5 Ağustos 2014

Sezen Aksu Bizim Ruhumuzdur

Sezen Aksu 1970'lerden günümüze bizimle olan minik serçemizdir. Onla beraber büyüyüp, onla beraber yaşlanmışız. İlk aşkımızı, son gözyaşımızı onun şarkıları eşliğinde yaşamışız. O bizim adımıza dile getirmiştir duygularımızı. İçimizi onun sözleri ile kâğıda dökmüş, dillere melodi yapmışız.

Geçmişin hangi sayfasını karıştırsak mutlaka bir ses çıkar onun hüzünlü sandığından. O hayatımızın her anında eşlik eden bir iç ses gibi bizi zaman yolculuğumuzda yalnız bırakmamıştır. Kah yazarak, kah söyleyerek bir şekilde yer bulmuş yılların uçup giden yapraklarında.

"Git" demiş, "Gel" demiş,"Sen ağlama" demiş, "Gülümse" demiş, "Gölge etme" demiş, hatalarımızdan, günahlarımızdan, arzularımızdan, çaresizliklerimizden, sevdalarımızdan bahsetmişmiş. Hiç durmadan, yorulmadan bizi biz yapan duygularımıza kalem olmuş, kağıt olmuş, nota olmuş.

O kimine arkadaş, kimine yoldaş, kimine sevgili, kimine öğretici, kimine yıldız olmuş. Gün gelmiş radyolardan, gün gelmiş uzun plaklardan, gün gelmiş kasetlerden, gün gelmiş Televizyonlardan bizlere ses vermiş. Onun sesi bizim ruhumuzun sosu olmuş. Ona tat katan ve hatıralara anlam katan. Mutlaka bir anımızda bu tatlar hatıralara gelir ve çağrışım yapar ona ait olanlar ile.

"Hadi bakalım kolay gelsin" deyince ANAP'lı Mesut Yılmaz'lı seçim zamanları gelir aklımıza; "Gülümse" ile gençliğe adım attığımız yazın sıcaklığı vurur yüzümüze; "Seni kimler aldı" ile ilk ayrılığımızın izi çıkar ortaya ruhumuzda saklı kalan. Ve milyonlarız da milyonlarca hatıra saklıdır, onun bir parçası ile.

O tek değildir bu yolculuğunda. O deyince Aşkın Nur Yengi, Sertap Erener, Levent Yüksel, Tarkan, Nazan Öncel, Özdemir Erdoğan ve daha niceleri hücum eder hatıralara.

En nihayetinde O bir Minik Serçe'dir bizim toplumsal hafızamızda. Minik Serçe'ler de dayanıksız olurlar, korumasız olurlar vahşi dünyada. Kabul edelim ki bizim dünyamız vahşidir. Ne kadar da duygularımıza, vicdanlarımıza vurgu yapalım, onlara el bebek gül bebek bakalım doğası gereği evcilleşmeyen ve yırtıcı özellikleri olan bir dünyada yaşamaktayız.

Onun adına, yılların getirdiklerinden en önemlisi kendini koruma güdüsü olmalıdır. Yoksa bir Serçe olarak imkânsızdır ayakta kalmak ve dallarımızda şakımak. O'da bunun bir yolunu bulup başarmıştır, yıllara bakınca. Kendi kabuğunu örmüş, kendi koruma kalkanlarını kurmuştur, yaşam alanında.

Zaman geçtikçe bizlerin vahşiliği, acımasızlığı ve gaddarlığı artmakta, O daha az kendini göstermektedir aramızda. Ne bir hatır, ne bir saygı ne bir vefa göstermeden saldırmaktayız, her beğenmediğimiz çıtırtıda Minik Kuşumuza. Bizi bu hale getiren ne olmuştur bilinmez ama, bilmemiz gereken bu bağlarda, bu dallarda böyle güzel öten, böyle bizden öten bir Minik Kuş daha bulmak çok zordur. Her şeyin neslini, kökünü kuruttuğumuz gibi, duygularımızın, ruhlarımızın hayat kaynaklarını da tüketip, kurutuyoruz.

Başta Minik Kuş'umuz olmak üzere sanatımızın üzerine vahşiliğimiz ile yok ediciliğimiz ile saldırıp onları hayatlarımızdan dışlamayı başarıyoruz. Yok ettiklerimiz, soyunu tükettiklerimiz arasında en fazla bizi bizden edecek ve bizi insanlığımızdan çıkaracak olan, sanat dünyamıza verdiğimiz bu zararlar olacaktır.

Ruhumuz kararacak, yüreğimiz dilsiz kalacaktır. Organik bir sanat, hormonsuz bir sanat oluşturma gibi şansımız da olmadığından, baktığımızdan, gördüğümüzden, dinlediğimizden, duyduğumuzdan hiç bir şey hissetmeyecek, hiç bir tat alamayacağız. Zaman hatıralar bırakmadan, izler bırakmadan uçup gidecek sonsuzluğa.

Sanatçılar gönül dağımızın rehberleridir, yol gösterenleridir. Onlar sayesinde Kalpten kalbe yollar işlek olur, görünür olur, bulunur olur. Onlardır bizleri Gönül Dağında buluşturan, tanıştıran, kaynaştıran. Biz onları küstürürsek, yok edersek, lal edersek, Gönül dağı bize hayal olur; Kalpten kalbe yollar virane olur; Sinemizde ki yaralar daimi olur. (Neşet Ertaş’ın ruhu şad olsun. Bu yolları en iyi bilen çileli bir yaşamın pişirdiği büyük bir aşıktı.  ) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder