Dünyada bir hoş görü ve
saygı kıtlığından söz edilir. Ama bunun nedenleri ve yaygınlaşması irdelenmez .
Üstün körü olay bazında kurumlar ya da kişiler yargılanır, eleştirilir.
Günümüzde temel olarak
eksik olan şey, bize göre "İlkelerdir". Günümüz her alanda, her
konuda yaygın bir ilkesizlikle doludur. İşin garip yanı bu ilkesizlik
kimselerin gözüne batmamakta, rahatsızlık doğurmamaktadır.
Eskiden kişilerin,
kurumların temel ilkeleri ve bunlara göre şekillenen bakış açıları olurdu.
Şimdi ise bakış açıları olaylara/duruma/kişilere/kurumlara göre değişmektedir.
Dünün yanlışları, bugünün doğruları, dünün doğruları bugünün yanlışları
olabilmekte.
Örneğin ülkemizden
başlarsak, devlet olarak kuruluş ilkelerimiz Cumhuriyet ile yeniden
tanımlanarak, o günkü devleti yönetenlerce Atatürk'ün önderliğinde belirlendi.
Hatta bunların en önemlileri CHP'nın kuruluş felsefesinin temellini oluşturdu.
Milliyetçilik, Devletçilik,Halkçılık v.d...
Bu ilkelerden belki de
en önemlisi Atatürk'ün ağzından bir mihenk taşı gibi Cumhuriyetin temeline
çakıldı. "Mevzubahis vatansa gerisi tefeeruattır" diye.....
Bu ve benzeri ilkeler
kurumların, meslek gruplarının, iş hayatını, sanatın ve diğer her türlü insan topluluklarının kuruluşunda benimsenen
temel direklerdi. Dik duran ve durması gereken.
Bu güne bakın tek bir
ilkeli direk yok. Ne politikada, ne sporda, ne hukukta, uluslararası dünyada,
ne yazım dünyasında v.b. Fikirler ve bakış açıları 360 derece her yöne
kaymakta, artık ağızdan çıkanın, kağıda dökülenin bir anlamı kalmamakta. Tek
amaç karşıya aldıklarına her türlü hasarı verip, alaşağı yıkmakta.
Dik durmak, ilkeli olmak
artık en önemli handikap, Eleştirilerin ana konusunu oluşturmakta. Bu
ilkesizlik ortamının en tabii sonucu hiç bir sözün,görüşün, doğrunun bir
anlamı/bağlayıcılığı olmadığından hesap verme ya da
yaptıklarında/söylemlerinden sorumlu tutulmada yok.
Allah ne verdiyse,
vicdanını ve miden ne kadar genişse salla sallayabildiğin kadar. Onur, namus,
hak, hukuk, vatan, millet, dostluk hikaye. Değersiz birer eski methiye.
Bu ilkesizliği ve
kuralsızlığı benimseyenlerin en iyi yaptıkları şey, duyma ve görme hislerini
yok etmeleri. Sadece işine geleni görüp duymaktalar. Gerisi hiç bir şekilde
ulaşamamakta onların Teflon bilişlerine.
Bu aralar manşetler,
manşetlerin manipulasyona açık, proaktif tarzları zekasında sıkıntı olmayan
sıradanların bile dikkatini çekecek puntolarda. Her biri reklam sloganı, her
biri sanki trübün şarkısı. İçerik ve ayrıntı olarak genellikle boş. Öyleki bu
manşetleri görünce yerine göre pireyi
deve, deveyi ise pire olarak görmek mümkün hale getirilmekte.
Bu konuda en çok
eleştiri alan ve geçmiş manşetleri hala önümüze ibret vesikaları olarak konulan
hürriyetin bir pankart olayına ait manşetini örnek olarak aldık. Radikalın ince
eleyip sık dokuyan editörlerini aşabilirsek burada dile getirip eleştiri konusu
yapma niyetindeyiz. Aynı tonda ve aynı tarzda yanıtlardan pek haz etmeyen bu
anlayış bizleri fazlası ile rahatsız etmekte.
Gün gelir BİLD ile ortak
manşet atabilecek ortaklığa ve ortak paydaya sahip bir gazetenin, Almanya'nın
iç işlerimize alenen müdahalesine, siyasetçilerinin ülkemize kadar gelme
cürretinde bulunmalarına sessiz kalıp eleştirmemesi ve benzer konuda Hamburg'da
olanlara BİLD ile bebarer aynı karartmaya dahil olup manşetsiz kalmaları biz
okurları rahatsız etmektedir. Üstelik sloganı "Türkiye Türklerindir"
olan bir gazetedir, Hürriyet.
Gelelim "Kaldır
bakayım o afişi bebişim" ile ertesi günkü "Kaldırmıyorum
aydınlatıyorum bebişim" manşetine. Adamlar ne yapsın! Kaldırınca Dik geldi
deyip, kaldırmayınca da iktidar elden gitti diye ikili sıkıştırırsanız, onlarda
ister istemez Dikleşiyor bebişim.
(ilk yayın tarihi:10.01.2014 13:26:39)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder