10 Mayıs 2017

Paylaşılamayanlar

Dönem dönem beğendiğimiz bazı yazıları safçasına bu blogta paylaşıp, güzel bir şey yapıyor diye seviniyorduk. Okuduğumuz, yazılarına göre değerlendirdiğimiz kimi yazarlardan bir hile, bir sıkıntı ummuyorduk. Ortalık karışıp, it izinin at izine değil, ne olduğu bile anlaşılmayan çamurlu, sisli, kokuşmuş bir dönemde artık kimseye itimadımız kalmadı. Yazılarından başka bir tanıma, analiz etme şansı bulamadığımız kişiler öyle bir fırtınanın, öyle bir kirli ithamların altında kayıp oldular ki, ne anlama, ne çözme, ne de karar verebilme imkanımız kaldı. Büyük yanılgılara düşmemek, bu da mı öyle dememek ve daha akla gelmeyen hayal kırıklıkları, olumsuzluklar yaşamamak için tüm paylaşılan Yazıları kaldırmaya karar verdik.


Her zaman ki gibi bu ve benzeri kargaşa zamanlarında, kara fırtınalarda kendimize “Deniz Feneri” olarak belirlediğimiz Erdoğan’ı dikkate alıp, onun istikametine göre bir düşünme, analiz etme çabalarına gireceğiz. Allah (c.c) ona güvenli, sağlam ve hakiki yalnızlıklar göstersin ama, asla karanlık, sahtekar, ihanetkar kalabalıklar, yol arkadaşları ve çevre nasip etmesin. İşi çok zor, işimiz çok zor. Allah(c.c) daima doğrunun, iyinin ve mert olanın yanında olsun.

Marjinal Fayda

3 Mayıs 2017

Yol Arkadaşıysan, Gönül Arkadaşıysan, Pazara Kadar Değil Mezara Kadar Gidilir

Ülkemiz öyle bereketli, öyle çeşitli bir habitat ki ne mahsul azalıyor ne de mahsulün çeşidi. Hele ki mahsulün çeşidi konusunda kimse bizimle kaşık yarıştıramaz. Her seferinde bizi büyük şaşkınlığa itecek ve “Allah Allah, bu da mı yetişiyor!” dedirtecek farklı türler ortaya çıkmaktadır.

Bu çeşitlilik ülkemizin her alanında mevcut. Yer altı, yer üstü, doğal olan, doğal olmayan, insani, insani olmayan bin bir çeşit alanda milyonlarca çeşit ve bunların verimliliği aşikar olan bir şey.

Doğada ki çeşitlilik kadar ülkemizin insan kaynağı açısından da zenginliği bizleri her defasında şaşırtmaktadır. Hele ki ihanetlerin, hainlerin, kavgaların, zenginliği aklımızı başımızdan alacak cinste.

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, öyle bir kültürel miras taşıyoruz ki “Kimin kim olduğu” konusunda hiçbir zaman emin olamayacağımız bir tiyatro sahnesine seyirciyiz. Mevlana boşuna yüzyıllar önce “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” dememiş. Bu söz kadar demek istediğimizi anlatan başka bir özlü cümle bulamayız daha.

Aynı cürcüna, aynı keşmekeş günümüzde de tüm hızıyla sürmekte. Bıçak kimin elinde, yara kimim sırtında belli değil. Kim doktor, kim cellat belli değil. Kim samimi, kim maskeli belli değil. Kim kimin adamı, kim kimin düşmanı belli değil. Kime biraz güven duysak, kime biraz gerçekler konusunda bel bağlasak, en büyük kaypak, en büyük sahte surat onda bulunuyor.

Aylar önce buna benzer bir çıkmazda, “Deniz Fenerimiz Erdoğan olacaktır” isimli bir yazı kaleme almıştık. Orada da buna yakın durumlardan söz etmiştik. Ancak bu kadarda alt dallarda karmaşıklık olduğunu, bu kadarda adam gibi görünenlerin gizli ajandaları olduğunu ve bunun için bu kadar da seviyeyi düşürüp, amaçları uğruna bozuk yollara sapacakları düşünce yapımız içinde değildi.

Ama taa o zamanda dediğimiz gibi “Bu yaklaşan fırtınada, karanlık dehlizlerde, her türlü çirkeflikle, beklenmedik ihanetlerde bizi aydınlığa götüren ve bize yolu gösteren Deniz Fenerimiz Erdoğan olacaktır. Her ne şart altında olursa olsun bu oyunu bozmak ve hayali kurulan güzel günlere güçlü ve hızlı bir biçimde gitmek istiyorsak sımsıkı bir olmalı ve tüm saldırıların hedefinde olan Erdoğan’a güç kuvvet vermeli, onu ileriye taşımalıyız. Her ne kadar en büyük darbeleri içten, sırtına en etkili hançerleri dost bildiklerinden yese de biz onu zirvede tutabilecek durumdayız.” Diyerek, tek bir doğru belirledik bu toz dumanda ve ondan başka bir söze kulak asmamayı tembihledik kendi kendimize.

Bugün ki toz duman içinde tariflediğimiz her şey, beklentilerimiz aşan bir biçimde yaşanmaya başladı. O gün ki saptamalarımızın ve aldığımız tedbirlerin doğruluğu daha da bir anlam bulmaya başladı zamanla.

Bu konuda aldığımız karara uygun olarak, kim ne dedi, kim ne yaptı demeden kendimize “Deniz Feneri” olarak belirlediğimiz Erdoğan’ın sözlerini, kopan fırtınada kendimize rehber kılacağız. Gerisi zamanın işi, kaderin getirdiği olacak. En nihayetinde ise asıl hesap gününde ne bir maske kalacak, ne de gizli bir sürat…..

Sayın Erdoğan’ın Konu ile ilgiliaçıklaması: “Son zamanlarda AK Parti’yi destekleyen yazarlar arasında başlayan tartışmalar) Bahsettikleriniz arasında, kurucusu olduğum partiyi geçmişte desteklemiş olanlar bulunabilir. Ama onların bu desteklerini daha sonra da aynen sürdürdüklerini düşünmüyorum. Daha sonra ibreleri değişti. Yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan, pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler. Hele hele son dönemde, çok çirkin, kabul edemeyeceğimiz yaklaşımlara şahit olduk. Bu bir defa yolda, çizgide istikrarsızlıktır. Sırat-ı müstakim’den sapmadır. “İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor” deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki. Siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını, milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır. Ama bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. İşi, kendi belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındakileri de ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler. Onların da böyle bir hakları yok, benim de yok. Kaldı ki ebedi alemin ölçüsü hiçbirimizin elinde değil. Kimse bunu teraziye çıkarmasın. Hele hele çok ağır olacak ama uluhiyet davasına da kimse girmesin...”