Uzunca bir süredir dünyada büyük bir karmaşa, belirsizlik var. Bunu sürekli
kılan en önemli etkenlerden biri çeşitli bölgelerde süregelen iç karışıklıklar,
çeşitli ülkeler arası düşük yoğunluklu ancak sürekliliği olan çatışmalar.
Mantar gibi dünyanın her yerinde ufak tefekten, büyükçelerine olaylar
patlak verip ülke yönetimleri zorlaşıyor. Bu patlamaların nedenleri görünüşte
her ne kadar haklı nedenlere dayanıyor gibi görünse de, asıl niyet bu haklı
nedenlerin çok ötesinde oluyor. Bunun en önemli göstergesi de olayların
amacının dışında hedeflere yönelmesi hatta pek çoğunun şiddete aşırı meyil
etmesi olarak gösterilebilir.
Ülkemizde de pek çok denemesi yapılan ve çeşitli bedellerle atlatılan bu
olayların öncüsü "Arap Baharı" isimli doğuda yaşanılanlardı. Adı ile
ters yönlü bir etkisi olan bu olayların en büyük zararını gene o ülkeler ve
halkları yaşadı. Bahar diye yola çıkanlar ülkelerini kara kışa mahkûm ettiler.
Bir çeşit akıl tutulması, geçici bir delilik gibi kendi ülkelerini kendi elleri
ile yıkmaya kalkışanlar bunu iyi bir şeymiş gibi yaşadılar. Gerçekler ortaya
çıkmaya başlayıp bu etkiden çıktıklarında ise iş işten çoktan geçmişti. Şu
sıralar Avrupa'da ortaya çıkmaya başlayan bu olayların sonu ne yazık ki hiç bir
şekilde iyiye çıkmayacaktır.
Tabii ki yılların birikimi, yılların olumsuzlukları ve günümüzün getirdiği
anlamsızlık dönemi kişileri bir değer peşinde, bir anlam peşinde koşmaya
itiyor. Ancak şu an peşinden koşulan bu değil. Bu kitleleri kendi amaçları,
kendi kavgaları uğruna manipüle eden ve açıkça ortalıklarda görünmeyenlerin
etkisinde bambaşka ve sonu daha kötü bir dünyaya çıkacak bir yola
çıkarılanların yolculuğu.
Allah'a çok şükür bu tuzakları, bu saldırıları çok çok güçlü bir biçimlerde
def edip mümkün olan en az hasarlarla atlatabildik. Ülkemiz bu işlerden hep
güçlenerek çıktı. İnşallah bundan sonrada hep bu şekilde olur. Bunu başarmamızın
iki ana nedeni var: Birincisi halkımızın sağ duyusu ile ülkesine sahip çıkması,
nefretle anlamsız bir biçimde kaos yaratmaması buna yeltenenlere prim
vermemesi. İkincisi ise ülkeye hakim, güçlü ve halkın samimiyetle inanıp
arkasında durduğu bir liderin iş başında olmasıdır.
Her zaman dediğimiz gibi her ne olursa olsun en temel hedefimiz ülkenin
nizamı, istikrarı ve düzgün işleyebilen bir yönetimin teminidir. Hiçbir gerekçe
ile ülke yönetilemez hale getirilmemeli, bu yola çıkabilecek her ne var ise
önlenmelidir. Bir ülkeye sahip çıkılmak, iyiliğine bir şeyler yapılmak
isteniliyorsa öncelikli olarak o ülkenin yönetenlerinin arkasında durmak ve nizamı
sürdürebilmelerine imkan sağlamak gereklidir.
Eleştiri, rekabet, farklı kişiler, farklı partiler zamanı geldiğinde,
kurallar dahilinde seçildiğinde bu işin başına geçebilirler. Ancak illa ki başa
geçmek veya baştakine zorluklar çıkarma adına ülkenin birliği, nizamı tehlikeye
atılmamalıdır. Böyle bir durumda her ne oluyorsa hep beraber yanılır, hep
beraber bu yıkıntıların arasında kalırız.
Bu işlerden tek karlı çıkanlar fiili olarak ortalarda gözükmeyip
sesleri, yönlendirmeleri ve ruhları ile bu işleri başlatıp, amaçları uğruna
manipüle edip amaçları olan yıkıma ulaşanlar olur.
Ez cümle, her ne olursa olsun başkalarının, görünmeyenlerin güdümünde kendi
ellerimizle ülkemizi bir yıkıma sürüklememeli, yönetilemez bir duruma
düşürmemeliyiz. İyi de olsa kötü de olsa kendi ülkemizi kendimiz yönetmeli,
keyfini de cefasını da kendimiz sürmeliyiz.
Asıl önemli olan bu memleket kimin sorusuna hep bir ağızdan “BU MEMLEKET
BİZİM” diyebilmeliyiz; Her ne varsa gerisi TEFERRUATTIR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder