29 Haziran 2014

Başkanın Düşmanları

Başkanın adamları diye bir film vardı. Şu anki yaşananlar O filmi aklıma getirdi bi an;

"Başkanın Adamları (özgün ad: Wag The Dog) 1997 yapımlı Barry Levinson'un yönettiği ve yapımcılığını Robert De Niro ile yaptığı,senaryosunu ise Hilary Henkinve David Mamet'in yazdığı politik bir komedi filmidir.

Film Clinton skandalına yakın zamanlarda çekilmiştir. Seçimlere çok az kalmıştır. Başkan ve diğer rakipler bir birilerin açığını yakalamaya çalıştığı zamanlardır. ABD tam bu seçkiye hazırlanırken, bir skandal ortalığı karıştırır. Beyaz Saray'ı ziyaret eden kızlardan biri başkanın kendisine cinsel tacizde bulunduğunu iddia edince işler karışır. Başkanın rakipleri bu işe çok sevinirken, başkan kurtulmak için bir yol aramaktadır ancak bu zordur. Çareyi iş için diye nitelendirdiği Çine gitmek bulan başkan olayı temizlemeyi beyaz saraya bırakır, Saraya deneyimli ve başarılı bir danışman olan Conrad Brean (Robert De Niro) çağrılır. Hemen Conrad harakete geçer ve işi temizlemek için uğraşır. Zaman kazanmak için basına başkanın hasta olduğu ve Çinden 1 gün geç döneceğini söyler. Bu olaydan düşüncelerini farklı yöne çekmek isteyen Breanın aklına çok garip bir fikir gelir:savaş. Ama sıradan bir savaş değil, kurgusal bir savaş. Kurgusal bir savaş yaratarak artık insanların bu olaya olan düşüncelerini başka bir yöne çekmeyi planlayan Conrad Brean, işi inandırıcı yapması için bir Hollywood yapımcısı olan Stanley Motss'a (Dustin Hoffman) ulaşır. Stanley olayı ilk duyduğunda garip gelse de, yine de kabul eder. Şimdi haber vermeden bir manken alacaklardır (Kirsten Dunst) ona ne ye çekileceğini söylemeden bir video çekecek daha sonra montajla ona savaşta kedisi ile kaçan kadın süsü vereceklerdir. Savaş için akıllarına ABD ile pek bir işi olmayan Arnavutluk gelir. İkilinin hikâyesine göre, Arnavutluk ABDye saldıracakdır ve başkan kahraman olacaktır." (kaynak:wikipedia)

Tanıdık bir konu değil mi? Seçimler yaklaşıyor! Ve kimse seçimleri, adayların gerçekte nelere sahip olduklarını, ne vaat ettiklerini ve seçilirse ülkeye ne getireceklerini konuşmuyor. Gerçeklerden uzak, saçmalıklar ülke gündemini kaplıyor. Sonrasında Demokrasinin(!) kuralları işliyor, seçimler yapılıyor. Ve herkes belli bir dönem kabuğuna çekilip, gözlerini, kulaklarını ve ağızlarını kapatıp nadasa yatıyorlar. Yeni kötülük tohumlarını filizlendirmek için.

Vatandaşlar yine çalışıp, vergilerini ödüyorlar. Oh ne ala demokrasi! Her şey vatan için, her şey vatandaş için!

Yediniz mi?

- Yok valla biz bir şey yemedik masumuz! Dediğinizi duyar gibi oldum... Nasıl da şüpheci olduk değil mi! Kendimizden bile!  Tabii hepimiz masumuz, bir daha ki seçime kadar. Hepimiz namusluyuz ve her şeyi vatan için yapıyoruz! Bir daha ki seçime kadar....

Ne garip değil mi? Bütün namuslular, bütün vatanseverler, bütün hak arayanlar, bütün yetim hakkı savunucuları ile ahlak bekçileri seçim zamanı ortaya çıkıyor. Ve ne gariptir ki, bütün hırsızlar, bütün namussuzlar, bütün vatan düşmanları ile uçkuruna sahip olamayanlarda böyle zamanlarda açık verip, deşifre oluyorlar.
Ve bizler de bu tiyatroyu izleyip sandıklara gidiyoruz. Sadece bir kaşe ve bir pusula ile yön veriyoruz memleketinin rotasına. Ne garip değil mi! İlahi adalet mi, demokrasinin cilvesi mi? Hep seyirci olan bu insanlar bir anda kader tayin edici statüsüne dönüşüyorlar.

Sürü iken çoban olmak, Seyirci iken memleketin seyir rotasını onaylayan olmak, hakikaten güzel memleket bura! Hemide  vatandaşı iken bile! Yüzyıllardır değişmeyen tek gerçek, milletin daima son sözü söylemiş ve söyleyecek olması. Ama geç, ama erken.

Ve son olarak, genellikle beğenmiyorlar bu oyunu hazırlayanlar, Vatandaşın mührünün belirlediği rotayı. (Bir de bu ülkede gişede iş yapmış filmler beğenilmez. Eleştirmenler ve yüksek sanat buyuranları ısrarla milletin vize vermediği filmlere bayılırlar.) Bir yolunu bulup değiştirmeye ve rotadan saptırmaya çalışıyorlar "O Meşhur Gemiyi" bin bir yeni oyunla. (Yazarın Notu: O meşhur gemiden kasıt: Hani sürekli bahsedilen, hepimizin içinde olduğu ve batarsa hepimizin batacağı rivayet edilen. Arkadaş ne gemiymiş ama! 7 düvel dışarıdan, 7 kuşaktır içerden uğraş uğraş batmıyor Maşallah).

Kim bilir, daha nasıl oyunlar oynanacak bu sahnelerde bizleri şaşırtacak, hayrete, belki de dehşete düşürecek. Sonuçta dünya bir oyun sahnesi değil mi? Cancağızlarım!

(ilk yayın tarihi:02.01.2014 11:38:06)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder