27 Temmuz 2016

Tiyatro

Belki de tarihimizin en ciddi, en tehlikeli ve en yok edici saldırılarından birini yaşadık.

Hem de elimiz kolumuz bağlı, göstere göstere, bağıra çağıra gelen bir yıkıma mucize denebilecek bir çılgınlıkla, bir vurdumduymazlıkla bir anlamsızlıkla karşı koyduk.

Kâğıt üzerinde olan, hiçbir şey anlam ifade etmedi bu işte. Ne tehditler, ne tedbirler, ne uyarılar, ne planlar, ne eğitimler, ne tuzaklar kâğıda döküldüğü gibi neticelenmedi.

Mahkemeler, açık veya gizli ihbarlar, gazetecilerin, yazarların kendilerini yırtarcasına kaleme aldıkları tehlikeyi tarifleyen yazıları, kurumların kendi içinde yok olup giden çığlıkları bu kara geceyi engelleyemedi.

Bu çaresiz, etkisiz çığlıklara, uyarılara ve çabalara karşı gelişen hain girişim amaçladığı yıkıma ulaşamadan sihirli bir dokunuşla, mucize bir çıkışla yok oldu gitti.

Milletin kendine “Deniz Feneri” yaptığı, tüm zifiri karanlıklarda ışık olarak aradığı Erdoğan’ın tek bir işareti ile mucize sokaklarda can bulmaya, etki salmaya başladı. Öyle ki hiçbir aklın, mantığın ve beklentinin anlayamadığı şeyler oldu.

Tanklar, tüfekler, uçaklar, bombalar öylece kalakaldı. Etkisini yitirdi, teslim oluverdi. Yılların askeri eğitimi, teknolojinin birikimi, silahların yıkımı bu mucize karşısında değersizleşti, tuz buz olup buharlaşarak arşa uçtu gitti.


Kimse ne olduğunu anlayamadı. Bu yaşanılanlar kimisine bir kâbus, kimisine bir oyun, kimisine ise hiç yaşanmamış bir dejavu gibi geldi.

Geçmişte o kadar çok işe yarayan planlar, oyunlar tuzaklar bu sefer bu mucize ile anlamsız, acımasız, dramatik ve rezil bir hale vardı.

Bu mucizeyi sağlayan tek gerçek “İNANÇTI”. Bu inançtı Erdoğan’ı Millete siper eden; Bu inançtı Milleti Erdoğan’a aşık eden; Bu inançtı, İnananları tek yürek, tek bilek olarak sokaklarda, bu hayasız saldırıya karşı birleştiren.

O hain kalkışmanın başlarında bir söz, bir kelam yetti, bu İnancı harekete geçirip, bu yolda inananları tek bilek yapmaya. Ve “O AN” dan sonra korku düşmeye başladı, bu hainliği planlayanlara, oynatanlara ve sahnedeki figüranlara. Bu bir OYUN diye fırladılar ortaya. Başkanlık dediler, seçim dediler, anket dediler……  Ama nafile…..

Yazdıkları, kurguladıkları, çalıştıkları, rolleri dağıttıkları, bu rezil tiyatro Seyirci olmasını bekledikleri Milletin sahneyi basması ile alt üst oldu. O yüzden hep bir ağızdan “Bu bi oyun” “Bu bi Tiyatro” diye ortaya atıldılar.

Bu topraklar üstünde bırakın böyle “Vatana kast etmiş” gerçekçi tiyatroları, ilkokullardaki küçük piyesleri bile ciddiye alıp basan vatanseverlerin olduğu bir ülkede böyle bir girişim en hafif adlandırılması ile “Ahmaklık” olarak seslendirilebilir. Öyle ki düne kadar 100 yıl öncesi yaşanmışları canlandıran kahramanlık hikâyelerinde düşmanı canlandıracak figüran bile bulunamazdı bu memlekette.

Ama ne yazık ki bu inanç bu düşünce öyle bir yıkıldı, öyle bir ele geçirildi ki bırakın figüranı her yanda Başrole soyunmuş hainler kasıla kasıla ortalıklarda cirit atmaya başladı. Bundan cesaretle böyle bir Tiyatro sahnelenmek istendi bu topraklar üzerinde.

Ne mutlu ki bu Millet ile ilgili pek çok şeyi çözdüler, pek çok şeyi deforme ettiler, pek çok zehri şırınga ettiler ama bir şey çözemediler, gücünü eksiltemediler: İnanç dolu yüreklerdeki “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” düsturunu. Nasıl da BİR oldu, bin bir parça, bin bir fikir, bin bir renk, bin bir inanç, bin bir bakış. Nasıl da bir BİLEK oldu, birbirine doğru yumruk olmuş bin bir el.

Bu topraklar üzerinde ne piyesler, ne tiyatrolar, ne filmler oynandı/çekildi. Ama her seferinde Millet daha bir bilgilendi, daha bir bilendi ve daha bir içine girdi bu sahnelerin. Artık öyle bir noktaya geldi ki Millet; Bu oyunların seyircisi, figüranı, ezileni, itileni olmaktan çıkıp; Beğenmediği her sahnede oyunu değiştiren, sahneleri deviren ve CASTı darmadağın eden bir konuma geldi.

Milletin bu sert/kararlı/ani/ tokadı ile kendine gelenler ya kaçtı saklandı sahneden, ya tüydü gitti rejiden, ya kılık değiştirdi, rol değiştirdi aniden ya da ahmakça kurban oldu rolüne.

Öyle kızgın öyle atik ve öyle BİR oldu ki bu güçlü Vatanseverler, ayırmak, gevşetmek ve sakinleştirmek biçare kaldı bu gafillerin çehresinde. Son bi umutla “Bu bi tiyatro” diyerek kayıp oldu gittiler bu şanlı sahneden….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder