28 Ağustos 2015

Metehan'dan Mehmet Alkan'a Ordu

Terörün tekrar hortlatılması ile birlikte ülkemizde iç yakan, insana kahır katan ve yakınlarına büyük acılar yaşatan şehit haberleri gelmeye başladı.

Şehitlik makamı biz Müslümanlar için kutsal ve ulaşılması en üst mertebelerden biridir. Vatan sevgisi ve onun uğruna her şeyi feda etmeye hazırlığımız en gurur duyulan ve en sıkı sıkıya bağlı olunan değerlerimizdir.

Vatan uğruna şehit olmak, bir kayıp olma, heba olma değil bir üst makama ulaşmadır. Bir külfet değil bir lütufa mazhar olmaktır.

Ne yazık ki siyasi rant uğruna, Özellikle de ERDOĞAN düşmanlığından hiç bir sınırları kalmayanların son kullandıkları ve yıprattıkları değer bu kutsal makam. Erdoğan düşmanlığından çiğnemedikleri, çürütmedikleri, deformasyona uğratmadıkları bir bu kutsal makam kalmıştı, şimdi onu da hiç düşünmeden bu yolda malzeme ediyorlar.

Bu olay öyle kolay kabullenilecek, sineye çekilecek bir konu değildir. Bu devletin birliğine, geleceğine vurulan büyük bir hançerdir. Bu konuda esnek, anlayışlı davranılacak konular değildir. En keskin, en hızlı ve en katı tedbirler mutlaka alınmalıdır.

Dünyada ki modern orduların temeli Türk Devlet adamı ve komutanı Mete Han zamanında atılmıştır. İlk düzenli ordu ve kara kuvvetleri onun zamanında kurulmuştur. Ordusunda emre itaat ve sadakat temel düstur olmuş ve tarihe geçen muazzam başarılara imza atmıştır.

Bu konuda hepimizin malumu olan "OK HİKAYESİ" olayın özünü anlatır. "Çin kaynaklarına göre eğer okunu bir yöne yöneltirse emrindeki askerlerin hepsi o hedefe ok atarak hemen yok ederdi. Bir gün okunu en sevdiği atına çevirdi. Askerlerinden bazıları tereddüt etti. Bunun üzerine okunu sırayla tereddüt edenlerin üzerine çevirdi. Atına ok atmakta tereddüt eden askerlerinin hepsi atılan oklarla öldürüldü. Böylece küçüklükten beri oynadığı okunu hedefe çevirme oyunu emirlerinin tartışılmazlığını da perçinledi. Bir gün emrinde demir disiplini ile yetiştirdiği 10 bin askeri varken okunu ava çıkan babasının üzerine çevirdiğinde askerlerinden hiçbiri tereddüt etmemişti."

Orduda, askerde esas olan itaattir ve emirlerin sorgulanmamasıdır. Bu Metehan zamanında öyle idi, Kanuni zamanında da öyle idi, Atatürk zamanında öyle idi günümüzde de öyle olmalıdır. Atatürk askerlerine "Savaşmayı değil, ölmeyi emretmiştir"; Sarıkamış'ta yüz binlerce asker bir emirle ölüme yürümüşlerdir.

27 Ağustos 2015

Başarı Bu Fotoğrafta Gizli

Galatasaray'ın mucizevi sayılabilecek bir sezonun ardından şampiyonluğa ulaşması üzerine 26 Mayıs 2015 tarihli "Şampiyonluk bu fotoğrafta gizli" isminde bir yazı kaleme almıştık.

O yazıda özetle "Hamza hoca ile Albayrak’ı ekranlarda yukarıdaki poz ile görünce, bir Beşiktaşlı olarak Eyvah! Dedik, gitti şampiyonluk. Keşke biraz daha geç kalsa idi Aysal diye iç geçirdik, ama nafile. Ucu ucuna yakaladılar, kaçacak olan Şampiyonluk trenini bu akılıca hamle ile bir anda. Albayrak ve Hamza hoca takımda eksik olan ruhu kazandırarak bu başarıya ulaştılar. Beşiktaş’ta eksik olan Albayrak’ın moral motivasyon katkısı hem Hamza hocaya güç verdi, hem de oyunculara yere sağlam basmaları ve bir araya gelip onun etrafında kenetlenmelerine ön ayak."

Sezon başladı. 2 hafta olmasına rağmen Galatasaray'da sıkıntı ve kronik huzursuzluk şimdiden ortaya çıktı bile. Bize göre bu sıkıntı böyle devam ederse, yine geçen senenin benzeri bir başlangıç bekliyor onları. Eksiklik yine aynı. Hocanın işine odaklanmasını sağlayacak, onu çeşitli kulüp içi çekişmelerden uzak tutacak ve futbolcuların nazını çekecek bir yöneticinin olmayışıdır.

Geçen sezonda benzer hatayı yapan eski başkan Aysal zamanında hatasından geri dönerek bunu Albayrak ve Dürüst ile telefi etmeyi başarmıştı. Unutulmamalı ki ülkemizde futbol saha içinden çok saha dışındaki mücadele ile başarıya ulaşmaktadır. Üstelik birde olaylara duygusal yaklaşımımız eklenince saha içi sadece bir formaliteye dönüşen angarya haline gelebiliyor. Malumun ilanı skor tabelalarında bir bir belirip, ağızlarımıza sakız oluyor.

7 Ağustos 2015

Nefret Kazanı

Ülkemizde yüzyılları bulan bir NEFRET KAZANI yanmaktadır. Bu kazanı koruyan, besleyen ve lavlarını yayan sistemli ve korunaklı bir ekip tüm gücü ile can siperane çalışmaktadır.

Toplumun değişik katmanlarında, değişik formatlarda bu kazanı körükleyen ve etkilerini genişleten muazzam bir yapı bulunmakta.

Başımıza hangi felaket geldi ve gelecek ise tek müsebbibi bu kazandır. Bu kazan Osmanlının son zamanlarında kuruldu ve günümüze büyüyerek, kaynayarak tüm zararlı etkileri ile geldi. Zaman zaman soğumaya bırakılsa da hiç bir zaman altına odun atılmaktan ve körüklenmekten vazgeçilmedi.

Temel amacı devletin, milletin belini doğrultmasını ve kendi ayakları üzerinde durmasını engellemek olan bu kazanın içinde kaynatılıp, en ufak edilen nice değerler, nice hazineler heba oldu gitti.

Spordan sanata, komşuluktan ahbaplığa, dinden imana, siyaseten muhabbete her ne varsa bu kazan içinde eritildi, yok edildi, zehirlendi.

Bu kazanı kuranlar, harlayanlar her daim bizden birilerini bu kazana bekçi, borazan, yakıt taşıyan ve yol açan yaptı. Çoğunluk ile Basın, sanat ve siyaset dünyasından bulup, parlatıp ve kullandıkları ile aramızdaki nefret akışını her daim canlı ve etkili tuttular.

Kimi zaman küslük, kimi zaman kavga, kimi zaman gıybet, kimi zaman şiddet ve daha kötüsü çoğu zaman terör ile daldılar aramıza. Bizi bize uzak kılıp, biz bize kızdırıp birbirimize kırdırdılar.