10 Aralık 2014

Hiç birşey de gözüm yok

Yine aynı koro! Linç etmekten vakit bulduklarında en büyük meşgalelerinden ikisi ile oyalanıyorlar, oyalıyorlar: Beğenmezuk, istemezuk repertuarı ile.

Yavuz Bingöl ve Alev Alatlı'yı linç ettikten sonra, üstüne afiyetle Osmanlıcayı yutuvermeye çalışıyorlar. Ama bazı şeyler değişti. Artık öyle kolayca yeyip yutamıyorlar. Ya lokmalar büyüdü, ya ağızlar büzüldü!

Ülkenin binlerce yıllık köklerini söküp atamadılar bu memleketten. Körün fil tarifi gibi tuttukları şeyi fil sanıp yanıldılar. Bilemediler ki bu devasa milleti ne görmeye ne de anlamaya yetecek kapasiteleri var idi.

Bu ülkede nerde ise beşikten başlayarak İngilizce, Almanca, Rusça, İspanyolca ve aklımıza gelebilecek irili ufaklı diller okullarda öğretilirken ve hiç birimizde doğru dürüst öğrenemezken ses çıkarmayanlar, Osmanlıca öğretilecek deyince kuduruyorlar. Bunu hangi lisanla anlatırsanız anlatın, mantık dahilinde hiç bir dimağa inandırıcı bir şeyler diyemezsiniz.

Eşitsizliğin bedeli 18.000TL! Askerlik yapanlara bazı haklar sunulmalı...

Bedelli askerlik uygulaması bu topraklarda zengine, statü sahibine, arkası güçlü olana sağlanmış en büyük kıyak/ayrımcılıkların başında geliyor.

Bir insanın sahip olabileceği en değerli şeyi, iki eşit olmayan taraf arasında devlet gücü ile eşitsiz bir biçimde dağıtıyoruz: Yaşama hakkını ve zamanı.

Bir taraf için hiç bir önemi olmayan maddi bir karşılık ile bu iki değeri üstün olana sunarak, hem maddi açıdan zayıf olan taraftan canını ve zamanını yasa gücü ile alıp, hem de karşılıksız olarak diğerinin güvenliğini sağlaması adına kullanıyoruz.

Maddi imkânı olmayan, statüsü ve arkası olmayan vatandaş ömrünün en güzel zamanlarını canını eline alarak, zengin vatandaşın güvenliğine feda ediyor. O, dağlarda nöbette iken, "bedelli", malına mal, gününe gün katarak aradaki eşitsizliği biraz daha açıyor.

Bedelli uygulaması devlet eli ile yapılan en adaletsiz uygulamalardandır. Bedelli yapabilen en başta canının sağlama almakla birlikte, zaten önde olduğu yaşam yarışında birde iş hayatında, sosyal hayatında, eğitim hayatında, askere canını ve zamanı sunan Bedelsiz karşısında fazladan avantaj kazanıyor. Burada asıl bedeli kim ödüyor acaba?

Saygı Kıtlığı

Geldiğimiz nokta bu: Pek haşmetli böyük ve öfkeli oyuncu milli maça saatler kala stadı terk edip gitmiş. Bütün haşmetli ve racon sahibi böyükleri gibi yaparak tepkisini anında koymuş, haddini bilmeyen Stattaki 40.000, ekrandaki milyonlarca taraftara.

Nasıl ki;

* Rakibinin boynunu sıkanlar gibi
* Önüne gelen küfür edeler gibi
* Hakem odasını basanlar gibi
* Federasyon başkanını takmayanlar gibi
* Sokaklardan köpekleri temizleyenler gibi
* Evlerinden adam aldıranlar gibi

Racon bu. Hesap anında kesilir, gücün gereği yapılır. Kimse de gıkını çıkaramaz. Bunlar böyledir. Bu sektörün önde gelenleridir. Başkanından oyuncusuna birdirler. Birbirlerini korurlar. Başkan olmazsa hoca, hoca olmazsa Federasyon!

Futbol denilen medet, eğlence için, keyif için yapılan bir şeydi. Şimdiki gibi hayat memat meselesi değildi. Bir topu iki direk arasından geçmesi ile ne dünyalar kazanılıp ne dünyalar yitiriliyordu. Ama şimdi iş paraya dönünce, güce dönünce , Futbolda en lanet oyuna dönüştü. Keyiften başka her şey var içinde. Sigara gibi içinde binlerce zehiri barındıran bir şeye dönüştü.

Bu işin temeli taraftar, son damlasına kadar sömürülen bir metaya dönüşürken, burada oluşan nemadan beslenen bir açgözlü/güç peşinde koşan bir kesim oluştu. Hiçbir kuralı, hiç bir insanı değerı tanımayan bir kesim. Bunun içinde, bu işle ilgilenen ve işi olan her kesimden önemli başlar var.