15 Aralık 2018

Bu Memleket Bizim

Uzunca bir süredir dünyada büyük bir karmaşa, belirsizlik var. Bunu sürekli kılan en önemli etkenlerden biri çeşitli bölgelerde süregelen iç karışıklıklar, çeşitli ülkeler arası düşük yoğunluklu ancak sürekliliği olan çatışmalar.

Mantar gibi dünyanın her yerinde ufak tefekten, büyükçelerine olaylar patlak verip ülke yönetimleri zorlaşıyor. Bu patlamaların nedenleri görünüşte her ne kadar haklı nedenlere dayanıyor gibi görünse de, asıl niyet bu haklı nedenlerin çok ötesinde oluyor. Bunun en önemli göstergesi de olayların amacının dışında hedeflere yönelmesi hatta pek çoğunun şiddete aşırı meyil etmesi olarak gösterilebilir.

Ülkemizde de pek çok denemesi yapılan ve çeşitli bedellerle atlatılan bu olayların öncüsü "Arap Baharı" isimli doğuda yaşanılanlardı. Adı ile ters yönlü bir etkisi olan bu olayların en büyük zararını gene o ülkeler ve halkları yaşadı. Bahar diye yola çıkanlar ülkelerini kara kışa mahkûm ettiler. Bir çeşit akıl tutulması, geçici bir delilik gibi kendi ülkelerini kendi elleri ile yıkmaya kalkışanlar bunu iyi bir şeymiş gibi yaşadılar. Gerçekler ortaya çıkmaya başlayıp bu etkiden çıktıklarında ise iş işten çoktan geçmişti. Şu sıralar Avrupa'da ortaya çıkmaya başlayan bu olayların sonu ne yazık ki hiç bir şekilde iyiye çıkmayacaktır.

Tabii ki yılların birikimi, yılların olumsuzlukları ve günümüzün getirdiği anlamsızlık dönemi kişileri bir değer peşinde, bir anlam peşinde koşmaya itiyor. Ancak şu an peşinden koşulan bu değil. Bu kitleleri kendi amaçları, kendi kavgaları uğruna manipüle eden ve açıkça ortalıklarda görünmeyenlerin etkisinde bambaşka ve sonu daha kötü bir dünyaya çıkacak bir yola çıkarılanların yolculuğu.

Allah'a çok şükür bu tuzakları, bu saldırıları çok çok güçlü bir biçimlerde def edip mümkün olan en az hasarlarla atlatabildik. Ülkemiz bu işlerden hep güçlenerek çıktı. İnşallah bundan sonrada hep bu şekilde olur. Bunu başarmamızın iki ana nedeni var: Birincisi halkımızın sağ duyusu ile ülkesine sahip çıkması, nefretle anlamsız bir biçimde kaos yaratmaması buna yeltenenlere prim vermemesi. İkincisi ise ülkeye hakim, güçlü ve halkın samimiyetle inanıp arkasında durduğu bir liderin iş başında olmasıdır.

Her zaman dediğimiz gibi her ne olursa olsun en temel hedefimiz ülkenin nizamı, istikrarı ve düzgün işleyebilen bir yönetimin teminidir. Hiçbir gerekçe ile ülke yönetilemez hale getirilmemeli, bu yola çıkabilecek her ne var ise önlenmelidir. Bir ülkeye sahip çıkılmak, iyiliğine bir şeyler yapılmak isteniliyorsa öncelikli olarak o ülkenin yönetenlerinin arkasında durmak ve nizamı sürdürebilmelerine imkan sağlamak gereklidir.

Eleştiri, rekabet, farklı kişiler, farklı partiler zamanı geldiğinde, kurallar dahilinde seçildiğinde bu işin başına geçebilirler. Ancak illa ki başa geçmek veya baştakine zorluklar çıkarma adına ülkenin birliği, nizamı tehlikeye atılmamalıdır. Böyle bir durumda her ne oluyorsa hep beraber yanılır, hep beraber bu yıkıntıların arasında kalırız.  Bu işlerden tek karlı çıkanlar fiili olarak ortalarda gözükmeyip sesleri, yönlendirmeleri ve ruhları ile bu işleri başlatıp, amaçları uğruna manipüle edip amaçları olan yıkıma ulaşanlar olur.

Ez cümle, her ne olursa olsun başkalarının, görünmeyenlerin güdümünde kendi ellerimizle ülkemizi bir yıkıma sürüklememeli, yönetilemez bir duruma düşürmemeliyiz. İyi de olsa kötü de olsa kendi ülkemizi kendimiz yönetmeli, keyfini de cefasını da kendimiz sürmeliyiz.

Asıl önemli olan bu memleket kimin sorusuna hep bir ağızdan “BU MEMLEKET BİZİM” diyebilmeliyiz; Her ne varsa gerisi TEFERRUATTIR.