16 Eylül 2015

Kaldırmıyorum, aydınlatıyorum bebişim!

Dünyada bir hoş görü ve saygı kıtlığından söz edilir. Ama bunun nedenleri ve yaygınlaşması irdelenmez . Üstün körü olay bazında kurumlar ya da kişiler yargılanır, eleştirilir.

Günümüzde temel olarak eksik olan şey, bize göre "İlkelerdir". Günümüz her alanda, her konuda yaygın bir ilkesizlikle doludur. İşin garip yanı bu ilkesizlik kimselerin gözüne batmamakta, rahatsızlık doğurmamaktadır.

Eskiden kişilerin, kurumların temel ilkeleri ve bunlara göre şekillenen bakış açıları olurdu. Şimdi ise bakış açıları olaylara/duruma/kişilere/kurumlara göre değişmektedir. Dünün yanlışları, bugünün doğruları, dünün doğruları bugünün yanlışları olabilmekte.

Örneğin ülkemizden başlarsak, devlet olarak kuruluş ilkelerimiz Cumhuriyet ile yeniden tanımlanarak, o günkü devleti yönetenlerce Atatürk'ün önderliğinde belirlendi. Hatta bunların en önemlileri CHP'nın kuruluş felsefesinin temellini oluşturdu. Milliyetçilik, Devletçilik,Halkçılık v.d...

Bu ilkelerden belki de en önemlisi Atatürk'ün ağzından bir mihenk taşı gibi Cumhuriyetin temeline çakıldı. "Mevzubahis vatansa gerisi tefeeruattır" diye.....
Bu ve benzeri ilkeler kurumların, meslek gruplarının, iş hayatını, sanatın ve diğer her türlü  insan topluluklarının kuruluşunda benimsenen temel direklerdi. Dik duran ve durması gereken.

Bu güne bakın tek bir ilkeli direk yok. Ne politikada, ne sporda, ne hukukta, uluslararası dünyada, ne yazım dünyasında v.b. Fikirler ve bakış açıları 360 derece her yöne kaymakta, artık ağızdan çıkanın, kağıda dökülenin bir anlamı kalmamakta. Tek amaç karşıya aldıklarına her türlü hasarı verip, alaşağı yıkmakta.

Dik durmak, ilkeli olmak artık en önemli handikap, Eleştirilerin ana konusunu oluşturmakta. Bu ilkesizlik ortamının en tabii sonucu hiç bir sözün,görüşün, doğrunun bir anlamı/bağlayıcılığı olmadığından hesap verme ya da yaptıklarında/söylemlerinden sorumlu tutulmada yok.

Allah ne verdiyse, vicdanını ve miden ne kadar genişse salla sallayabildiğin kadar. Onur, namus, hak, hukuk, vatan, millet, dostluk hikaye. Değersiz birer eski methiye.
Bu ilkesizliği ve kuralsızlığı benimseyenlerin en iyi yaptıkları şey, duyma ve görme hislerini yok etmeleri. Sadece işine geleni görüp duymaktalar. Gerisi hiç bir şekilde ulaşamamakta onların Teflon bilişlerine.

Bu aralar manşetler, manşetlerin manipulasyona açık, proaktif tarzları zekasında sıkıntı olmayan sıradanların bile dikkatini çekecek puntolarda. Her biri reklam sloganı, her biri sanki trübün şarkısı. İçerik ve ayrıntı olarak genellikle boş. Öyleki bu manşetleri görünce yerine göre  pireyi deve, deveyi ise pire olarak görmek mümkün hale getirilmekte.


Bu konuda en çok eleştiri alan ve geçmiş manşetleri hala önümüze ibret vesikaları olarak konulan hürriyetin bir pankart olayına ait manşetini örnek olarak aldık. Radikalın ince eleyip sık dokuyan editörlerini aşabilirsek burada dile getirip eleştiri konusu yapma niyetindeyiz. Aynı tonda ve aynı tarzda yanıtlardan pek haz etmeyen bu anlayış bizleri fazlası ile rahatsız etmekte.

Gün gelir BİLD ile ortak manşet atabilecek ortaklığa ve ortak paydaya sahip bir gazetenin, Almanya'nın iç işlerimize alenen müdahalesine, siyasetçilerinin ülkemize kadar gelme cürretinde bulunmalarına sessiz kalıp eleştirmemesi ve benzer konuda Hamburg'da olanlara BİLD ile bebarer aynı karartmaya dahil olup manşetsiz kalmaları biz okurları rahatsız etmektedir. Üstelik sloganı "Türkiye Türklerindir" olan bir gazetedir, Hürriyet.


Gelelim "Kaldır bakayım o afişi bebişim" ile ertesi günkü "Kaldırmıyorum aydınlatıyorum bebişim" manşetine. Adamlar ne yapsın! Kaldırınca Dik geldi deyip, kaldırmayınca da iktidar elden gitti diye ikili sıkıştırırsanız, onlarda ister istemez Dikleşiyor bebişim.

(ilk yayın tarihi:10.01.2014 13:26:39)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder