Her şeyin hızla değiştiği ve bu
değişikliklerin bir geçiş süreci yaşanmadan doğrudan nesilleri etkilediği bir
dönemdeyiz. 90'lar ile beraber gelişen Türkiye'de insanlar, aileler ve
kültürlerde değişmeye başladı.
Yeni bir çekirdek aile modeli
oluştu. Çoğunlukla orta sınıf olarak hayata atılan genç Türkler evlilik, aile
ve çocuk kültüründe farklılaşmaya başladılar.
Çalışan anne/baba, kreşte büyüyen
çocuklar, özel televizyonlar, İnternet ve bilinçli ebeveynlik hevesleri.....
Her şeyi ben bilirim, eski adetler işe yaramaz ve en iyi çocuğu yetiştirme iddiasında
olan yeni nesil anne baba. Sınavların ve dershaneleri yarışı kızıştıran
katkıları.
Çocukların dokunulmazlık zırhına
kavuşmaları ve beraberinde sunulan sonsuz, sorgusuz özgürlük anlayışı.
Egemenlik alanlarının hiç bir direnç hiç bir zorlama olmadan çocuklara
bırakılması. Evin hakimiyetinin çocuklara geçmesi. Bir kuşak öncesi dede ve
ninelerin söz sahibi olduğu bir düzenden birden bire çocuklara geçen güç!
Ortaya, kendilerini belli
seviyede yetiştirmiş, bağımsız, kendine güvenen ancak hayat tecrübesi çok az
olan bir nesil çıktı. Anne babayı kaale almayan, farklı iletişim kanalları ve
lisanları oluşan farklı bir kuşak.
Ailelerin aynı zamanda hem
kariyer yapma hem de iyi çocuklar yetiştirme gayretlerinin bir neticesi,
çocukları ile kopuk bir gelecek yaratmaları.
Geçmişin eve, geçmişe bağlı, söz
dinleyen, azar işiten, saygıdan ses çıkarmayan çocukları yok artık. Eskinin çok
güçlü bağları olan, duygusal açıdan çok güçlü ve sadakat düzeyleri yüksek
itaatkar nesil yok artık. Şimdi her şey anlık değişebiliyor ve hiç bir otorite
tanımı yok.
Saygı ve sevgi anlık değişebilen
kavramlar olup güç ile bir ilişiği yok. Popülerlik ve saygınlık kaygan bir
zeminde gelip geçer bir şey.
Eskinin bakkala bile gidemeyen,
alışverişi ancak ergenlik çağında gören çocuklarından, daha okula gitmeden
market raflarını tavaf eden ve dediği olmayınca marketi birbirine katan şımarık
çocuklarına geçiş.
Evet şimdi onlar büyüdü ve
şımarık çocuktan siyasette söz isteyen gence dönüştü. Ama tecrübesiz ve yol
gösterensiz. Demokrasi, siyaset, diyalog, diploması bilgisi, deneyimi hiç yok.
Sanıyor ki markette olduğu gibi çığlık çığlığa bağırınca, kendini yerden yere
vurunca her dediği olacak.
Ama ne yeni yetme anne babası
var karşısında ne de sadece kendisi bu
arenada. Siyaset, demokrasi farklılıkların diyalogla, seçimle gerçekleştiği bir
alan. Çok bağıranın, gürültü yapıp, karşısındakini pes ettirebileceği bir alan
değil.
Siyaset kuralları kaideleri olan
bir alan. Bu kurallara uymadan, şımarıklık yapmakla yapılan bir şey değildir.
Kuralsızlığın olduğu yerde kaos olur, manipülasyon olur, güdüm olur.
Hükümetler, Başbakanlar,
Bakanlar, Valiler değişir. Partiler değişir, yok olur gider. Ülkeler
süreklidir. O nedenle kaideler, prensipler sağlam ve daimi olmalıdır.
Saygınlıklar makamlar içindir ve yıpratılmamalıdır.
