Ağustos 2014 Türk siyasi
tarihi ve Türkiye Cumhuriyet'inin geleceği açısından çok önemli gelişmelerin
olacağı bir zaman dilimi. İlk kez bir Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilirken,
iktidar partisi liderinin boşluğu için ilk kez bu partide ciddi bir liderlik
mücadelesi yarışı yaşanacak. Yine bu ay içerisinde Cumhurbaşkanlığı seçimi
hezimetine bağlı olarak iki muhalefet partisinde çok ciddi iç hesaplaşmalar
olacak.
Tüm bu siyasi koşuşturma
içerisinde bize göre en belirgin ve en etkili olacak konuların başında, şu an
ki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün kararları ve bunların sonuçları olacaktır.
Görev süresi sonunda ne
yapacağı aylar öncesinden tartışma konusu olan Sayın Gül'ün durumu bu ay
içerisinde en can alıcı soru haline gelmiştir. Bu sorunun cevabı ve etkileri
hem iktidar partisini hem de Ülkenin geleceğini derinden etkileyecektir.
Geçmişin verileri incelendiğinde Ak Parti ile Gül arasında mesafe olduğu, derinlerde soğuk rüzgârların estiği anlaşılmaktadır. Birikmiş tepkileri, hayal kırıklıkları ve artık belirginleşen yol ayrımları iki kesim arasındaki bağları iyice germiştir. Tabii ki siyasette her zaman bir yol, bir çare bulunmakla beraber, hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı da geçmişin tecrübeleri ile aşikârdır.
Yeni Türkiye söylemi ile
beraber yeni oluşumlar, yeni tercihler muhakkak ki olacaktır. Bunun diğer
partilerde, diğer kurumlarda yarattığı değişimler gibi iktidar partisinde de
köklü değişimler yapması kaçınılmazdır.
Bizim uzaktan bir
gözlemci olarak tespit edebildiğimizi ve bu ayrılığın bu kadar derinde ve ciddi
bir biçimde olmasında ki en önemli neden geçen yıl "Gezi Olaylarında"
ki Gül'ün davranışlarında saklıdır.
Demokrasilerde Sandık
Her şey midir?
Bizce siyasi hayatından
çok önemli bir yer tutacak ve ileriki yıllarda bu sözü ile ciddi
değerlendirmelere tabi tutulacak olan ; "Ama demokrasi demek sadece seçim
demek değildir." açıklaması olmuştur. Bu konuda açıklayıcı ayrıntılı bir
değerlendirme yapmasa da, bu açıklamadan dolayı çok önemli eleştirilere maruz
kalmıştır. Aynı konuda Erdoğan şu yanıtı vermiştir; "Sandığın olmadığı bir
demokratik sistem söz konusu değildir."
Bu bakış siyasetlerini
yönlendirecek ve siyasetlerinin temel direği olacak düsturlardan biridir. Bize
kalırsa Gül'ün bakışı eski Türkiye'ye ait bir söylem iken, Erdoğan'ın bakışı
yeni Türkiye'nin işaretini taşımaktadır.
Bu söylem ile Gül,
siyasi hayatının en büyük hatalarından birine imza atmıştır. Gelecek açısından
kurucusu olduğu partisi ile arasında bir çizgi çizmiş ve farklı bir yöne doğru
hareket ederek, bir nevi onlara sırtını dönmüştür.
Şu an yaşananların
başlangıcı ile gelecekte olacak muhtemel sıkıntıların temelinde de bu açıklama
olacaktır. Tabii hiç belli olmaz, yeni Türkiye kurulurken eski dostlar ortak
akıl ile hareket edip, yeni başlangıçlara da yelken açabilirler. Sonuçta temeli
sağlam bir dostluk ve çeşitli kereler sınanmış bir yol arkadaşlıkları
mevcuttur. Ama unutulmamalı ki bu çok zor ve riskli bir yol olacaktır. Her an
kırılmaya müsait bir birliktelik söz konusu artık.
Bize kalırsa bu
kırılganlığı, bu gerilimi ortadan kaldırmanın ve farklı rotalara doğru yelken
açmanın önüne geçmenin en etkili yöntemi "3 dönem kuralı"dır. Bu şekilde taraflar gevşeyecek, dinlenecek
ve rahatlamış bir biçimde, sağlıklı bir şekilde yola devam edecektir. Bu
şekilde kişiler yenilenmiş ve eski kırıklıkları tamir etmiş olacaklardır.
Gül'ün o açıklamayı
hangi gerekçe ile yaptığı bilinmez ama sırf anlamı açısından
değerlendirildiğinde, demokratik bir yapıda kesinlikle kabul edilemez bir
bakıştır. Sandık dışındaki güçlerin varlığına legallik kazandırmak sisteme
ihanetten başka bir şey değildir.
Demokrasilerde sandık
dışında ki hiç bir güç kabul edilemez ve sistemin bir parçası gibi gösterilmez.
O zaman kapalı kapılar ardındaki pazarlıklardan, derin devlete kadar geniş bir
yelpazede gizli güçler devlette yuvalanır ve demokrasinin göstermelik olduğu
düzende iktidarlar kukladan başka bir şey olmazlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder