18 Mayıs 2016

Bizler için Düğün de Cenaze de değer verdiğimiz kutsal gördüğümüz vakur törenlerdir

Utanmazlığın üst sınırlarını aşmak konusunda her hangi bir yazılı kaynak var mıdır, bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bu konuda ülkemiz sınırları içinde bizden görünüp aslen bizden olmayan pek çok örnek olduğudur.

En son Cumhurbaşkanımızın "Mankurt" olarak dile getirdiği kavram bu yolda olanları çok iyi tarif etmektedir. Oradaki değişim bir baskı, zorlama ve mecburiyet ile olduğu halde bizdeki tamamen kişilik bozukluğu, karakter eksikliği gibi pek çok nedenden, isteğe bağlı gönüllü olarak olmaktadır. Kodları ile öyle oynanmış, öyle gevşemiş ve öyle dikiş tutmaz utanmazlar var ki, bunlar için millet düşmanlarının bir şey yapmasına gerek kalmamaktadır.

Onlar sahipleri bildikleri yapılara yaranmak için yapmadıkları maskaralık, hainlik, çirkeflik, insanlık dışı şey yoktur. O kadar arınmışlardır ki insana değer katan vasıflardan, alt seviyede bulunan hayvanlardaki onurdan, sadakatten, vefadan ve sevgiden bile yoksundurlar.

Tek gayeleri vardır sahip bildiklerine yaranmak. Onun dışında en ufak bir çizgileri, duruşları ve insana ait karakter kırıntıları yoktur. Anında tükürdükleri yalarlar, iyi dediklerini kötülerler, sevdiklerini, yerler, sevmediklerini baş tacı ederler de, ederler.... Sonu yok......

Şimdi bu utanmazlık zırhını yırtmış kendi olmayanlar kalkmışlar Genelkurmay başkanımız Hulusi Paşa'yı sözde adamlık yapıyorlarmışçasına eleştirmeye kalkıyorlar.

Bunların gözünde "Düğün" tüm sınırların aşıldığı, eğlence dedikleri azgınlığın tavan yaptığı, kutlamaların sınırsız alkol eşliğinde olduğu vur patlasın çal oynasın bir tören sanıyorlar.

Nasıl ki "Şeb-i Aruz" törenlerini Semazenlerin dönüşünden ibaret sayanlar gibi bu aymazlar da düğünleri böyle sanıyorlar.

Ülkemizin aslı sahipleri bizler için Düğün de Cenaze de değer verdiğimiz kutsal gördüğümüz vakur törenlerdir. Her ikisi de insanın insan yapan değerlerin kutsandığı toplumsal etkinliklerdir. Bu törenler ile sosyal dayanışma, paylaşım, bir olma, beraber olma duyguları ile mutluluk ile hüzün bizi biz yapar.

Bahsedilen “Düğün” dualar eşliğinde, kutsal evlilik kurumuna adım atan çifte Allah nezdinde kabul gören Şahitliktir. Düğünün diğer kısmı ise kendilerinde varmış gibi davrandıkları hassasiyet nedeni ile yapılmamıştır.

12 Mayıs 2016

Deniz Fenerimiz Erdoğan olacaktır

Anlaşılan daha çok şaşıracağız, daha çok beklenmedik durumlarla karşılaşacağız ve daha çok huzursuzlaşacağız. Geçmişin onca tecrübesine rağmen…..

Çok şükür ki geçmişin genlerimize işlediği bekle ve gör, oluruna bırak davranış kalıtsalları böyle durumlarda anlık kararlardan ve tepkilerden bizleri alıkoymakta ve pek çok musibetten en az hasarla kurtulmamıza neden olmaktadır.

Ancak hiç birimize neden, niçin gibi sorgulama ve olanları yorumlama kalıtsal bir miras olarak geçmediğinden, benzeri oyunlara, benzeri tuzaklara her defasında düşerek zaman ve enerji kayıp etmekteyiz.

Ezbere kurgulanan oyunlara zorlanmadan bizden kuklalar, figüranlar bulan düşmanlar yüzyıllardır bizleri bu şekilde istedikleri noktalarda sömürmekte ve kontrol altında tutabilmektedirler.

Bu düzeneği bir şekilde fark edenler, fark ettirmeye yeltenenler veya farkında olmadan tesadüflerle çomak sokmaya çalışanlar tesadüflere kurban giderek oyun dışına itilmekteler.

Uzun yıllar sonra ilk defa bir lider bu oyuna güçlü bir biçimde çomak sokmakta ve rutin gidişatını engellemektedir. Her türlü hile, hurda, ihanet, arkadan hançerleme, içten çürütme ile bırakın yıkmayı, engelleyemedikleri bu lider Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil.

Ta belediye başkanlığı döneminde bunların tehlike radarına takılan Erdoğan uydurma bir suçla, kargaların bile gülemeyeceği saçmalıklar tiyatrosu ile hapse atıldı. Buna o günlerde kimsecikler gıkını çıkarmadı. Hatta zil takıp oynayanların bir kısmı “Muhtar bile olmaz” diye manşetde attılar (İfade özgürlüğü, demokrasi, eleştiri gibi kavramlar o dönemde revaçta değildi. Yoksa şimdi ki gibi kişilere, kurumlara, kutsal değerlere açıkça, alçakça yapılan hakaret, iftira, tehdit gibi örnekler benzer çevrelerce ne güzelde görmezden gelinmekte, korunup, beslenmekte!).

Allah'ın taktirine bakın ki "O" şimdi, Cumhurbaşkanlığı külliyesinde her ay Muhtarları baş köşe yapıp, bu özgürlük ve vatan düşkünlerini çıldırtmanın keyfine varıyor.

Yüzyıllarca uğraştılar, bu düzeni kurabilmek adına. 1700’lü yılların sonunda başladı bu hastalıklı oyun. Yavaş yavaş sızdılar vatanın en kuytu noktalarına. Ne devlet adamlarına kıydılar, ne vatan evlatlarını kontrol altına aldılar ve bize karşı haince planlarında maşa olarak kullandılar. Birinci dünya savaşı ile zaferlerini ilan edip yüzyıla yakın hüküm sürdüler vatan coğrafyasında.

O kadar saçmalığa, o kadar bize yakışmayana, o kadar bizden olmayana ve o kadar biz olmayana eyvallah deyip, sineye çektik ki taş olsa un ufak olur, zerreleri ummana yayılırdı. Ama biz dağılmadık, bir olduk, güçlendik ve sertleşmeye başladık. Sertleştikçe can yakmaya, can almaya başladık.

Artık kontrolden çıkmaya yakın bir noktada kavganın en hayasız, en alçakça ve en hoyratça yapıldığı yerdeyiz. Tünelden önceki son çıkıştayız. Belki de Kara tren gibi karanlık tünele girip, aydınlık bir geleceğe son sürat hızlı tren olarak çıkacağız. Kim tutacak o zaman bizim gibi deli fişekleri….. Peşimizde bizler gibi bu oyunun diğer garipleri.

Bu yaklaşan fırtınada, karanlık dehlizlerde, her türlü çirkeflikle, beklenmedik ihanetlerde bizi aydınlığa götüren ve bize yolu gösteren Deniz Fenerimiz Erdoğan olacaktır. Her ne şart altında olursa olsun bu oyunu bozmak ve hayali kurulan güzel günlere güçlü ve hızlı bir biçimde gitmek istiyorsak sımsıkı bir olmalı ve tüm saldırıların hedefinde olan Erdoğan’a güç kuvvet vermeli, onu ileriye taşımalıyız. Her ne kadar en büyük darbeleri içten, sırtına en etkili hançerleri dost bildiklerinden yese de biz onu zirvede tutabilecek durumdayız.

Bu bizim bir olma mücadelemizdir. Bu bizim güç ama güçlü olma mücadelemizdir. Bu yolda kimler kimler pes edip, geri dursa da, rotayı şaşırıp farklı yanlara kırsa da, şeytana uyup ta karşı safta yer tutsa da “O” Yolundan hiç şaşmadı, yolundakileri hiç şaşırtmadı, yarı yolda bırakmadı, yanlış yollara sapmadı. Her adımda biraz daha yalnızlaşsa da, daha güçlü, daha kahpe tuzaklara hedef olsa da dimdik eğilmeden hedefe doğru yol aldı.

Bu yolda tek dayanağı biz olduk. Biz bir oldukça GÜÇ olduk. Güç devrilen, güçleri deviren Güçlü bir devlet olduk.

Bundan sonra da böyle olmalı ve yola böyle devam etmeliyiz. Hiçbir kuvvet bu karanlık tünelden aydınlığa güçlü ve hızlı bir biçimde çıkmamızı engelleyemez. Tıpkı bin yıl önce başardığımız gibi binlerce yıl sürecek yeni bir dönem bizimkisi.