Çocukken bile şirin ve sempatik
karşılanmayan, anne babayı zora sokan marketteki şımarık çocuk modeli yetişkinken hiç çekilmeyen ve
zararı olan bir modeldir.
Bizler modern aileler ve gelişmiş
ülke olarak çocuklarımızın sadece iyi eğitim alarak, teknolojik olarak tüm imkânları
sunarak ve her açıdan denetimsiz bir bağımsızlık sunarak yetiştirebileceğimizi
sandık. Ama fena yanıldık. Çocuklarımızı sosyo/kültürel, siyasal ve ekonomik
yönünden geleceğe hazırlamadık. Onları geçmişten kopuk ve siyasetten uzak
yetiştirdik. Ne toplumla kaynaştırabildik ne de siyasete alıştırabildik.
Çoğunlukla mekanik ve teknolojik bir nesli duygusuz ve bencil yetiştirdik.
Şimdi bu nesil toplumla,
siyasetle ve kendi ile kendi lisanı ile tanışmaya kaynaşmaya çalışıyor. Herkes
birbirine yabancı ve herkes alanda acemi. Yol gösteren ve aracılık eden yok. Bu
süreci kırmadan, dökmeden ve birbirinden ayırmadan geçmeliyiz. O nedenledir ki
bazı prensiplere sadık kalmalı, saygı ve sevgi ekseninde bir arada kalmalıyız.
Zaman zaten bizleri değiştire değiştire, bir arada sürükleyecek tarihin
bilinmeyen girdaplarında.
Ülkemizde ekonomik gelişmeler
sıçramalar ve düşmeler ile hareket ettiğinden sosyo kültürel yapılar ya çok
ilerde ya da çok geride kalabilmektedir. Son 10 yılda ekonomik ve demokratik
yapı sıçrama şeklinde ileri gittiğinden, eskinin düşünce kalıpları ve kurumları
çok geride kaldı. Günümüzde yaşanan bu direnç, bu kopukluk ve anlamdırılmaya çalışılan
genç isyan bu sıçramaların bu zıplamaların negatif yansımalarıdır. Gelişmeler,
ilerlemeler ya da gerilemeler belli peridolarda ve yavaşlıkta olmadığından
toplumsal yapıların aynı seviyelerde tepki göstermesi, değişime uğraması
gerçekleşemiyor.
Günümüzde genç kuşak ülkenin
ekonomik zıplaması ile ileri bir düzeyde konumlanmış ve davranışlarını bu ileri
noktada şekillendirmeye başlamıştır. Kabul edilmese/görmezden gelinse hatta
ironik bir biçimde şu anki isyanın nedeni olsa da ülkemiz geçmişe göre daha demokratik
ve tepkilerini ifade edebilir bir noktada olduğundan, gençler bu tepkisel
gösterilerini sunabilmişlerdir. "Demokratik zıplamaya" kurumlar
(özellikle de siyasal partiler, devlet kurumları v.d) ayak uyduramadığından ve
sistemin hakim karakterleri eskini jargonunda günümüze hitap etmeye
çalıştıklarından bu çatışma patlak vermiştir. Aynı lisanı, aynı araçları
kullanmaya başladıklarında diyalog ve anlaşma kurulabilecektir.
Ülkeler trend topicler ile,
geçici heveslerle ve şımarık nesillerle yükselmez. Ülkeler kendini yetiştirmiş, diyalog
kurabilen, sorgulayıp, yorumlayıp ve prensip sahibi saygın nesiller ile ayakta
kalır.
O nedenle kendi meramını net ve anlaşılır bir
şekilde dile getirmiş, takdir ve iltifata mahzur bir hareketin kararında
sonlandırılıp, demokrasinin kuralları içinde takip edilmesi gerekir. Bundan
sonrası manipulosyona açık, sonu olmayan ve muhtemel kargaşa doğuracak bir
eyleme dönüşecektir.
(ilk yayın tarihi:11.06.2013 08:35:07)
(ilk yayın tarihi:11.06.2013 08:35:07)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder