Göstere göstere çifte standart ve
ikiyüzlülüğün fark edilememesi için ya kör, ya zeka kıtlığı yada baĞnaz bir
taraf olmak gerekir. Dünyanın genelinde olduğu gibi ülkemizde de bu farkında
değilmiş gibi davranmak çok yaygın. Bunun zuhur bulduğu kesim ne yazık ki kör
ve cahil değil, bilhakis üst düzey seviyede bağnaz bir taraf tutma hastalığına
yakalanmış kişiler.
Sadece bir hedefe bir düşmana
odaklanmış ve bunun dışında hiç bir şeyi görmeyen ve idrak edemeyen bir yapıdalar.
Hedefe varmak için feda edemeyecekleri hiç bir şey yok. Öyleki hedefe
vardıklarında hedefin bile kalmayacağının farkında değiller.
Bu uğurda, her ne kadar yerleşik,
kabul görmüş ve evrensel geçerliliğe sahip değer, görüş, uygulama varsa bunları
bozmaya, değiştirmeye, farklılıştırmaya, anlamsızlaştırmaya çalışmaktalar.
Sanki farklı bir gezegende farklı fiziki ortamlarda bulunuyormuşçasına, hiç bir
biliimsel yasa bunların nazarında işlemiyor, geçerli olmuyor.
Kendi seslerinden başka bir ses,
kendi gördüklerinden farklı bir görüntü ve kendi fikirlerinden farklı bir fikir
onlara ulaşamıyor. Bunların hiç biri yok. Tek varlık kendileri ve onları körü
körüne bağnazca destekleyenleri.
Demokrasi, insan hakları, eşit
gelir dağılımı, adalet sadece onlara ve taraftarlarına göre anlam ve değer
bulan kavramlar. Sanki eski kölelik günlerine dönülmüşte, köleler ve sahipler
diye iki farklı dünya ve iki farklı sosyal hayat var.
Şiddeti, insan hakları
ihlallerini kendi tarafları yaptığında bir demokratik hak ya da karşı tarafın
toplum düzenini bozmasının sonucu iken, kendilerine yönelen basit müdahaleler
ise dünyanın sonu ya da katliammış gibi ortalığı yaygaraya vermek.
Orson Welles çiftliğindeki biraz
daha eşit olan hayvanlar bunlar ya da Platon'un mağarasındaki gölgesi en büyük
olanlar. Zaten bu dünyada gölgesi büyük olanlar güçlü ve etkili. Halbuki
gölgeler hiç bir şey değil midir? Ah Platon ah! Mahkûm ettin bizleri gölgelere,
Keşke birazda gözlerini çevirebilse idin arkaya, gerçeğin tam üstüne. Gözleri
kamaştıran ışıltısına.
Böyle bir yazı yazmaya, daha dün
Mısır'da alenen ve açıkça bir darbe yaşandı. Havai fişek ve lazerli kutlamalar
eşliğinde. Buna karşı inanılmaz bir tepkisizlik ve farkında değişmiş gibi
davranışların midemizi bulandıran etkisi neden oldu.
DARBE yani asker (MISIR ORDUSU)
hükümeti devirdi, anayasayı askıya alıp, hüümet başkanını tutsak etti. Bu güne
kadar bunun adı DARBE idi.
Ama yukarıdaki yazı ile
özetlemeye, anlamlı bir şekilde duygularımızın şaşkınlığına yenik düşmeden ve
de küçük dilimizi yutmadan kaleme aldığımız görüştekiler, bu yaşananlara DARBE
diyememeye, önce kısık seslerle darbe olmadığını ıspatlamaya, sonra yavaşça
yükselen bir koro şeklinde bu bir darbe değildir, bu bir darbe değildir
şeklinde tempo tutmaya başlamaları bizlerin kendimizi Mars'ta bir yaşam
kurulmuşta haberimiz yok moduna soktu.
Mısır'da darbe oldu DİYEMEYENLER
dünyanın demokrasi bekçileri, askerleri, gönüllüleri olan ABD, Avrupa Birliği,
Almanya, İngiltere, Fransa ve bunların yan dalları. Bu kadar açık ve alenen
olan bier şeye bu kadar sessiz ve tepkisiz kalmaları ancak Mars'ta olabilecek
birşey.
Ülkemizde ki gezi parkı olayları
için sanki kıyamet koptu gibi yukarıdakilerin tümü ayaklandı, açıklamalar,
destekler ve inanılmaz tepkiler gösterdiler. Hele CNN yok mu 8 saat calı yayın
yaptı.
Mısır'da Askeri bir darbe
yapıldı. Üstelik bu Mısır'ın 5000 yıllık tarihinde öyle ya da böyle (Darbe
diyemeyenler seçimlerin yasallığını geçersiz kılmak için öne sürdüğü bir sürü
argüman var. Ama hiçbiri Askeri bir darbeyi nasıl sindirebildiklerini
açıklamıyor) bir seçimle seçilen hükümete karşı. Hiç bir tepki yok.
Darbe karşıtları günlerdir yüz
binleri bulan sayılarla sokaklarda gösteriler düzenlemeye çalışıyor. Ve darbeci
ordu bunların 30 tanesini öldürdü, ŞİMDİLİK SAYI 30. Bazılarını kafasından tek
kurşunla. Yüzlerce kişi tutuklandı ve gösterilerin artığı şehirlerde Sıkıyönetim
ilanları var. Sokağa çıkma yasağı var. Anlaşılan bunlar köle olanlar.
Demokratik ve insancıl gösteri yapma hakkı olmayanlar. E tabii bu haklar
insanlar için geçerli değil mi! Kölelerin insan olduğunu kim söyledi ki!
Ve bu blogtaki demokrasi
düşkünleri, insan hakları savunucuları hepsi suskun. Hiç biri kalem oynatmıyor.
Aynı hastalık onlarda da var. Düşman belledikleri, karşı taraf gördükleri her
ne varsa her nefes alışına binlerce yazı yazanlar, ota böceğe destanlar
düzenler suskun. Hepsinin yaratıcı zekası, insani duyguları ve keskin espri
yetenekleri yok olmuş.
Hepsi Mars'a uçmuş ve oralarda
yer çekimi kanunu yok. Eeeee yer çekimi olmaya yerdede ne anayasa duru ne
demokrasi anlayışı değil mi. Ya dalga mı geçiyorsunuz, yer çekimi olmayan bir
yerde ne yerinde kalabilir ki. Bütün değerler alt üst olur. Kim nerde belli
olmaz. Serbest still uçar dururuz. Zaten yerçekimsiz ortamda darbeli
matkaplarda çalışmıyor ki niye bu kadar kafaya takıyoruz.
Am tüm bunlar bir yana kafama
asıl takılan Bülent Arınç'ın "VAJİNA" diyememesi konusu. Bu konuda
zamanında nasıl da tepkiler oldu. Bu bloğun aslan, tarafsız, demokratik ve
cesur yürek yazarları nasılda yazılar kaleme aldılar. Zekâlarını nasılda
zorladılar. Şimdi onlara bakıyorum da tek bir satır yazamadıklar, kalem
oynatamadılar, DARBEYE DARBE diyemeyenler hakkında.
Acaba hangisi daha tehlikeli,
acaba hangisi daha gerici, acaba hangisi daha baĞnaz. Vajina'ya Vajina
diyememek mi? Darbeye darbe diyememek mi? Yer çekimsiz ortam mı tehlikeli yoksa
yeryüzündeki düzen mi? Bilemedim!
(ilk yayın tarihi:06.07.2013 09:33:23)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder