12 Temmuz 2014

Çalışmış ta Gelmiş

Baştan şu görüşümüzü belirtmek isteriz. Seçim yapanın tarafı olmaz. Seçilenin doğal olarak tarafı olur. Olmazsa seçime girmesinin bir manası olmaz. Seçilmek için bir rakip ve karşı argüman gerek olduğundan.

Seçen taraf olduğunda kendi lehine olan avantajlarını kayıp eder, peşinen elindeki tek güç olan seçme yetisini devre dışı bırakır. Seçmenin kriterleri, beklentileri/talepleri olur. Ona uygun olarak adayları değerlendirir, yarıştırır ve kararını verir. Taraf olan seçmen bu aşamaların hiç birini gerçekleştirmeden körlemesine bir adaya bel bağlar. O zaman seçimlerin temel özelliği olan, ayrıştırma (aday bazında) ve en iyisini/layığını/yapabilecek olanı bulma çabası güdük kalır. İlla taraf olmak isteyen o adaya/partiye dahil olur ve seçilmek için uğraşan tarafta yer alır. Ama mutlaka belli bir çoğunlukta tarafsız bir seçmen kimliği bulunmak zorundadır, seçimlerin gayesi olan yarıştırmak ve iyisini bulmak adına.

Fanatik bir anlayışla belli bir partiye, adaya sorgulamadan, ölçmeden, yarıştırmadan oy atmak seçmenin kendine ihanetidir. Yetkisinden vazgeçmesidir. Bizce demokrasilerin seviyesini ölçmede bu kriter de çok büyük bir önem arz etmektedir.

Buradan konumuza dönersek, önümüzde bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var. 3 aday gayet normal sayılabilecek bir ortamda (gerginlikten uzak) belirlendi ve adaylıkları kesinleşti. Yaklaşık bir aylık bir süre zarfında 3 aday da seçilmek için ter dökecek, söz söyleyecek ve biz seçmenleri ikna etmeye çalışacak.

Ancak daha seçimin başında ortaya çıkan bir tablo gözlerden, idrak süzgeçlerinden kaçamayacak kadar net bir şekilde önümüzde. Görünen köy kılavuz istemez misali işin sonu malumun ilanı gibi. Sanki tüm aday belirleyiciler anlaşmış gibi kazanan daha seçimin başında belirlenmiş. Bu görüşe dayanak tespitlerimizin en başında tartıya çıkan adayların arasında dağlar kadar fark olmasıdır. Bu fark siyasi geçmişleri, yarış tecrübeleri ve halka ulaşabilme kapasiteleri başlığında toplayabiliriz. Bu başlıklar altında herkesin çıplak gözle tespit edebileceği ve yerleştirebileceği bariz bir sürü nedene girmeyeceğiz.

Asıl şaşırtıcı olan adayların bunu biliyormuşçasına yarışa hazırlanma ve seçecek olan gücün karşısına çıkma biçimleri. Bir aday uzun yıllara yayılan planlı ve disiplinli bir yürüyüşten sonra aynı disiplin ve inançla propaganda çalışmalarına başlarken, diğer adaylar ise sanki son anda haberleri olmuş bir yarışa iş olsun yerini bulsun savrukluğu ve dağınıklığı ile katılmaktalar.

Her öz değişin bir temeli, bir oluşumu vardır. Öz değişler toplumsal bakışın önyargılarıdır. Bu sözlerden biride "Meyve veren ağaç taşlanırdır. Yapılan eleştiriler açısından da en fazla taşlanan ağaca bakıldığında görülür bu çaba.

Yukarıda ki resimden yola çıkılarak yazılan bu yazıda sayın Erdoğan, seçimdeki en fazla çalışan, en örgütlü olan, en disiplinli davranan, en bilimsel hazırlanan, en liyakatli olan adaydır. Aday belirleme aşamasından, aday tanıtma aşamasına, adayın program sunumundan, yaptığı propaganda koşusuna kadar bu işe ciddiyetle ve dört elle sarılmışlardır. İşin hiç bir kısmında şansa/oluruna bırakma bulunmamaktadır.

Adaylar içinde siyasi geçmişi, halka ulaşabilme yeteneği en fazla aday olmasına rağmen, Erdoğan diğer adaylardan daha fazla efor sarf ederek bu yarışta koşmaktadır. Üstelik omuzlarında geride bırakacağı bir partinin geleceği ile Türkiye gibi bir ülkenin süregelen yönetim yüküne rağmen. Oruç ve sıcağa rağmen mitingler, tanıtımlar, sunumlar en yoğun ve en dolu biçimi ile bizzat kendi katılımı ile yapılmaktadır. Öyle ki vizyon tanıtım toplantısında da görüleceği üzere sadece kısa bir sunum, şarkı, slogan tanımı ile kısa ve öz yapılabilecek bir çalışmada bile uzun ve iyi çalışılmış bir metin ile seçmenlerin karşısına çıkmaktadır. Sınava girecek bir öğrenci edası ile son bir kez notlarına göz atması da olaya olan motivasyonunun ve işe sarılma da ki ciddiyetinin çıplak göstergesidir. Lafın özü sayın Erdoğan, "çalışmış ta gelmiş"

Sonuç olarak bir seçmen gözü ile adayları değerlendirmeye alırken, geçmişlerine bakılır, yaptıkları değerlendirilir, yapabileceklerine referanslar aranır, gücüne ve etkisine bakılır. Ve daha bir sürü farklı kriter seçmek için bahane olur. Tüm bunları bir kenara koysak ve hepsini eşitlesek te sadece seçim maratonunda ki performanslarına baksak bile dağlar kadar fark ortada durmaktadır. Bunun tek sebebi yarışa olan inanç ve kazanmaya odaklı motivasyondur. Bu sadece Erdoğan'da mevcut. Kim ne derse desin sadece bu seçim süreci baz alındığında bile diğer iki adayın kazanma gibi bir beklentilerinin olmadığı kampanyalarının etkisizliğinde ve gevşekliğinde görünmektedir.

Kim bilir gerçekten de diğer iki adayda yarışa kazanmak içi girmemişlerdir. Kim bilir belki de onların gönlündeki aslan rakipleridir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder