Bizle millet olarak çok fazla
sabırlı, tahammüllü ve affedici bir toplumuz. Bu özelliklerimiz kısa vadede
öfkemizin dinmesine fayda etmese de, çektiğimiz acıları, elemleri azaltmasa da,
uzun vadede çok önemli faydalar sağlamaktadır.
Özellikle bize karşı kin, nefret,
zülüm gösterenlere karşı bu yanımızı fazlası ile öne çıkarsak ta, kendimize,
özümüze karşı da bi o kadar katı ve tavizkarsısız.
Yıllarca siyasi yapının ve baskın
konjektürel ortamın desteği, kayırması ve şişirmesi sonucu bizlere sanatçı,
bilim adamı diye yutturulan veya mecbur bırakılan pek çok işe yaramaz var
hayatımızın çeşitli alanlarında.
Toplumun kendine gelmesi,
yapıların ve güç dengelerinin değişmesi ile bu kurulu düzeni kayıp eden bu işe
yaramazlar, gözden nizamdan düştükçe, insanlıktan yeterince
nasiplenmediklerinden dolayı oralarda da alt seviyelerdeki ederlerine dönmekte
ve bu dönüşlerde de seviyesizliklerini, yetersizliklerini göz önüne
sermektedirler.
En büyük vasıfları içinde
oldukları ve nemalandıkları topluma karşı kibirleri ile soslanmış kibirleri,
tiksintileri ve hor görmelerini dışa vurmaları olan bunlardan her türde bolca
mevcut ülkemizde. Kimi açıktan açığa bu yönlerini her vesile ile gösterirken,
kimileri ise hala nemalanacakları rızıkları olduğundan alttan alta, gizliden gizliye
bunu yapmaktadırlar.
Bunların öne çıkan özellikleri: (Onlar gibi yaşamayan, onlar gibi
düşünmeyen halkı)
- Cahil görmeleri
- Çıkarcı görmeleri
- Beceriksiz görmeleri
- Geri kafaları görmeleri
- Gereksiz görmeleri
- Zararlı görmeleri
- Faydasız görmeleri
- Hakarete açık görmeleri
- Sahipsiz görmeleri
- Memlekette hak sahibi görmemeleri
- Sosyal yaşamdan uzak tutulmaları gerektiği
- Kamudan uzak tutulmaları gerektiği
- İnançlarından ötürü suçlanmaları
- İnançlarının bir hak olmadığı
- Fikirlerinin gülünç olduğu....
Ve daha binlerce hakir gören,
hakaret içeren, nefret besleyen ve iğrenen görüş düşünce ile ekmeğimizi yiyip
bu çatı altında at koşturdular.
Biz bu kadar hakarete, bu kadar
küfre, bu kadar zulme nasıl dayanıp ta bu kibir dolu işe yaramazlara
katlanabildik acaba? Sabrımız, tevekkülümüz Mevlana'dan mıdır? Yunus'tan mıdır?
Hacı Bektaş'tan mıdır? Yoksa Yaradana olan yıkılmaz inançtan mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder