Bir yerde fitne ve fesat varsa onun kökeninde yalanı aramalı...
Savaşlar da en dibinde, kökeninde bir fitne ve fesat ürünüdür...
Öyleyse fitne nedir?
Fitne, sözlükte tecavüz, alavere, hengâme, keşmekeş, teşevvüş kelimelerinin
her birine karşılık gelse de, kavram bu kelimelerin toplam anlamına denk
düşüyor.
Keza fesat kelimesi de bozguncu, fasit, arabozan, münafık, nifakçı,
kışkırtıcı, hainlik, melanet, habislik, alçaklık, cibilliyetsizlik, şer
kelimelerinin toplam anlamını içeren bir kavram...
Fitne ve fesat kelimelerinin ortak paydası ise yalan...
Taraflar arasında güven yitiminin kaynağı da yalandır...
Modern savaşların kökeni yalana dayanır... Bu savaşların başlaması için
kökende reel nedenleri bulmak zordur. Yalan, gerçeğin üstünü öylesine örtmüştür
ki, gerçek olan kara bulutların arkasında görünmez hale gelmiştir. Bahaneler
gerçek olarak kabul görmüştür.
Sadece modern savaşlar değil, konvansiyonel savaşların kökeninde de fitne
ve fesat faktörünü bulmak zor değil.
Hz. Osman ile Hz. Ali dönemleri boyunca sahabeler arasında geliştirilen
fitne ve fesadın kaynağı Yahudi Abdullah ibni Sebe tarafından körüklenen
koğuculuk olayıdır... Sahabeler bu fitnenin üstesinden hac döneminde birbiriyle
karşılaşıp yüzleşerek gelmişlerdir...
Bazılarınca modern zamanların dönüm noktası Victor Hugo’nun “O bir savaş
değildir, dünyanın yüzünün değişmesidir” diye nitelediği Waterloo savaşıdır...
Stefan Zweig bu savaşı da anlattığı Yıldızın Parladığı Anlar kitabında, savaşın
hemen sonrasında savaşın sonucunu bildirmek üzere rüzgâr hızıyla Londra’ya
giden Rothshild’e de değinir. Londra’ya varan bu adam, henüz kimselerin duyup
öğrenmediği bu haber sayesinde İngiliz borsasını altüst etmeyi başarıyor. Bu
dâhice hareketiyle bir başka imparatorluk, bir başka hanedan kuruluyor:
Rothshild’in Para İmparatorluğu... Ancak olay Zweig’ın değindiği gibi masumca
değil. Rothshild bir an önce Londra’ya İngilizlerin yenildiği yalanını uçuruyor.
Paniğe kapılan Londra borsasında senetlerin değeri nerdeyse sıfıra yaklaşıyor.
Bu senetleri yok pahasına satın alan bu sahtekâr, günler sonra Londra’ya
galibiyet haberi gelince coşan borsaya aynı senetleri yüksek fiyatla borsaya
sürüyor...
Dostoyevski 1880 yılında yaptığı Puşkin Üzerine Konuşma’sında önümüzdeki
yüzyılda dünyanın şimdiye kadar görmediği çapta bir savaş olacak, der. Ve
ekler: bu savaşın sonunda herkes kaybedecek, bir Yahudiler kazanacak... Bu
kehanet 1914-18 yılları arasında gerçekleşir. Savaşın tek kazananı gerçekten
Yahudiler olur. Çünkü İttifakçıları da İtilafçıları da o desteklemiştir. Hangi
taraf kazanırsa kazansın savaşın sonunda yapılacak antlaşmayı o dikte
edecektir...
Türkiye’de vuku bulan son devalüasyon acaba masum bir iktisadi dalgalanma
olayı mıdır yoksa siyasal bir girişimin sonucu mudur? İktisadi hayatın temel
nirengileri sağlamca yerinde dururken, karayollarında tırlar kamyonlar yolcu
otobüsleri yoğun bir trafik akışı sergilerken ilgilileri konu üzerinde bir daha
düşünmeye davet etmek isterim... Bu olayın arka yüzünde de acaba bir fitne ve
fesat parmağı mı bulunuyor?
Kaynak: Yeni Şafak/Rasim Özdenören
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder