1 Temmuz 2015

Maastricht Kriterleri ve İşe Yaramaz Siyasal Yapılar: Kriterler, veballer, ikiyüzlülükler ve TÜRKİYE

Büyük hayaller, büyük iddialar ve büyük bir kibir ile kurulan Euro bölgesi uygulaması ve onu oluşturan kurumlar, kriterler bir bir çuvallıyor. Bir değil onlarca çuval inciri berbat ediyorlar.

Her şeyleri tam takırmış gibi birbirinde iddialı ve birbirinde mükemmel kriterler ile birliklerini kriz savar, yıkılmaz ve aleme örnek diye inşa eden AB yapılanması çöküyor. Hem de göz göre göre….

5 yılı aşkındır geliyorum, geldim gitmiyorum diyen krizler AB’nin tepkisizliği, işlevsizliği ve saçmalık ötesi kuralları nedeni ile başta ülkeleri devamında da kendini büyük bir yıkıma sürüklüyor.

Yüz milyarlarca Euroluk kaynaklar bu saçma kara deliklerde yok olup gidiyor. İrlanda, Yunanistan, Portekiz, İspanya ve daha saklanan kim bilir kaç ülke bu mantıksız kibrin kurbanı oluyor.

Ceremesini halklar en acı biçimi ile çekiyor. Bu işe neden olanlar ortalıklarda görünmezken, ülkelerin toplumsal barışı, siyasal yapıları radikal bir biçimde değişiyor.

Kopenhag, Maastricht ve benzeri pek çok iddiali kriter oluşturup, bunları ANAYASAL ZORUNLULUK olarak ülkeler dikte den AB bu kibirli ve burnundan kıl aldırmaz yapısı nedeni ile bu kriterlerin kurbanı oluyor.

Ülkemizi 10 yılları geçen bir süredir oyalayan ve bu kriterlerin sanki tek muhatabıymış gibi sıkı sıkıya sorumlu tutan birlik, çifte standart mı dersiniz ikiyüzlü siyaset mi dersiniz işine geldiğinde uygulamayarak veya görmezden gelerek kendi feci kaderini yazmıştır.

Ne siyasal kriterlerine, ne insan hakları ilkelerine, ne demokrasi anlayışına ne de ekonomik göstergelere çoğunluk ile GÖZ GÖRE uymazlarken, her fırsatta TÜRKİYE’yi bunlarla değerlendirip, fasikül fasikül raporlar yayınlayıp, mantıksız ve kuralsız kararlar almışlardır.

Irak, Suriye, Mısır, Libya, Filistin, Ukranya konularında siyaseten, demokratik anlayıştan,  insan hakları ve uluslar arası sorumluluklar açısından duymadım – görmedim – bilmiyorum genelinde tepkisiz, yanlı ve hatalı davranmıştır. Kendi ilke, kriter ve yasalarına aykırı onlarca karara ve davranışa imza atmışlardır.

En temel olarak tüm dünyanın gözleri önünde cereyan eden Mısır’da ki darbe, Filistin ve Suriye’deki başta çocuklar olmak üzere sivil haklara uygulanan insanlık dışı katliamlara gaddarca bir ikiyüzlülük ve tepkisizlik ile kendini inkar eden tavırlarda bulunmuşlardır.

Ayrıca hiçbir kritere, değere uymayan bir biçimde ikiyüzlülüğün daniskası bir biçimde Güney Kıbrıs Rum kesimini Türkiye’ye rağmen üyeliğe alarak Kıbrıs sorununu kendi içine çekmiş ve çözümsüzlüğü teşvik etmiştir.


Ama bu yanlı, bu kendini inkar eden yanlışlar bir bumerang gibi yine kendilerine dönmüştür. Avrupa ülkelerinde yaşanılan terör olayları, karşılanamayacak düzeydeki göç dalgaları ve ekonomik çöküşler birlik bölgesini komple tehlikeli bir arenaya çevirmiştir.

Avrupa’nın bu ikiyüzlü, kibirli ve kendini inkar eden politikalarının en bariz örnekleri ekonomik hayatta gözler önünde yaşanmaktadır.

Ekonomilerdeki tüm makro bozuklukları hükümetlere bağlayan AB bunu engellemek için Hükümetlerin yetkilerini kısıtlayan ve her şeyi düzeltecek ve krizleri önleyecek muhteşem Maastricht kriterlerini oluşturarak, üye ülkelere dikte etmiştir. Bunu sağlayamayanları Euro bölgesine almayan birlik bu sihirli kriterleri aşağıdaki gibi belirlemiş;

Maastricht Kriterleri

Enflasyon oranları: Üye bir ülkenin enflasyon oranı, diğer üye ülkeler arasında en düşük enflasyona sahip 3 ülkenin ortalamasından %1.5 fazla olmamalıdır.

Kurlar: Üye ülkelerin ulusal paraları belirlenmiş dalgalanma sınırları içinde kalmalı (%15) ve son iki yıl içinde ulusal para birimi diğer üye ülke para birimleri karşısında devalüasyona uğramamış olmalıdır.

Uzun Vadeli Faiz Oranları: Üye bir ülkenin faiz oranları fiyat istikrarı bakımından en iyi üç üye ülkenin uzun vadeli faiz oranları ortalamasını %2 üzerinde aşamaz.

Ülke Borçlanması: Üye ülkelerin bütçe açıklarının GSYİH hâsılalarına oranının %3'ü aşmaması, kamu borç stoklarının, GSYİH oranının %60'ı geçmemesi zorunludur.

Maastricht kriterlerine üye ülkelerin uygun hareket edip etmedikleri Avrupa Birliği Konseyi tarafından kontrol edilecektir.

Anayasal İktisat reformu, siyasal iktidarların ekonomi üzerindeki takdiri ve keyfi müdahalelerini en aza indirmeyi amaçlamaktadır.

Anayasal İktisadın temel amacı mali ve parasal disiplini tesis etmek, hükümetlerin seçim ekonomisi ve popülist politikalar uygulamalarını engellemek, devletin sınırlandırılması ile bireylerin ekonomik hak ve özgürlüklerini korumak ve güvence altına almaktır.

Bu ise  ancak yasal veya anayasal hükümlerle devletin faaliyetlerine sınırlar getirilerek gerçekleştirilebilir.

Antlaşma bu şekilde, oluşturulacak olan AB’nin Anayasası niteliği taşımaktadır.

Maastricht Antlaşması hükümlerini bir tür Parasal ve Mali Anayasa olarak değerlendirmektedir. Maastricht Antlaşması’nı imzalayan ülkeler, bu antlaşmada yer alan kurallara uymak zorundadırlar
Bu kurallarla, siyasal iktidarların ekonomi üzerindeki yetkilerinin sınırlandırılması hedeflenmektedir. Üye ülkeler bu kriterlerle kendi ekonomi yönetimlerine bir sınır koymaktadırlar.

Bir ülkenin parasal egemenlik hakkından vazgeçmesi, kamu maliyesi ile ilgili bazı sonuçları da beraberinde getirebilir. Parasal enstrümanların olmaması durumunda kamu maliyesi daha zor yönetilir bir nitelik kazanacaktır. Bu durumda, parasal birliğe üye ülkelerden bazıları “aşırıborçlanmaya zorlanabilir veya sürdürülemez bir borçlanma politikasına kalkışabilir.

Üye ülkelerden birinde gerçekleşecek bütçe açıkları ve kamu borçlanması, birliğin genel para politikasına olan güvenilirliğin (kredibilite) kaybolmasına veya diğer ülkelerin zor durumdaki” ülkeyi “kurtarmak” zorunda kalmalarına yol açabilir.

Nitekim Avrupa Birliği tarafından 1989 yılında yayımlanan “Delors Raporu” uluslarüstü bir kontrol bulunmadığı takdirde, bütçe açıklarının parasal disiplini tehlikeye sokacağına dikkat çekerek, üye ülkelerin bütçe açıklarına yönelik zorlayıcı kuralların kurumsal hale getirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Bu nedenle bütçe açıkları ve kamu borçları Maastricht Antlaşması ile Avrupa Para Birliğinin dönüşüm kriterlerinden biri olarak kabul edilmiştir ve üye ülkelerin “aşırı” bütçe açıklarından kaçınması, antlaşmanın bir yükümlülüğü haline getirilmiştir. Bununla birlikte, ayrıca kamu borçlarının Avrupa Merkez Bankası veya Ulusal Merkez Bankaları tarafından monetize edilmesi veya diğer ülkeler tarafından üstlenilmesini yasaklayan bir madde de antlaşmaya eklenmiştir.

Avrupa Birliği’ne üye olan bir ülkenin Konsey kararlarını yerine getirmemesi durumunda Bakanlar Konseyi bazı yaptırımlardan bir ya da birden fazlasına başvurabilir. Maastricht Antlaşması’nda yer alan bu yaptırımlar şunlardır (Maastricht Antlaşması, Madde-104):

* Üye ülkelerin borçlanmaya gitmeden (Hazine Bonosu veya Devlet Tahvili çıkarmadan önce) Bakanlar Konseyinin istediği bazı bilgileri açıklaması istenebilir,

* Avrupa Yatırım Bankası’nın üye ülkeye vereceği borçlarla ilgili politikasını gözden geçirmesi istenebilir,

* Üye ülkeden aşırı bütçe açığının giderildiği tarihe kadar saklanacak ve faiz ödenmeyecek bir miktar parayı topluluğa yatırması talep edilebilir,
* Üye ülkeye GSMH’nın %0,25’ini aşmayacak bir oranda para cezası kesilebilir.

Görüldüğü gibi kağıt üzerinde mükemmel görünen bu kriterler gelecekteki muhtemel kriz nedenlerini de tahmin ederek gerekli tedbirleri almaktadır. (altı çizili bölümlerde anlatılan aşırı borçlanma vb)

Ama gel gör ki kazın ayağı öyle olmamış ve son olarak Yunanistan iflas etmiştir. Hem de öngörülen bir nedenle, tedbir alınmış bir kriterden. AŞIRI/SÜRDÜRÜLEMEZ BORÇLANMA.

Göz göre göre gelen bu iflasın işaretleri daha ilk Euro bölgesi oluşurken de mevcuttu. Borçlanma oranları en kötü ülkelerden biri Yunanistan’mış ve devamında bu bozularak SÜRDÜRÜLEMEZ bir hale gelmiş.

Hiçbir kriter, tedbir, kurum bunu görmemiş, görse de engellememiş. Her şey kâğıt üzerinde kalmış ve bir ülke bu kadere yılları bulan uzun bir sürede yürümüş. Sonuç ortada. Cefalı yılları bekleyen bir ülkede yük ve acı milletin omuzlarına bırakılmış.

Bu yıkımın sonucu ortaya çıkan siyasal akımın geçici bir rahatlaması kısa sürede gerçeklerin acı ve elem dolu yüzü ile değişmiş. Toy ve cevval iktidar birkaç ayda yelkenleri suya indirmiş ve sorunun basit mahalle kabadayılığı ile çözülemeyeceğini görerek topu referandum ile millete atmıştır. Millete ya kendi göbeğini kendi kes ya da ben bırakıp gideceği demiş.

Bu kadar saçmalığa, bu kadar hataya, bu kadar beceriksizliğe rağmen hiçbir Avrupa Kurumu, yetkilisi ve/veya bu işin öncüsü ülke lideri sorumluluğu üstüne almamış ve hesap verip bedel ödememişlerdir. En basiti bu kadar açık bir şekilde ihlal edilen Maastricht kriterleri konusunda kim takip etmemiş, kim engelleyici tedbirler almamış kim bu İFLAS’a göz yummuştur belli değil.

Hele ki o kadar bariz çiğnenen birlik siyasal ilkeleri, demokrasi ve insan hakları ihlalleri gibi konuların sorumluluğu hiç gündemlerinde yok. Halbuki bu sırada ne canlar yok oluyor, ne düzenler, ne  ülkeler yıkılıyor kimsenin umurunda değil.

Varsa yoksa ikiyüzlü davrandıkları Türkiye….. Türkiye ise bunları UTANDIRACAK biçimde mültecileri çok büyük siyasi ve ekonomik risklere/yüklere rağmen kucaklamakta, krizler için kendini öne atarak çözüm ve öneriler sunmakta ve meşhur Maastricht kriterlerini çoğunlukla tutturmaktadır.

Maastricht Kriterleri konusunda yararlanılan makale:

Ayşe GÜNAY - Ahmet ÖZEN* - Avrupa Birliği’nde Mali Disiplinin Sağlanmasına Yönelik Maastricht Kriterlerinin Anayasal İktisat Perspektifinden Değerlendirilmesi/ Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 4, Sayı:2, 2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder