Baştan şu görüşümüzü belirtmek
isteriz. Seçim yapanın tarafı olmaz. Seçilenin doğal olarak tarafı olur.
Olmazsa seçime girmesinin bir manası olmaz. Seçilmek için bir rakip ve karşı
argüman gerek olduğundan.
Seçen taraf olduğunda kendi
lehine olan avantajlarını kayıp eder, peşinen elindeki tek güç olan seçme
yetisini devre dışı bırakır. Seçmenin kriterleri, beklentileri/talepleri olur.
Ona uygun olarak adayları değerlendirir, yarıştırır ve kararını verir. Taraf
olan seçmen bu aşamaların hiç birini gerçekleştirmeden körlemesine bir adaya
bel bağlar. O zaman seçimlerin temel özelliği olan, ayrıştırma (aday bazında)
ve en iyisini/layığını/yapabilecek olanı bulma çabası güdük kalır. İlla taraf
olmak isteyen o adaya/partiye dahil olur ve seçilmek için uğraşan tarafta yer
alır. Ama mutlaka belli bir çoğunlukta tarafsız bir seçmen kimliği bulunmak
zorundadır, seçimlerin gayesi olan yarıştırmak ve iyisini bulmak adına.
Fanatik bir anlayışla belli bir
partiye, adaya sorgulamadan, ölçmeden, yarıştırmadan oy atmak seçmenin kendine
ihanetidir. Yetkisinden vazgeçmesidir. Bizce demokrasilerin seviyesini ölçmede
bu kriter de çok büyük bir önem arz etmektedir.
Buradan konumuza dönersek,
önümüzde bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var. 3 aday gayet normal sayılabilecek bir
ortamda (gerginlikten uzak) belirlendi ve adaylıkları kesinleşti. Yaklaşık bir
aylık bir süre zarfında 3 aday da seçilmek için ter dökecek, söz söyleyecek ve
biz seçmenleri ikna etmeye çalışacak.
Ancak daha seçimin başında ortaya
çıkan bir tablo gözlerden, idrak süzgeçlerinden kaçamayacak kadar net bir
şekilde önümüzde. Görünen köy kılavuz istemez misali işin sonu malumun ilanı
gibi. Sanki tüm aday belirleyiciler anlaşmış gibi kazanan daha seçimin başında
belirlenmiş. Bu görüşe dayanak tespitlerimizin en başında tartıya çıkan
adayların arasında dağlar kadar fark olmasıdır. Bu fark siyasi geçmişleri, yarış
tecrübeleri ve halka ulaşabilme kapasiteleri başlığında toplayabiliriz. Bu
başlıklar altında herkesin çıplak gözle tespit edebileceği ve
yerleştirebileceği bariz bir sürü nedene girmeyeceğiz.
Asıl şaşırtıcı olan adayların
bunu biliyormuşçasına yarışa hazırlanma ve seçecek olan gücün karşısına çıkma
biçimleri. Bir aday uzun yıllara yayılan planlı ve disiplinli bir yürüyüşten
sonra aynı disiplin ve inançla propaganda çalışmalarına başlarken, diğer
adaylar ise sanki son anda haberleri olmuş bir yarışa iş olsun yerini bulsun
savrukluğu ve dağınıklığı ile katılmaktalar.
Her öz değişin bir temeli, bir
oluşumu vardır. Öz değişler toplumsal bakışın önyargılarıdır. Bu sözlerden biride
"Meyve veren ağaç taşlanırdır. Yapılan eleştiriler açısından da en fazla taşlanan ağaca bakıldığında görülür bu çaba.
Yukarıda ki resimden yola çıkılarak yazılan bu yazıda sayın Erdoğan, seçimdeki en fazla çalışan, en örgütlü olan, en disiplinli davranan, en bilimsel hazırlanan, en liyakatli olan adaydır. Aday belirleme aşamasından, aday tanıtma aşamasına, adayın program sunumundan, yaptığı propaganda koşusuna kadar bu işe ciddiyetle ve dört elle sarılmışlardır. İşin hiç bir kısmında şansa/oluruna bırakma bulunmamaktadır.
Adaylar içinde siyasi geçmişi,
halka ulaşabilme yeteneği en fazla aday olmasına rağmen, Erdoğan diğer
adaylardan daha fazla efor sarf ederek bu yarışta koşmaktadır. Üstelik
omuzlarında geride bırakacağı bir partinin geleceği ile Türkiye gibi bir
ülkenin süregelen yönetim yüküne rağmen. Oruç ve sıcağa rağmen mitingler,
tanıtımlar, sunumlar en yoğun ve en dolu biçimi ile bizzat kendi katılımı ile
yapılmaktadır. Öyle ki vizyon tanıtım toplantısında da görüleceği üzere sadece
kısa bir sunum, şarkı, slogan tanımı ile kısa ve öz yapılabilecek bir çalışmada
bile uzun ve iyi çalışılmış bir metin ile seçmenlerin karşısına çıkmaktadır.
Sınava girecek bir öğrenci edası ile son bir kez notlarına göz atması da olaya
olan motivasyonunun ve işe sarılma da ki ciddiyetinin çıplak göstergesidir.
Lafın özü sayın Erdoğan, "çalışmış ta gelmiş"
Sonuç olarak bir seçmen gözü ile
adayları değerlendirmeye alırken, geçmişlerine bakılır, yaptıkları
değerlendirilir, yapabileceklerine referanslar aranır, gücüne ve etkisine
bakılır. Ve daha bir sürü farklı kriter seçmek için bahane olur. Tüm bunları
bir kenara koysak ve hepsini eşitlesek te sadece seçim maratonunda ki
performanslarına baksak bile dağlar kadar fark ortada durmaktadır. Bunun tek
sebebi yarışa olan inanç ve kazanmaya odaklı motivasyondur. Bu sadece
Erdoğan'da mevcut. Kim ne derse desin sadece bu seçim süreci baz alındığında
bile diğer iki adayın kazanma gibi bir beklentilerinin olmadığı kampanyalarının
etkisizliğinde ve gevşekliğinde görünmektedir.
Kim bilir gerçekten de diğer iki
adayda yarışa kazanmak içi girmemişlerdir. Kim bilir belki de onların
gönlündeki aslan rakipleridir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder