And içmek, sözlük anlamı
"Yemin etmek, verilen vaatlerin tutulacağına dair, kutsal/kıymetli/kayıp
edilmesinden korkulan/sayılan şeylerin üstüne söz vermektir.
Yasal bir bağlılığı
yoktur. Tamamen ahlaki değerler ve sosyal dokuya dayanılarak itimat edilen bir
eylemdir. Erdemli ve ilkeli insanlar için kati suretle bağlayıcı bir sözdür.
Eski dönemlerde
"And İçmek" insan onuru/gururu ve sosyal durum açısından en değerli
ve bağlayıcı akitlerdendi.
Öyle ki "Anda"
bağlı kalmak adına veya tutulamaması durumu da mala, cana varan çok ciddi
etkileri ve yaptırımları vardı. Bu durum inanılmaz caydırıcı olup, verilen akde
de bağlılık sağlıyordu. Bunun için ne kolluk kuvvetleri ne de yasal merciler
devrede oluyordu.
Günümüzde pek çok şeyin
dejenere olması, yasal ve polisiye tedbirlerle bile kronik hale gelen gayrı
ahlaki, insan onuruna ve vicdanına uymayan suiistimallerin önüne geçilemiyor,
artık. Hatta bu olumsuz davranışlar öyle bir kabul görmüş durumda ki hep
birlikte el ele vererek pek çok şeyi görmezden, anlamazlıktan gelip, çok güzel
kılıflar uydurabiliyoruz.
Sözün namusla bir bağı,
namusun ise insan onuru ile bir bağlantısı kalmadı. Çok rahat and içip, yemin
edip gerekliliklerini yerine getirmiyoruz. Ve bu durum bizleri kesinlikle
rahatsız etmiyor, sosyal bir baskı halini almıyor. Hatta bu işi ustaca
yapanların makam, mevki ve itibarları daha da artıyor, parlıyor.
And içmek sadece bir
ritüel olarak işlev görüyor. Tamamen işlevini kayıp etmiş bir ritüel. Yapmazsak
eksikliğini hissettiğimiz bir alışkanlık bunlar. Kesinlikle bağlayıcılığı olan,
hatta içeriğinin neyi kast ettiğini bile umursamadığımız kafiyeli sözler grubu.
Kesinlikle kutsallıklarını yitirmişler.
Yıllarca değişik
alanlarda bu törenleri yapıp, tutamayacağımız, hatta içeriğini algılayamadığımız
şeyler için yeminler, edip kendimizi kutsala karşı sorumlu kılıyoruz. Bile bile
bu tiyatroyu sergileyip, yalancı, sözünü tutmayan, andına bağlı kalmayan
konumuna düşüyoruz. Ve en acınası tarafı bu durumdan hiç rahatsız olmuyoruz.
Hiç kınanmıyor ve toplumsal tepki ile karşılaşmıyoruz.
Bakın geçen haftalarda
yaşanan Beşiktaş'ın hocası Biliç'ın başına gelenlere. Maçta hakem küfür ettiği
gerekçesi ile tutanak tutuyor ve bunun üzerine ceza komitesi 3 maç ile Biliç'i
cezalandırıyor. Savunması için bu kurulu karşısına çıkarken "Küfür
ettiğini kabul etmesi" durumunda iyi halden cezasının azalacağı
söyleniyor. Ama Biliç kesinlikle küfür etmediğini ve ceza indirim teşviki olsa
dahi bu küçük yalanı söyleyemeyeceğini ifade ediyor. Halbuki ne bir andı ne bir
yasal bağlayıcılığı olmayan Biliç, indirim teşvikine rağmen çıkarı için bu
küçük yalana tenezzül etmiyor. Oysa bizim için ne kadar kolay bu küçük
yalanları söylemek.
Yine futboldan gidelim
Futbol federasyonu başkanı ile hem Galatasaray başkanı hem de Trabzonspor
başkanı aynı konular için birbirini yalanlayan beyanlarda bulunuyorlar. Yani
böyle köklü ve milyonların takip ettiği kurumlarımızdan birileri %100 ihtimal ile yalan söyleyebiliyor.
Bakın şike süreci
yaşandı ülkemizde. Hem kulüpler hem Türk futbolu derinden etkilendi ve büyük
zararlar gördü. Olayda polis, yargı, yöneticiler ve daha pek çok taraf bu
süreçte beyanda, ifade de bulunarak birbiri yalanlayan şeyleri söylediler,
iddia ettiler. Bu kişilerin çoğunluğu mahkemede yemin ederek, birçoğu da mesleki
yeminli olarak fikirlerini ifade ettiler. Ve bizler hala kesin olarak
bilmiyoruz. Kim doğruyu söyledi, kim yalana bel bağladı.
Çoğumuzun bildiği bir
hikâyedir, "Sokrates'in baldıran zehrini içerek" yaşamına son
vermesi. Haksız bir suçlama ile yargılanıp ölüme cezası alan, Sokrates kaçma
şansı olmasına karşın ne buna teveccüh etmiş, ne yalan söylemiş ne de bunu
tavsiye etmiştir. Yaşam nasıl olsa bir gün sonlanacaktır. Önemli olan onurlu
bir şekilde olmasıdır, bakış açısı ile binlerce yıl öteden insanlığa çok
değerli bir miras bırakmıştır. Kısaca bu olayı aşağıdaki gibi özetlersek:
Sokrates ön kabullü
yargıçlar tarafından yargılanır ve ölüme mahkum edilir. Bir fincan baldıran
şurubu içerek yaşamına son verecektir. Mahkeme, idam cezasını onaylanmadan
önce, hakim Sokrates'e, mevzubahis söylemlerin kendisine ait olmadığını, bu
söylemleri inkar ettiğini söylemesi durumunda, idam kararını bozacağını söyler.
Sokrates bu teklifi reddeder ve "Ben söylemedim dersem, düşüncelerimin
insanlar için hiçbir önemi kalmaz. Beni idam edin, çünkü idam ederseniz,
düşüncelerim sizin sayenizde bütün dünya insanlarına ulaşacak ve bundan
binlerce sene sonra bile Sokrates adı biliniyor olacak" der. Hakim idamın
iptali şartını yineler ve Sokrates "Evet ben bunları söyledim. Sözümün ve
düşüncelerimin, hayatım pahasına arkasındayım" der ve af teklifini
reddeder.
Öğrencileri ve
taraftarları Sokrates'i hapisten kaçırarak kurtarmak istemişlerse de, Sokrates
bunu kabul etmemiştir. Çevresindekilere "Ben, bu güne kadar Atina'nın
kanunlarıyla yaşadım. Yaşım 70'i geçti. Ve ben suçsuzum. Şimdi teklifinizi
kabul edersem, bu yasaları çiğnemiş olurum. İşte o zaman suç işlemiş
olurum" diyerek, önerilerini red etmiştir.
Sokrates, öğrencilerine
ve dostlarına günümüze kadar ulaşan son bir öğütte bulunarak: "Kanunların
aksayanlarını düzeltmeye çaba gösterin ama düzeltinceye kadar mevcut yasalara
uyun" demiş ve bir fincan baldıran zehrini içmiştir. Yıl M.Ö. 386'dır. Bizler 2013 yılında hala
büyük bir pişkinlikle "Kanunlar çiğnemek içindir" deyip, huzurlu,
barış dolu, adil bir ülke talep etmekteyiz ya da vaad etmekteyiz.
Bilmemiz gereken and
içmek gerekirse uğrana "Baldıran zehrini" içeceğimiz bir şey
olduğudur; Yoksa zamanı gelince unutturmak için içireceğimiz "Bir bardak
soğuk su" değildir.
Son günlerde
"Andımızın" kaldırılması gündemde.Tartıştığımız kaldırılmalı mı
kaldırılmamalı mı.? Hiç kimse biz bu and ile nelere söz veriyoruz, neler için
yemin ediyoruz ve sonuçta hangilerini tutup hangilerini ihlal ediyoruza
bakmıyor. Belki de sözlerini tam olarak bilmediğimiz bir andı ezbere,
alışkanlık, gelenek, yasal zorunluluk nedeni ile tekrarlayıp, rahatlıyoruz.
Kesinlikle içeriği hakkında bir endişe taşıyıp, tutamadığımız durumlar için
rahatsız olmuyoruz.
And içmek insanı
onuru/kutsalı ile bağlayan ve tutulması gereken bir söz vermek biçimidir. İş
olsun, adet yerini bulsun ya da yasal zorunluluk nedeni ile and içip bunun
sorumluluğunu taşımamak insan onuruna yakışmayacak bir şeydir. Onurlu bir insan
ya o andı içmemeli, ya da gerekliliklerini sonuna kadar yerine getirmelidir.
Sonuç olarak yazımızın
özü eğer ki and içiliyor mutlaka tutulmalıdır. Tutulamayacak andlar çeşitli
gerekçeler ile içilmemelidir.
Bundan dolayı, andını
çiğneyen, tutamayan, yalandan, sembolik nedenlerle and içmek yerine, bütün andları
kaldırıp, öncelikle sözüne bağlı kalmayı, gururu, doğruluğu benimseyip
birbirimize tekrar güvenir hale gelmeliyiz..
Bütün andlar
kaldırılmalı derken, bunların gereksizliğinden, anlamsızlığından veya içerdiği
değerden dolayı değil; Bilakis andların çok değerli olduğundan, kutsal ve
bağlayıcı olduğundan dolayı bunu söylüyoruz. Çünkü haddinden fazla hafife
alınıp, tutulmaması, kutsallığını ve bağlayıcılığını yıpranmıştır.
Sözün değeri olmayan
yerde andın da bir hükmü yoktur. Bize kalırsa yaptırımı olmayan, anlamı boş
olan bütün andları kaldırarak, en azından sürekli aynı yalanları tekrarlayan ve
sözünde durmayan bir toplum olmaktan çıkarız.
Önceliğimiz ritüeller,
alışkanlıklar değil, erdem, dürüstlük, güven, sözüne/akdine sadık kalma gibi
ahlaki normlar ve sosyal olgular olmalıdır. Bunların sağlam ve baskın olduğu
toplumlarda andlara da yasalara da fazla iş düşmez o zaman.
Aşağıda hayatımızda yer
alan genel bilinen birkaç and örneği mevcut. Bunları okuyup günümüz Türkiye'si
için değerlendirmesini yapmayı bu yazıyı okuyanlara ve hayata bakış açılarına
bırakıyorum. Eminim ki farklı yorumlar ortaya çıkacaktır.
Hipokrat Yemini Özgün
metni
"Hekim Apollon
Aesculapions, Hygia Panacea ve bütün Tanrı ve Tanrıçalar adına. And içerim,
onları tanık ve şahit tutarım ki, bu andımı ve verdiğim sözü gücüm kuvvetim
yettiği kadar yerine getireceğim. Bu sanatta hocamı, babam gibi tanıyacağım,
rızkımı onunla paylaşacağım. Paraya ihtiyacı olursa kesemi onunla bölüşeceğim.
Öğrenmek istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı bir ücret veya senet
almaksızın öğreteceğim. Reçetelerin örneklerini, ağızdan bilgileri şifahi
bilgileri ve başka dersleri evlatlarıma, hocamın çocuklarına ve hekim andı
içenlere öğreteceğim. Bunlardan başka bir kimseye öğretmeyeceğim. Gücüm yettiği
kadar tedavimi hiçbir vakit kötülük için değil yardım için kullanacağım. Benden
zehir isteyene onu vermeyeceğim gibi, böyle bir hareket tarzını bile tavsiye
etmeyeceğim. Bunun gibi bir gebe kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermeyeceğim.
Fakat hayatımı, sanatımı tertemiz bir şekilde kullanacağım. Bıçağımı
mesanesinde taş olan muzdariplerde bile kullanmayacağım. Bunun için yerimi
ehline terk edeceğim. Hangi eve girersem gireyim, hastaya yardım için
gireceğim. Kasıtlı olan bütün kötülüklerden kaçınacağım. İster hür ister köle
olsun erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan mazeretten sakınacağım.
Gerek sanatımın icrası sırasında, gerek sanatımın dışında insanlarla
münasebette iken etrafımda olup bitenleri, görüp işittiklerimi bir sır olarak
saklayacağım ve kimseye açmayacağım.”
Hipokrat Yemini
(Günümüzde Kullanımı)
“Tıp fakültesinden
aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye
kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına
mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhinde
kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma,
hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime din, milliyet, cinsiyet, ırk
ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime,
mesleğimi dürüstlük ve onurla yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine yemin
ederim."
Milletvekilli Yemini
"Devletin varlığını
ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız
şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve
sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma; halkımın refah ve
mutluluğu için çalışacağıma; her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve
özgürlüklerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya bağlılıktan ayrılmayacağıma;
namusum ve şerefim üzerine and içerim."
Askerlik Yemini
“Barışta ve savaşta,
karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime
doğruluk ve muhabbetle, hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat
edeceğime ve askerliğin namusunu Türk Sancağının şanını canımdan aziz bilip
icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda
eyleyeceğime namusum üzerine ant içerim”
Öğrenci Yemini
"Türküm, doğruyum,
çalışkanım. İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi
özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime and içerim. Varlığım,
Türk varlığına armağan olsun. Ne Mutlu Türküm Diyene!"
(ilk yayın tarihi:04.10.2013 08:53:43)
(ilk yayın tarihi:04.10.2013 08:53:43)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder