Beklenen ve İstenmeyen son geldi
çattı. Türk jetleri sınır güvenliğini ihlal eden Rus jetini düşürdü.
Düşürülmenin öncesi ve sonrası korkaklar ve hainler birbirine zıt tepkileri ile
yine yüzsüzce kendilerini deşifre ettiler.
Öncelikle belirtelim ki bu olayda
kusur varsa, art niyet varsa, dostluğa ihanet varsa, sözünde durmama varsa
hepsi Rus tarafına aittir. Ülkemiz bu konudaki samimiyetini, affetme
büyüklüğünü önceki ihlallerde fazlası ile göstermiş, olumsuz tüm itham ve
etkileri sineye çekmiştir. Bundan sonrası göz yumma ve taviz vermeye girer ki, o
da her açıdan bir gaflet olarak adlandırılır. Çok şükür ki ülkemiz temkinli ve
anlayışlı duruşunu gaflete dönüştürmeden kararında göstermiştir.
Sınırları ihlal etme, dost
dediğin ülkenin kendi canından/kanından dediklerini bombalamak,
hassasiyetlerini dikkate almamak, gayri ciddi tepkilerde bulunmak en hafif hali
ile Rus tarafının densizliğidir.

Devlet ve millet güçlü iken yer
altlarında, yaban diyarlarda sinip pusuda bekler, güçlünün, hakimin içlerine
sızmanın yollarını ararlar. İçeri sızdıktan sonra tüm bildikleri gayri ahlaki
yollar dahil tüm oyunlarla içeriden bu düzeni, bu gücü yıkmaya uğraşırlar.
Başardıklarında ise tüm pis dünyaları ile insanlık dışı, vicdan dışı yollarla
bunun yağmalamasını yapıp, millete kan kustururlar.
Uçak düşürülene kadar, Rusların
ihlallerini göklere çıkaran bizleri pısırıklıkla, korkaklıkla ve güçsüzlükle
suçlayanlar; Uçak düştükten sonra bizleri savaş sevdalısı, haddini, hukukunu
bilmeyen külhanbeyi olarak suçlamakta. Ne devlet yönetimine, ne diplomasiye ne
de askeri jargona uymayan bu art niyetli ve kokuşmuş ithamlar tipik bir hain ve
korkak zihinlerin ürünü.
Durmadan ülkesinin zarar görmesi,
tökezlemesi ve başarısız olması adına faaliyette bulunup, dış destekçileri ile
işbirliği yapanlar, bu yolda her türlü tuzağı, işbirliğini ve ihaneti
yaparlarken, ülkenin her başarısında, her dik duruşunda, her kendine gelişinde
irkilip, tüm yok oluş çabalarının biçareliği ile pis yüzlerini nafile
göstererek daha da küçülmekteler.
Çok şükür ki dirayetli, bir olmuş
ve aynı hedefe baş koymuş bir iktidar ile, bu yolda ona destek veren ve tüm
tuzakları boşa çıkaran ve hainleri gözünden tanıyan vakur, akıllı ve sağlam bir
milletimiz var.
Çok şükür ki cesareti akılla
harmanlayan, korkaklıkla temkini ayıran ve önceliği millet olan dim dik bir
adam var başta. Gerisi hava civa....
Tarihin nasıl yazıldığı ve nasıl
okunduğu geçmiş sayfalarında dolu dolu. Açıp bakanların ilk görecekleri
atalarımızın yaptıkları olacaktır. Cesaretle, inançla, kalemle, kılıçla, canla,
kanla yazdıkları, ilim ve irfanla yoğurup vicdanla sundukları bir yaşamın destanı.
Ve son sayfasında yarım kalan
destanın duraklama anları;
Korkma, sönmez bu şafaklarda
yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten
en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır,
parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir
ancak.
diye başlayan, ve;
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey
şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın
hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok
izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın
hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan,
milletimin istiklâl!
diye devam eden yeminle
mühürlenmiş ve yeniden başlayacağı kutlu yürüyüşüne kadar ona eşik etmiştir. Bu
millet zamanı geldiğinde bu mühürleri sökecek ve tarihi anlı şanlı bir biçimde
yazmaya devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder