Bir
sezon daha tamamlandı ve şampiyon belli oldu. O kadar kavga, gürültü sonrası 3
takım kümeye giderken, bir takımda Şampiyonluk unvanına kavuştu. Sezonun itici
motivasyonu Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki 4. Yıldız rekabeti idi.
Tatlı
bir rekabet demek isterdik, ama bu tamamı ile sezonun tadını kaçıran saçma bir
iddiaya dönüştü. Neyse bu hafta ile bu saçmalığı da geride bıraktık.
Sezon
başında en güçlü şampiyonluk adayları yıldız sevdalısı Galatasaray ve
Fenerbahçe idi. Plase olarak Beşiktaş, sürpriz ise Trabzonspor, Bursaspor ve
Eskişehirspor’du.
Sonra
görüldü ki sürprizler hakikatten tam sürprizmiş! Ama ters yöne doğru. Bir ara
bu üç takım da küme düşme potası etrafında dolaşarak epey heyecan yarattılar.
Trabzonspor
başta yaptığı hoca seçimi, sayısı bilinmeyen akla ziyan transfer politikası ile
kendi etti kendi buldu.
Bursaspor
ise yönetim problemi, yeni hoca ve sistemi ile geç adapte oldu, ama sezon sonu
takdirle kapatıp iyi bir yerde sezonu tamamladılar. Üstelik Türkiye Kupası’nda
küçük bir mucizeye imza atarak, ilk maçı kendi sahalarında 1-2 kayıp ettikleri
yarı finalin rövanşında, Fenerbahçe’yi Kadıköy’de 0-3 ile geçerek finale
çıktılar. Aslında bu maç onların nereye geldiklerini, Fener’in ise nereye
gittiğini gösteren bir mücadele idi.
Beşiktaş
yine gönüllerin şampiyonu, sezonun kayıp edeni idi. Koskoca ligi kupasız
kapatmak onlar adına büyük bir üzüntü kaynağı oldu. Sezon ortasında öyle
zamanlar oldu ki, Avrupa dahil 3 kupanın hayalini kurarlarken, sezon sonu
ellerim bomboş şarkısı ile hüzün dolu özüne dönüyorlardı. Statsızlığı handikabını
son düzlükte en ağır şekli ile yaşayan takımda tüm direnç anlaşılmaz birbirinde
birden bire kayıp oldu. Değim yerinde ise hepsinin ayağının bağı çözüldü. Sezon
genelinde en iyi yanları olarak gösterilen birlik olma, kenetlenme ve
arkadaşlık duygusu bu süreçte yok oldu. Ayrıca diğer önemli bir eksiklikleri de
yakalarını bırakmayan ama herkesi bıktıran sakatlıklar oldu. Öyle ki son
maçlarını gözden çıkardıkları 3. Kalecileri olan genç ve tecrübesiz Güvenç ile
tamamladılar. Bu genç ve yorgun takımın son düzlükteki şampiyonluk stresinde
yönetimin devreye girmesi ve onlara güç, inanç aşılaması büyük yarar getirecek,
belki de yarışta öne fırlamasına neden olacaktı. Ama nedense yönetim bu noktada
geri durdu ve tam anlamı ile hiçbir şey yapmadı. Sonuç olarak bir ay içinde
büyük bir çöküş ve alışık olduğumuz ancak tarifinde hala zorlandığımız,
canımızı yakan klasik Beşiktaş hüznü ile kaderine razı olarak sezonu
noktaladık.
Fenerbahçe
ise tam anlamı ile güç zehirlenmesi kurbanı oldu. Hâlbuki sezona en hazır en
rahat takım olarak başlayabilirlerdi. Öyle de görünüyorlardı. Ne olduysa Güç
bende diye alakasız bir anda ortaya fırlayan Başkanları, hiç kimsenin
anlamlandıramadığı bir biçimde Şampiyon takımın hocasını sezona ramak kala
değiştirdi ve yerine hiç alışık olmadıkları bir tarzda bir hocayı getirdiler.
Büyük avantajlı olduğu bir sezonda rakipleri ile eşit noktaya, hatta hoca
konusundaki tereddütler nedeni ile dezavantajlı duruma geldiler. Son belli.
Kupada kendi evlerinde hezimet ve şampiyonluğa bir maç kala 4 kırmızı kart ile
biterek 4. Yıldıza elveda. Zorlama ile de buraya kadar. Bu zorlamanın az birazı
Beşiktaş’ta olsa idi, açık ara şampiyonluğu göğüslemişlerdi. Bu noktada İsmail
Kartal’ı içtenlikle kutlamalıyız. Büyük bir iş başararak takımı olabilecek en
üst seviyede tutmayı başardı. Hele ki hazırlıksız bir hoca değişimi ve
kendisine olan bu kadar yüksek oranda ki güvensizliğe rağmen bu yükü başarı ile
taşıdı. Bize göre sezonun en başarılı hocalarından sayılmalıdır.
Gelelim
şampiyona. Anlaşılmaz bir biçimde 4.yıldız odaklı bir giriş yaptılar sezona. Bu
yıldız merakı nasıl böyle depreşti onu hala anlamış değiliz! Başkanın Fatih
Terim ile yaptığı ego savaşı sonrası Abdurrahman Albayrak ile de yolları
ayırması az daha felaket bir sezona sebep olacaktı. Allahtan hatasında
diretmedi de erkenden işi adabı ile erbabına bırakıp kenara çekildi. Aysal ve
Prandelli ikilisi GS tarihine koca bir kayıp yıl olarak yazılacakken,
şampiyonluğun başlangıcında bir şekilde pay edindiler.
Hamza
hoca ile Albayrak’ı ekranlarda yukarıdaki poz ile görünce, bir Beşiktaşlı
olarak Eyvah! Dedik, gitti şampiyonluk. Keşke biraz daha geç kalsa idi Aysal
diye iç geçirdik, ama nafile. Ucu ucuna yakaladılar, kaçacak olan Şampiyonluk
trenini bu akılıca hamle ile bir anda.
Bir
yandan da Hamza hocanın başarılı olmasını ve bu tarihi fırsatı başarı ile
kullanmasını canı gönülden diliyorduk. Hamza hoca efendi, alçak gönüllü, dürüst
ve çalışkan biri gözümüzde. Kendisinin bu ve daha etkili başarıları hak etmesi
içten bile değil. Albayrak ve Hamza hoca takımda eksik olan ruhu kazandırarak
bu başarıya ulaştılar. Beşiktaş’ta eksik olan Albayrak’ın moral motivasyon
katkısı hem Hamza hocaya güç verdi, hem de oyunculara yere sağlam basmaları ve bir
araya gelip onun etrafında kenetlenmelerine ön ayak.
Asıl
başarı, bu yükü omuzlarında taşıyan ve büyük riski korkusuzca ama inançla
taşıyan Hamza hoca’nındır. Kendisi futbol tarihimize büyük başarılar ile adını
yazdırmaya namzet biridir. İnşallah bu şampiyonluk onun yolculuğunda önemli bir
katkı sağlar. Ve bu dördüncü yıldız eğer ki bir omuza takılacak o Hamza hocanın
büyük yük altında ezilmeyen inançlı ve güçlü omuzu olmalıdır.
Albayrak
ise bu işte rüştünü ispatlamış ve başarı için gerekli olan ruh mu deriz sihirli
iksir mi deriz her neyse ona sahip biri olarak Şampiyonluk’ta paha biçilemez
bir katkı ile mutlu sona takımını götürmüştür.
Bu
şampiyonlukta Aysal’ı zamanında yanlışından dönüp, işi ehline bırakmasından
Hamza hoca ve Albayrak’ı ise şampiyonluk yolundaki inançları, çalışmaları ve
başarıya ulaşmaları sebebi ile tebrik eder, 4. Yıldızın hayırlı uğurlu olmasını
isteriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder