30 Eylül 2015

Alman Disiplini Türk Vicdanı

Yüzyıla yakındır hayatın her alanında, ülkemiz gelmişi ve geçmişi ile bir küçümsenme, beğenmeme, layık görmeme vb şekiller ile öz güveni olmayan, kendini inkar eden ve yabancıya hayran ettirilen bir algı kapanının içinde ezilip, büzülmektedir. Bunu siyasetten spora, sanattan bilime, sosyal hayattan iş hayatına her alanda görmek mümkün.

Sanki hiç mi iyi yanımız yokmuş gibi, sanki hiç mi gurur duyulacak işlerimiz, uğraşlarımız yokmuş gibi bize dayatılmış ve içerideki bu işin korucuları tarafından büyütülerek canlı tutulmuştur.

Halbuki bizler muhteşem bir tarihi zenginliğe sahip, dünya kültürüne, tarihine ve sosyal yaşantısına köklü etkiler yaratmış kadim uygarlıklardan birine sahibiz. Öyle ki en haşmetli zamanlarımızdan en zor durumdaki anlarımızda dahi insanlığımızı kayıp etmemiş, dünyanın vicdanı olmuş bir milletiniz.

Bizden önce ve bizden sonra yaşadıklarını sorgulayabilen tüm toplumlar hem geçmişlerine özlem ile baka kalmakta hem de atalarının yapmış olduğu hataların, hainliklerin ve yanlış tercihlerin sonuçlarına katlanmaya çalışırken, bir yandan da kurtulmanın yollarına bakmaktadırlar. Ancak kurulan oyun öyle karmaşık, öyle iç içe geçmiş kandırmacalar, hainliklerle örgülüdür ki, bu düzenekten çıkmaları da zordur.

Daha düne kadar “Alman Disiplini”, “Alman Kurallara uyma hassasiyeti”, “Almanların yasalar karşısında komşularını bile şikayet etmeleri” vb pek çok örnek dillendirilip duruyordu. 

Nasıl bir düzense, nasıl bir propaganda ise, anlaşılmaz, bunu Almanya’dan gelen gurbetçilerden, iki satır okumuş kelam sahibine kadar herkes, bizleri yererek,  bıkmadan usanmadan uslarımıza dikte ediyordu.

Hâlbuki bunun temeli “Alman Despotizminden” başka bir şey değildi. İnsan vicdanını, insan iradesini saf dışı bırakan; İnsanın robotlaştırıp, sistemin kölesi yapan bir yapı idi bu.

Öyle ki bugünlerde dikkatimizi çeken bir sosyal medya paylaşımı bunu çok güzel ifade etmektedir:

Almanya’da bir Lise Müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş.



“Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.


Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.Sizlerden isteğim şudur. Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”

Buradan günümüze gelirsek,  aynı "Bilgili Canavarlar" aynı “Becerikli Psikopatlar” yeniden güç kazanmaya ve zarar vermeye başlamışlar.  Yakın zamanlarda yakılan Türk evleri, Dönerci cinayetleri, Ukranya iç savaşı, Suriye ve Mülteciler ve daha gündeme gelmeyen veya gözümüzden kaçan pek çok olay. Ayrıca Gezi olaylarında, Okmeydanı'nda, Güneydoğu’da ve Suriye, Irak’ta cirit atan Alman ajanları, sözde gazeteci ve Vekilleri. Veee unutmadan Hamburg’ta bilmediğimiz yaşanılanlar…

Asıl bomba, asıl şok yaratan ise bugünlerde ortaya çıktı. “Büyük Alman Sahtekârlığı”. Artık lügatlerimizde buda yer alacak. Hani o kurallara bağlılık, disiplin ve hatayı, kural ihlalini en yakının yapsa bile ihbar eden Alman hikâye anladığımız.

Dünyanın ve Almanya’nın en büyük otomobil grubu olan Volkswagen ABD’de ortaya çıkarılan sahtekarlık ile çalkalanıyor. 18 milyar $’ı geçecek olan bir etkisi olan olayda öncelikle grup CEO’su istifa etti. AUDİ, Skoda, Seat, Porsche gibi bir çok markayı barındıran grup dünyayı kirletme oranlarını gösteren araçların test sonuçlarını bilgisayar programı ile manipüle etmekle ve dünyayı kandırmakla suçlanıyor. Öyle ki bu kandırma olması gereken değerlerin 40 katı kadar bir ihlal ve 20 milyona yakın bir aracı kapsıyor. Bakalım gizli kapaklı operasyonlar ile bu skandal nasıl sonuçlanacak?

Beğenmedikleri bizler, beğenmediğimiz bizler ise Dünyanın önce karıştırıp, sonra görmezden geldiği ve beş on bini sınırlarına yaklaştığında panikleyip, duvarlar ile, silahlar ile, yasalar ile geri itelemeye çalıştığı Milyonlarca Mülteciye kapılarını açıp 7.000.000.000$ YEDİ MİLYAR DOLAR harcayıp, onlara insan olmanın Vicdan sahibi olmanın Cüzdan bakmadığını, çıkara dayanmadığını, yalana dolanmadığını gösteriyorduk.

Bizler insanları yaşamda tutmaya çalışırken Milyar dolarları kayıp etmeyi kafaya takmazken, onlar Dünyayı her türlü hem vicdanen hem karbondioksit ile kirleterek milyar dolarları kazanmanın tasasını yaşıyorlardı.

Türkler milyonları yaşatmak için milyarları harcarken, onlar milyarlar kazanmak için milyonları ölüme sürüklüyorlardı. Tek fark bu idi aslında aramızda. Gerisi yalan dolan, algı malgı ve çalgı çengi idi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder