19 Mayıs 2016
18 Mayıs 2016
Bizler için Düğün de Cenaze de değer verdiğimiz kutsal gördüğümüz vakur törenlerdir
Utanmazlığın üst
sınırlarını aşmak konusunda her hangi bir yazılı kaynak var mıdır, bilmiyoruz.
Ancak bildiğimiz bu konuda ülkemiz sınırları içinde bizden görünüp aslen bizden
olmayan pek çok örnek olduğudur.
En son
Cumhurbaşkanımızın "Mankurt" olarak dile getirdiği kavram bu yolda
olanları çok iyi tarif etmektedir. Oradaki değişim bir baskı, zorlama ve
mecburiyet ile olduğu halde bizdeki tamamen kişilik bozukluğu, karakter
eksikliği gibi pek çok nedenden, isteğe bağlı gönüllü olarak olmaktadır.
Kodları ile öyle oynanmış, öyle gevşemiş ve öyle dikiş tutmaz utanmazlar var
ki, bunlar için millet düşmanlarının bir şey yapmasına gerek kalmamaktadır.
Onlar sahipleri
bildikleri yapılara yaranmak için yapmadıkları maskaralık, hainlik, çirkeflik,
insanlık dışı şey yoktur. O kadar arınmışlardır ki insana değer katan
vasıflardan, alt seviyede bulunan hayvanlardaki onurdan, sadakatten, vefadan ve
sevgiden bile yoksundurlar.
Tek gayeleri vardır
sahip bildiklerine yaranmak. Onun dışında en ufak bir çizgileri, duruşları ve
insana ait karakter kırıntıları yoktur. Anında tükürdükleri yalarlar, iyi dediklerini
kötülerler, sevdiklerini, yerler, sevmediklerini baş tacı ederler de,
ederler.... Sonu yok......
Şimdi bu utanmazlık
zırhını yırtmış kendi olmayanlar kalkmışlar Genelkurmay başkanımız Hulusi
Paşa'yı sözde adamlık yapıyorlarmışçasına eleştirmeye kalkıyorlar.
Bunların gözünde
"Düğün" tüm sınırların aşıldığı, eğlence dedikleri azgınlığın tavan
yaptığı, kutlamaların sınırsız alkol eşliğinde olduğu vur patlasın çal oynasın
bir tören sanıyorlar.
Nasıl ki "Şeb-i
Aruz" törenlerini Semazenlerin dönüşünden ibaret sayanlar gibi bu aymazlar
da düğünleri böyle sanıyorlar.
Ülkemizin aslı sahipleri
bizler için Düğün de Cenaze de değer verdiğimiz kutsal gördüğümüz vakur
törenlerdir. Her ikisi de insanın insan yapan değerlerin kutsandığı toplumsal
etkinliklerdir. Bu törenler ile sosyal dayanışma, paylaşım, bir olma, beraber
olma duyguları ile mutluluk ile hüzün bizi biz yapar.
Bahsedilen “Düğün” dualar
eşliğinde, kutsal evlilik kurumuna adım atan çifte Allah nezdinde kabul gören
Şahitliktir. Düğünün diğer kısmı ise kendilerinde varmış gibi davrandıkları
hassasiyet nedeni ile yapılmamıştır.
12 Mayıs 2016
Deniz Fenerimiz Erdoğan olacaktır
Anlaşılan daha çok
şaşıracağız, daha çok beklenmedik durumlarla karşılaşacağız ve daha çok
huzursuzlaşacağız. Geçmişin onca tecrübesine rağmen…..
Çok şükür ki geçmişin
genlerimize işlediği bekle ve gör, oluruna bırak davranış kalıtsalları böyle
durumlarda anlık kararlardan ve tepkilerden bizleri alıkoymakta ve pek çok
musibetten en az hasarla kurtulmamıza neden olmaktadır.
Ancak hiç birimize
neden, niçin gibi sorgulama ve olanları yorumlama kalıtsal bir miras olarak
geçmediğinden, benzeri oyunlara, benzeri tuzaklara her defasında düşerek zaman
ve enerji kayıp etmekteyiz.
Ezbere kurgulanan
oyunlara zorlanmadan bizden kuklalar, figüranlar bulan düşmanlar yüzyıllardır
bizleri bu şekilde istedikleri noktalarda sömürmekte ve kontrol altında
tutabilmektedirler.
Bu düzeneği bir şekilde
fark edenler, fark ettirmeye yeltenenler veya farkında olmadan tesadüflerle
çomak sokmaya çalışanlar tesadüflere kurban giderek oyun dışına itilmekteler.
Uzun yıllar sonra ilk
defa bir lider bu oyuna güçlü bir biçimde çomak sokmakta ve rutin gidişatını
engellemektedir. Her türlü hile, hurda, ihanet, arkadan hançerleme, içten
çürütme ile bırakın yıkmayı, engelleyemedikleri bu lider Recep Tayyip
Erdoğan’dan başkası değil.
Ta belediye başkanlığı
döneminde bunların tehlike radarına takılan Erdoğan uydurma bir suçla,
kargaların bile gülemeyeceği saçmalıklar tiyatrosu ile hapse atıldı. Buna o
günlerde kimsecikler gıkını çıkarmadı. Hatta zil takıp oynayanların bir kısmı
“Muhtar bile olmaz” diye manşetde attılar (İfade özgürlüğü, demokrasi,
eleştiri gibi kavramlar o dönemde revaçta değildi. Yoksa şimdi ki gibi
kişilere, kurumlara, kutsal değerlere açıkça, alçakça yapılan hakaret, iftira,
tehdit gibi örnekler benzer çevrelerce ne güzelde görmezden gelinmekte, korunup, beslenmekte!).
Allah'ın taktirine bakın
ki "O" şimdi, Cumhurbaşkanlığı külliyesinde her ay Muhtarları baş köşe yapıp,
bu özgürlük ve vatan düşkünlerini çıldırtmanın keyfine varıyor.
Yüzyıllarca uğraştılar, bu düzeni kurabilmek adına. 1700’lü yılların sonunda başladı bu hastalıklı
oyun. Yavaş yavaş sızdılar vatanın en kuytu noktalarına. Ne devlet adamlarına
kıydılar, ne vatan evlatlarını kontrol altına aldılar ve bize karşı haince
planlarında maşa olarak kullandılar. Birinci dünya savaşı ile zaferlerini ilan
edip yüzyıla yakın hüküm sürdüler vatan coğrafyasında.
O kadar saçmalığa, o
kadar bize yakışmayana, o kadar bizden olmayana ve o kadar biz olmayana
eyvallah deyip, sineye çektik ki taş olsa un ufak olur, zerreleri ummana yayılırdı. Ama biz dağılmadık, bir olduk, güçlendik ve sertleşmeye başladık.
Sertleştikçe can yakmaya, can almaya başladık.
Artık kontrolden çıkmaya
yakın bir noktada kavganın en hayasız, en alçakça ve en hoyratça yapıldığı
yerdeyiz. Tünelden önceki son çıkıştayız. Belki de Kara tren gibi karanlık
tünele girip, aydınlık bir geleceğe son sürat hızlı tren olarak çıkacağız. Kim
tutacak o zaman bizim gibi deli fişekleri….. Peşimizde bizler gibi bu oyunun
diğer garipleri.
Bu yaklaşan fırtınada,
karanlık dehlizlerde, her türlü çirkeflikle, beklenmedik ihanetlerde bizi
aydınlığa götüren ve bize yolu gösteren Deniz Fenerimiz Erdoğan olacaktır. Her
ne şart altında olursa olsun bu oyunu bozmak ve hayali kurulan güzel günlere
güçlü ve hızlı bir biçimde gitmek istiyorsak sımsıkı bir olmalı ve tüm
saldırıların hedefinde olan Erdoğan’a güç kuvvet vermeli, onu ileriye
taşımalıyız. Her ne kadar en büyük darbeleri içten, sırtına en etkili
hançerleri dost bildiklerinden yese de biz onu zirvede tutabilecek durumdayız.
Bu bizim bir olma
mücadelemizdir. Bu bizim güç ama güçlü olma mücadelemizdir. Bu yolda kimler
kimler pes edip, geri dursa da, rotayı şaşırıp farklı yanlara kırsa da, şeytana
uyup ta karşı safta yer tutsa da “O” Yolundan hiç şaşmadı, yolundakileri hiç
şaşırtmadı, yarı yolda bırakmadı, yanlış yollara sapmadı. Her adımda biraz daha
yalnızlaşsa da, daha güçlü, daha kahpe tuzaklara hedef olsa da dimdik eğilmeden
hedefe doğru yol aldı.
Bu yolda tek dayanağı
biz olduk. Biz bir oldukça GÜÇ olduk. Güç devrilen, güçleri deviren Güçlü bir
devlet olduk.
Bundan sonra da böyle
olmalı ve yola böyle devam etmeliyiz. Hiçbir kuvvet bu karanlık tünelden
aydınlığa güçlü ve hızlı bir biçimde çıkmamızı engelleyemez. Tıpkı bin yıl önce
başardığımız gibi binlerce yıl sürecek yeni bir dönem bizimkisi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)