edilemeyen enflasyon düşüşü ve
sonrasında beraberinde kurda da istikrarı getirdi. Ekonomik uzun vadeli tahmin
edilebilirlik kazandı. Bu faizleri düşürüp bir dengeye getirdi. Kredi
faizlerinin düşmesi ve uzun vadeli öngörülebilirlik tüketimi ve dolayısı ile
üretimi tetikledi. Bu ekonomik anlamda yüksek oranlı sıçramalar yapılmasına yol
açtı.
Çarklar dönmeye
başladıkça ekonomik adımlar büyüyerek, güvenle ve güçlüce atılmaya başlandı.
Yerlerde sürünen ülke ayağa kalkmaya ve belli bir tempodan koşmaya başladı.
Uzun soluklu bir büyüme dönemine girildi. Çeşitli yerel ve global ölçekli
siyasi, ekonomik krizlere karşı çeviklik ve dayanıklılık kazanıldı. Bu,
yaşanılan krizler ile test edildi ve başarılı atlatıldı.
Ekonomik olarak
birikmiş, ertelenmiş tüm planlar yürürlüğe girdi. Hayali bile kurulamayan, çok
uzak ufuklarda olan yatırımlar gerçekleşir oldu.
Bir zamanlar ödemez
görünen ve konuşulması bile tabu olan pek çok kamu borcu ödenirken ekonomiye
hiç bir olumsuz etki yansımıyordu. (Meşhur NEMA ödemeleri vb.). O kadar gürültü
çıkarılmasına karşın IMF ile olan bağın koparılması hiç bir olumsuz etki
yaratmıyordu.
Ekonomideki bu güçlü ve
sağlam atılım beraberinde insanların yaşam kalitesini de yükseltip, beklenti ve
taleplerini de gelişmiş ülke insanları gibi çağın getirdiklerine uygun hale
getirmiştir.
Özellikle sağlık,
ulaşım, konut alanındaki bilinen olumsuzluklar beklentiler ötesi çözümler ile
giderilerek hükümete uzun süreli güçlü bir kredi sağlanılmasına neden olmuştur.
Nasıl yorum yapılırsa
yapılsın AK Partinin bu kadar uzun süreli iktidarda kalmasına ve doğal yıpranma
ve onlarca cephede savaşmasına karşın hala güçlü olmasında temel neden
ekonomideki istikrar ve bunun insanların yaşamına kattığı pozitif değerlerdir.
Peki bu mucize nasıl
gerçekleşmiştir. Bu kadar umutsuz ve verilerin bozuk olduğu bir ekonomide böyle
muazzam düzelme nasıl mümkün olmuştur?
Ne bir enerji kaynağı,
ne bir para eden yer altı kaynağı ne de babasının hayrına dünyanın
zenginliklerinden bir destek alınmadığı bilinen bir gerçekken!
Bizce temel neden
ekonominin verimlik ve etkinlik ilkelerinin uygulanması ve popülerliliğin terk
edilmesi ile yıllarca boşa giden mevcut kaynakların asıl işlevselliğine
kavuşturulması ile mümkün olmuştur. Özellik ile enflasyon ve kur oyunlarının
giderilmesi ekonomiye sağlık ve canlılık getirmiştir. Sonrası ise kendi kendini
tetikleyen ve büyüten bir süreç yaşanmıştır.
Bundan sonrası için
denilebilecek olan ise yeni bir aşamaya geçilmesi zorunluluğudur. Ekonomi kendi
rüştünü ispatlamış ve rayına girmiştir. Ancak aynı tempodan ve aynı mantalitede
uzun süre gitmek zamanla durağanlığa ve hantallığa yol açabilir.
Bunu aşmanın en basit
yolu katma değeri yüksek ürünleri üretebilir, kendi marka değeri yüksek
firmaları çıkaran ve enerjiyi daha ucuza temin edebilir bir yapıdan geçiyor.
Gördüğümüz kadar ile bu konuda alt yapı olarak ulaşım ve iletişim yatırımları
hızla yapılmakta. Enerji konusunda uzun vadeli ve etki gücü yüksek bağlantılar
kurulmakta. Özellikle savunma sanayinde daha belirgin olan yerli üretim,
otomotiv, demir yolları, iletişim gibi ana sektörlerde de teşvik edilip,
öncelikli konular haline gelmiştir.
Tabii ki tüm bunların
bir anlam ifade edebilmesi için istikrar ve güvenli bir ülke olmamız
gereklidir. Bunu hangi partinin sağladığı veya sağlayacağı seçmenin oyu ile
belli olacaktır. Bizce de kim seçilirse seçilsin güçlü ve tek başına iktidar
her açıdan önemlidir. Güçlü iktidarlar güçlü ve etkili politikalar üretip
hayata geçirebilirler.
Yoksa iktidarı pamuk
ipliğine bağlı tüm iktidarlar ya istifa yolunu seçer ve erken seçime gitmek
durumunda kalırlar, ya da çeşitli güç odaklarına tavizler vererek onların
gönlünü ettiğince iktidarda kalmaya çalışırlar.
Her iki durumda da kayıp
eden daima ülke ve sıradan yaşam kavgası veren büyük halk çoğunluğu olur. O
nedenle her kim iktidara talip oluyorsa bu gücü elde etme gayesinde olmalı ve
argümanlarını ona göre hazırlamalıdır. Yoksa hiç bir vaadinin uygulanabilirliği
ve inandırıcılığı olmaz. Daha seçime girmeden paylaşılmaya razı iktidar gücü
hiç bir tarafa fayda getirmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder